GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Tayfun MARO
YAZARLAR
6 Şubat 2011 Pazar

Uluslararası sisteme kafa tutmak

İran’’dan sonra Türkiye’’nin de uluslararası sisteme kafa tuttuğuna dair emareler giderek belirginleşiyor.
 
Başbakan Erdoğan’’ın ekonomik, sosyal ve siyasal islami birlik çağrısından sonra, tereddütler yerini endişeye bıraktı.
 
’‘Yeni Osmanlıcı’’ların iştahını kabartan gelişmelerin doğru analizini yapmak için yeterince veri - benim elimde - olmadığından bazı şeyleri söylemek için henüz erken olabilir. Bununla beraber, gün ışığına çıkan kimi bilgiler, endişelerin ne kadar haklı olduğunu gösteriyor. Şimdilik belli sınırlar içinde de olsa, bu konuyu tartışmaya açmak gerektiğine inanıyorum.
 
Bugün bölgemizde yaşanmakta olan sıkıntıların iki kaynağı var. Birincisi, iki büyük paylaşım savaşından sonra Ortadoğu’’da, masa başında oluşturulan devletler ve çizilen sınırlar. İkincisi, Sovyetler Birliği’’ne karşı başlatılan İslamcı kuşatma fikrine dayalı ’“Yeşil Kuşak’” siyasetinin, sosyalist sistemin çökmesinden sonra, ’‘ılımlı islam’’ fikri ile yönü değiştirilerek, ’“Büyük Ortadoğu Projesi’”ne dönüştürülmesi.
 
Uluslararası sistem bu bölgeyi yeniden dizayn ederken, ılımlı islam politikası ile uyum içinde olan AKP’’ye iktidar yolunu açtı, partinin genel başkanını da, Büyük Ortadoğu Projesi’’nin eş başkanlığına getirdi.
2002 yılında iktidara gelen AKP beş yıl boyunca, uluslararası sistem ile uyum içinde, ülkeyi yönetti. Ancak, 2007 yılında yapılan genel seçimlerden daha da güçlenerek çıkan AKP; ’“İktidar olmak kendi yoluna gitmektir,’” ilkesine göre hareket etti ve Uluslararası sistemin onaylamadığı yeni ittifak arayışlarına girdi.
Bölgede liderliğe soyunan ve bölgenin Müslüman ülkeleriyle işbirliği ve güç birliği arayışlarını başlatan  Başbakan Erdoğan, gemileri yakmış gibi görünüyor.
 
Uluslararası sistem’’in ılımlı islam projesi, İran’’da ve Türkiye’’de beklenen sonuçları vermiyor. Her iki devlet de islamcı düşünceye yaslanarak dünyaya meydan okunabileceği konusunda fena halde ikna olmuş durumdalar. Her kim ikna etmişse, buna ciddi olarak inanıyorlar.
Gerek Türkiye gerekse İran, devlet geleneği olan, geçmişinde emperyal deneyimler yaşamış, dünyaya hükmetmenin tadına varmış, büyük oynamaya hevesli ülkelerdir.
Tam da bu nedenle, Türkiye’’nin İsrail üzerinden uluslararası sistem ile çatışması, beni korkutuyor. Birileri Türkiye’’yi kışkırtıyor. Ya da, hata yapması için Başbakan Erdoğan’’ı kışkırtıyor. Her iki durumda da Türkiye’’nin önüne konacak fatura hepimizin canını yakar.
 
Ortadoğu’’da taşlar yerinden oynadı. Giderek radikalleşen yönetimlerin iş başına gelmesi, güçlenen ihtimaldir. Bu ihtimal herkesi endişelendirmeli; çünkü, radikalleşen islamcı yönetimler dünyanın başını ağrıtacaktır. Başı ağrıyan dünyanın Ortadoğu’’ya, Afrika’’ya yapacaklarının düşüncesi bile insana dehşet veriyor.
 
Yeniden dizayn edilmekte olan bölge ülkelerinin önünde iki seçenek var; ya daha az din, görece seküler bir kamu düzeni’… ya da daha çok din’… Her iki durumda da halkların ödeyeceği bedeller var.
 
Ortadoğu ’“Gayya Kuyusu’”dur. Oradan çıkış yoktur. Türk dış politikası Ortadoğu’’da yön değiştirirken, ’‘Yeni Osmanlıcı’’ların hayalleri, bana, Enver Paşa’’nın hayallerini ve düş kırıklıklarını anımsatıyor.
’“Medeniyetler Buluşması’” diye diye, ’‘Dinler Savaşı’’ına dolu dizgin gidenler; bölgenin kapkara bir dönemin eşiğinde olduğunun ayırdında değiller. Mısır sadece bir başlangıç.
 
Sayın Erdoğan, ’“beni kim itti!’” diye sorduğunda, dua edelim, Türkiye kendileri ile aynı kaderi paylaşıyor olmasın.