GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Tayfun MARO
YAZARLAR
20 Ocak 2014 Pazartesi

Yerleşik düzen çöküyor mu?

Bu sorunun yanıtı, yerleşik düzenin çökmesinden ne anladığımıza bağlı olarak değişir. Yerleşik düzenin çöküşünden kapitalist sistemin çöküşünü anlıyorsak, kısa vadede o biraz zor. Fakat sistemin kendi içinden dönüşmesini ve bu arada da bir ölçüde arınmasını anlıyorsak, bu olabilir.
 
New York Belediye Başkanı seçilen Bill de Blasio, -eski bir Sandinista gerillası, Wall Street direnişçisi,- New York halkının %73’ünün oyunu aldı.
İtalya’da, 2009’da yerel seçimlerde, Beppe Grillo’nun liderliğini yaptığı MS5 büyük başarı sağladı.
İtalya’da merkez solun temsilcisi Demokrat Parti’nin yeni lideri, Floransa Belediye Başkanı Matteo Renzi henüz 38 yaşında.
ABD Başkanı bir siyah…
Bu örnekler, daha ziyade, “Kapitalist sistem kendi içinden dönüşüyor mu?” sorusunu akla getiriyor.
Evet, Kapitalist dünya sisteminin yerleşik düzeni değişiyor. Değişim, sistemin bilinen kalıplarını zorluyor.
Söylemin düzleminde başkaldırı var, özgürlük ve eşitlik talebi yüksek sesle dile getiriliyor. Direniş eylemlerinde, “bizim için iyi şeyler yapacak olsanız bile, bize sormadan yapmanızı kabul etmiyoruz,” mesajı veriliyor.
Katılımcılık ilkesi tozlu raflardan iniyor. Yatay toplum sistemi zorluyor.
 
Yerleşik düzende çöküşün başladığı yerde önce sadece küreselleşme vardı. Fakat bir kez küreselleşmenin tetiklediği değişim dalgası sınırları aşıp milliyetleri ve devletleri değişim zorlamasıyla karşı karşıya bıraktıktan sonra, değişim dalgaları, sistemin kıyılarını da dövmeye başladı.
Gençler, kadınlar, emekçiler, dünyanın bütün yoksulları yavaş yavaş oturdukları yerden doğrulmaya başladılar. Dünyaya aynı yerden bakmıyorlar, dertleri farklı farklı fakat hep birlikte devlet otoritesine baş kaldırıyorlar. Başkaldırının temelinde kapitalist sistemin yarattığı hayal kırıklığı var. Sistemin vaatlerinin sadece küçük bir azınlığı mutlu ettiği artık biliniyor.
 
Kapitalist dünya sisteminin küreselleşme sürecinde, sınırları, sosyal devleti, milliyetleri ayak bağı olarak görmeye başlayan kapitalistler, etnisite ve din gruplarını insan hakları meselesinin merkezine koyarak, yerleşik sistemde çöküşün dinamiklerini işletmeye başladılar.
Ne çare, yerleşik düzene başkaldıran toplumlar, uluslararası sistemin arzuları hilafına, kapitalist sisteme de baş kaldırmaya başladılar. Yani evdeki hesap, bir zaman sonra, çarşıdaki hesaba uymaz oldu.
Cemaatleşen toplumda sınırlar ve milliyetler önemsizleşirken, dinci ve mikro milliyetçi hareketler ortaya yeni sosyal ve siyasal yapılar çıkarmaya başladı. Fakat hemen bu gelişmelerin yanı başında, antikapitalist hareket de güçlenmeye başladı.
Sistem dönüşüyor; ne ki bu dönüşüm kapitalistlerin kontrolünden çıktığında neler olabileceği bilinmiyor. Ve bu belirsizlik, beklenmedik biçimde sistemin sonunu getirme ihtimalini içinde barındırıyor.
 
Yerleşik düzen çöküyor. Şu an için sadece yoksullar bu çöküşün altında kalmış gibi görünüyor olmakla birlikte, antikapitalist hareket yeryüzüne yayıldığında, bu çöküşün altında kapitalistlerin de kalacağı muhakkak.
Dünyanın bütün yoksulları, kendilerine uzatılan sadaka ve yardım torbalarını ellerinin tersiyle ittiklerinde, kapitalistlerin çökertmeye çalıştıkları o sınırların, milliyetlerin ve devletlerin altında kalanlar yoksullar değil, kapitalistler olacaktır.