GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Tayfun MARO
YAZARLAR
13 Ocak 2014 Pazartesi

Postmodern darbeden zuhur eden ileri demokrasi…

Onbir yıldır ülkeyi yönetiyorlar…
Cumhuriyet’i yeniden yapılandırıyorlardı. Memlekete ileri demokrasi gelmişti. Yargıda reform yapılmıştı. İnsan haklarını savunuyorlardı. Komşularla ‘sıfır sorun’ olacaktı. Türkiye, bölgesel güç olmuştu. Ülke zenginleşiyordu…
Bu güzel tabloya inanan o ünlü %50’siyle mutlu bir hayat süren Erdoğan’ı eleştirmek ne mümkündü!
Bu güzel tabloya (!) itiraz eden statükocu, laikçi, modernist, solcu, Atatürkçü, ulusalcı, ‘eski Türkiye’ kalıntısı münafıklar, ‘yeni Türkiye’yi çekemiyorlardı…
 
Günlerden bir gün, tam da herkes günün telaşına gark olmuşken, haber merkezlerine düşen bir haber, büyük heyecan ve şaşkınlık yarattı. Üç Bakan’ın oğlu, bir banka genel müdürü ve iş adamları gözaltına alınmıştı.
İşte o andan itibaren çorap söküğü gibi art arda ortaya dökülen suçlamalar, itiraf gibi açıklamalar, olaylar, çıkar kavgaları, görevden almalar, tehditler, şantajlar ve akla hayale sığmayan işler… Bütün ülkeyi girdabına alan bir altüst oluşun resmiydi, gördüklerimiz. Ülke, dönüşü olmayan bir yola girmişti.
 
O resimde neler yoktu ki!.. Bir devrin sonu vardı. Emperyal heveslerin şişirdiği egoların sönüşü vardı. Elinden oyuncakları alınmış çocukların yaygarası vardı. Suçüstü yakalananların telaşı vardı. Hepimizin kanını donduran ahlaksızlık ve yalan vardı. Talan ve hırsızlık vardı. O resimde, bir devletin bütün kurumlarıyla tükenişinin hazin öyküsü vardı.
 
Devleti birlikte ele geçirmek için güç birliği yapan yol arkadaşları, neyi paylaşamadılarsa, “benim olmuyorsa kimsenin olmasın!” naralarıyla birbirlerine savaş açtılar; ülkenin varlığıyla oynuyorlarmış ne gam! Bu topraklar üzerinde yaşayan milyonlarca insan umurlarında değil.
 
Bütün bu olan biteni, “ileri demokrasi” diye topluma sunan iktidar çevreleri, kendi içinde ne kadar ayrışırsa ayrışsın, hiçbiri masum değil. Gerek yolsuzlukları yapanlar, gerekse yolsuzlukları açıklayanlar aynı günahı paylaşıyorlar. Onlar suç ortaklarıdır. Öküz ölünce biten ortaklıktan kimse medet ummamalı.
Bilinmeli ki, her iki tarafın da birbirleri hakkında söyledikleri her şey doğrudur.
 
Ülkeyi görünür veya görünmez ellerle yöneten iktidar grubunun yönetim biçimi hiçbir zaman demokratik olmadı; “Tek adam” yönetiminin ve İslamcı vesayetin asla insan hakları ve özgürlükler diye bir meselesi olmadı.
Devleti bütün cehaletiyle yönetmeye yeltenenlerin yol açtığı büyük yıkımın faturası, bu yıldan başlayarak, önümüze peyder pey konacak.
 
28 Şubat’ın açtığı yoldan ilerleyerek iktidara gelen Erdoğan ve arkadaşları, iktidar ortağı cemaat çevreleri, 90 yıllık bir devleti dönüştürmeyi oyun zannettiler. Ne ki oyun bitti.
Devlet ceberuttu, şimdi daha ceberut. Rejim vesayetçiydi, şimdi daha vesayetçi. Adalet kör topal işliyordu, şimdi hiç işlemiyor. Üretimde ham madde ve yarı mamul maddede dışa bağımlılık %50’yi geçmiyordu, şimdi %80 oldu. Türkiye, tarımda kendine yeten bir ülke idi, şimdi değil.  
Türkiye, dünya kamuoyunda, mezhep siyaseti yapan, El-Kaide hamisi bir ülke olarak biliniyor. Artık yalnızlaşmış bir ülkeyiz.
 
Erdoğan ile Gülen arasında süren devleti ele geçirme savaşında kim galip gelirse gelsin Türkiye kaybedecek. Akıllara ziyan bir kavga izliyoruz ve görüyoruz ki, artık o bildiğimiz kadim devlet yok, kavga eden iki grubun işgali altında bir devlet var; bu kavgadan arta kalana devlet demek ne kadar mümkünse!
 
Türkiye için zor yıllar başladı. Efendiler yediler, içtiler; hesabı halk ödeyecek. Bakalım, masayı kim toplayacak?