GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Tayfun MARO
YAZARLAR
8 Şubat 2011 Salı

İnsan değerini savunmak...

İnsan hakları fikrinin tarihsel varlığa katılması, insan türünün üyeleri olduğumuz için mümkün olmuştur.
Düşünce tarihi boyunca, insanlık, binbir zahmetle ve büyük mücadelelerle, ağır bedeller ödeyerek insan hakları düşüncesini geliştirdi.
İnsanın sahip olduğu değerin, onurun gereği, insan hakları terimi bir fikir, bir düşünce olarak dile geldi.
Kendi türüne karşı en acımasız davranabilen insana karşı, insan haklarını savunmanın ve insanın değerini anlatmanın bir zorunluluk olarak ortaya çıkması, insanlığın yaşadığı en büyük dramdır.
İnsan Hakları Evrensel Bildirgesinin 1. maddesi; ’“Bütün insanlar özgür, onur ve haklar bakımından eşit doğar. Akıl ve vicdanla donatılmışlardır ve birbirine kardeşlik anlayışıyla davranmalıdırlar.’” der. Yani, Habil ile Kabil gibi yapmamak lazım’…
 
Bizi yöneten iktidar zümresine karşı verdiğimiz ’“insanlık değerimizi koruma ve onur mücadelemiz,’” kölelikten yurttaşlığa uzanan tarihsel zaman diliminde gidilmiş bir arpa boyu yol gibidir. Buna evrim diyoruz. Bin yıl yol alırsınız, evrimin çarkları bir dişli atar. Ama, atan o bir dişli, dünyayı değiştirir. Çekilen bütün acılar, ödenen bütün bedeller, evrim çarkında atacak tek bir dişlinin hayatımıza katacağı değer içindir. Bu değer, ’“insanın değeri’”dir.
 
’“İnsan değeri’”nin bir tarihsel zorunluluk olarak sosyal ve siyasal yaşama getirdiği insan hakları düşüncesi, günümüz dünyasında, içi bulanık bir kavram olarak karşımıza çıkıyor. Uluslararası sistem, globalizasyon politikaları gereği, insan haklarını yeniden yorumlarken, gurup haklarını öne çıkarmış ve postmodern bir yaklaşımla hepsini eşitlemiştir. Bu ne demektir?
İnsan hakları, ’‘insan tek’’inin sahip olduğu temel kişi hakları olarak anlaşılır. Bu haklar iki türlüdür: Bir bölümü, insanın yapısal olanaklarının doğrudan korunmasına dair taleplerdir. Kişi bu tür olanaklarını gerçekleştirirken, onlara ’“hiç kimse’” tarafından dokunulmamasını talep eder. Temel özgürlükler ve kişi güvenliğine ilişkin yasaklayıcı talepler bu tür haklardır. Herkesten insanın değerine dokunmaması talep edilir.
Diğer bölümü ise, insanın yapısal olanaklarını gerçekleştirebilmesinin ön koşullarıyla ilgili taleplerdir. Beslenme, çalışma, sağlık, eğitim hakları gibi..
Temel özgürlükler, kişi haklarının yasal güvenceleridir.
 
Kamu-devlet-politika arasındaki ilgilerin insan haklarına dayalı oluşumu, yukarıda dile getirdiğim tanımlamaların, kurumsal ilgilerin yapısına getirilmesiyle olanaklıdır. İnsan haklarını savunmak, kamu-devlet-politika ilgileri bağlamında kişinin temel hak ve özgürlüklerini tanımayı ve tanımlamayı gerektirir.
Oysa, siyasal iktidar, kamu-devlet-siyaset arasındaki ilgilerin merkezine, yurttaşı yok sayarak onun yerine gurupları ve gurup haklarını koyuyor. İslami cemaatler, Kürt gurupları, ırkçılık gibi’… Din normları ve etnisiteye dayalı normlar esas alınıyor. Postmodernist yaklaşım, söz konusu hakların hepsini insan hakları temelinde eşitliyor. Tam olarak yanlışlığın başladığı yer de burasıdır.
 
 
 
 
 
 
 
Bu haklar elbet de insan haklarıdır. Ne var ki, kişiye değil, guruplara ait haklar olduklarından, temel haklar gibi algılandıklarında, kişi haklarını örtmekte ve ötelemektedirler.
Gurup haklarına yaslanarak insan haklarını savunmak olanaksızdır. Postmodernist düşüncenin insan hakları konusunda yarattığı akıl tutulması sonucu ortaya çıkan kaos, insanın biricik olma halini yadsıyor. Guruplar ve gurup hakları üzerinden kişileri ve haklarını tarif etmek tam bir garabet.
Olması gereken, kişi temel hak ve özgürlüklerinden hareketle gurup haklarını tanımlamaktır. İnsanın değerini savunmak gerekir.
AKP iktidarı, arabayı atların önüne koştu. Gurup haklarını, insan hak ve özgürlüklerinin temeli gibi sunarak halkı aldatıyor.
Bu oyunu bozmak gerek.