GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Tayfun MARO
YAZARLAR
23 Ocak 2011 Pazar

Atatürk'ü anlamak

1972 yılı ilkbaharı. Siyasi şubede polis tarafından sorgulanıyorum. Sorgumu yapan polislerden biri; ’“Nasıl devrim yapacaksınız, anlat bakalım!’” diye sorunca, ben de; ’“Devrimin nasıl yapılacağını nereden bileyim, ben zaten Atatürkçüyüm..’” diye yanıtlamıştım polisi. Bunun üzerine polis gülerek; ’“Ona bakarsan hepimiz Atatürkçüyüz, Atatürkçü olmayan var mı memlekette! Türkiye’’ye sosyalizmi nasıl getireceksiniz, sen onu anlat bize.’” Demişti.
O gün polisin sırıtarak; ’“hepimiz Atatürkçüyüz’…’” demesi içime dokunmuştu. Kimse kimsenin Atatürkçülüğünü ciddiye almıyordu, ama herkes Atatürkçüydü. Bu samimiyetsizliği o gün bu gündür sorguluyorum.
 
Atatürk kimdir? Osmanlı bakiyesinden bir ulus devlet çıkarmayı başarmış liderdir. Devletin laik ve üniter yapısının gerektirdiği biçimde toplumsal mutabakat sağlanmış ve modern Türkiye Cumhuriyeti, çağdaş Batı dünyasında yerini alarak kapitalist sisteme,
- İmparatorluktan sonra - yeniden dahil olmuştur. Bu, aynı zamanda, yeni bir Türk Devleti’’nin doğuşudur.
Mustafa Kemal, Cumhuriyet’’in kuruluş sürecinde, kapitalist sistemin metropol ülkelerinin emperyalist heveslerini kursağında bırakmayı başarmış bir devlet adamıdır. Ancak, kurtuluş mücadelesinin antiemperyalist karakterinden yola çıkarak, Türkiye’’nin, antikapitalist kampta yer aldığını veya kapitalist olmayan yollardan kalkınmayı tercih ettiğini öne sürmek, hiç gerçekçi değildir. Türkiye, kuruluşundan itibaren, kapitalist sistem içinde yerini almıştır.
Devletin örgütlenmesinde, hukukun oluşturulmasında ve işletilmesinde bir dinin anlayış ve normlarına ’‘dayanmama’’ talebi olan ’“laisite’” ve ’“çağdaş uygarlık’” ile hedeflenen  çağın bilgisi ve felsefi düşüncesine göre devletin örgütlenmesi ve hukukun oluşturulması talebi, Atatürk’’ün dahice öngörüsüdür.
 
Cumhuriyet’’in 87 yıllık öyküsünü anlamak için, yukarıda yaptığım tespitler üzerinde mutabakat sağlamaya ihtiyacımız var.
Atatürk’’ü anlamak için, tabulaştırdığımız Atatürk’’ü normalleştirmeye ihtiyacımız var. Bu gün, dünyanın ve ülkemizin içinden geçtiği değişimi anlamak için, Atatürk’’ün değişimi nasıl algıladığını ve nasıl gerçekleştirdiğini anlamaya ihtiyacımız var.
 
Toplumda önemli köşeleri tutmuş kimi Atatürkçüler, artık halkı Atatürk ile tehdit etmekten, Atatürk ile kandırmaktan vazgeçmeliler.
Tanrı’’nın ardına gizlenerek gelenekçi toplumun dindar mensuplarını sömürenlerle, Atatürk’’ün ardına gizlenerek modern toplumun laik bireylerini sömürenler, aynı günahın ortaklarıdır.
 
Atatürkçü düşünce, bilimi ve rasyonel aklı kılavuz edindiği halde, gereği yerine getirilmedi. Statüko, ’‘Atatürk’’ün Cumhuriyet fikri’’ni hep baskı altında tuttu.
Ne hazindir, bir modernleşme projesi olarak sunulan çağdaş laik Cumhuriyet, kamusal alanda, yurttaşlarını ceberut bir devletin yönetimine terk etti. Bu sosyal hukuk devleti, çektiği sıkıntılara, yoksulluğa, çaresizliğe başkaldıran her yurttaşın karşısına, Atatürk ilkelerini, Atatürkçülüğü çıkardı; ama birçok kritik sorunu çözemedi. Bu, aynı zamanda, Atatürk’’e yapılmış büyük haksızlıktır.
Bugün, halk, sosyal hukuk devletine sahip çıkmıyorsa, bu yüzdendir.
 
Ülkenin ufku kararıyor; kamusal alanda yaşam alt üst olmuş, toplumsal sözleşme rafa kalkmış, eğitim sistemi çökmüş, işsizlik kronikleşmiş, adı konmamış bir iç savaş hali, hepimizi tedirgin ediyor.  Herkesin aklında aynı soru var: Ne yapmalı? Ve ardı sıra gelen diğer sorular:
’“Cumhuriyet projesi’”ne, ’“Türk Aydınlanması’”na ne oldu? Devrim ilkeleri, devrimci niteliğini yitirmiş olabilir mi? Laiklik ilkesi, toplumun geniş kesimlerinde neden tepki topluyor? Toplumsallaşmak mı, cemaatleşmek mi? Örtünerek sokağa çıkan kadın kimdir? Kürtler neden otonomi istiyor?
 
Mevcut koşullarda, iyimser olmak çok zor. 1980 yılının 12 Eylül’’ünden sonra bu ülkede yaşananlar, bana, Türk Devrimi ve Türk Aydınlanması üzerine yeniden düşünmek ve kavramların içine bakmak gerektiğini düşündürüyor. 12 Eylül darbesinin toplumda neden olduğu dönüşümlerin bu kadar kalıcı olması, din normlarının kamusal yaşamda bu denli kabul görmesi eni konu sorgulanmalı.
 
’“Cumhuriyet, bu topraklarda yaşayan herkesin Cumhuriyet’’i olmalı!’” fikrinde birleşmek ise muradımız; Kemalist dostlarımızın kabullenmekte zorlandığı, yüzleşmekten kaçındığı bir gerçeği anımsatmak istiyorum:
Cumhuriyet’’in Onuncu yılından sonra da dünya dönmeye devam etti’…