GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Tayfun MARO
YAZARLAR
26 Ocak 2011 Çarşamba

Devlet-Piyasa-Sivil Toplum

Modern Batı dünyası, toplumsal yaşamın üç farklı alandan oluştuğunu varsayar: Devlet, Piyasa, Sivil Toplum.
Bu üç yapı aynı sınırlar -devletin sınırları- içinde varolmakla birlikte, birbirinden ayrı işleyiş kuralları olduğu, paradoksal bir gerçekliktir.
Toplumsal gerçekliğin, kendi bütünlüğü içinde değil de, parçalara ayrılarak, ve her biri farklı disiplinler olarak ele alınması, Aydınlanma fikrinden kaynaklanır.
Türkiye bu yapıyı Cumhuriyet projesi ile 1920’’li yıllarda oluşturdu. Aydınlanma düşüncesi, bilim dünyasına, entelektüel kimliğe, sosyal ve siyasal oluşumlara yön verdi.
 
Niyetim, bu tespitten hareketle, Aydınlanma felsefesine yönelik eleştirel tutum almadan, ülke sorunlarına bakış açısının nasıl oluştuğuna bakmak.
 
Son yüzyıl içinde, kendi başına bir varlık, salt siyasal bir kurum olarak görülen devlet, yalnız başka devletlere karşı değil, aynı zamanda, ulusal düzeyde kendi halkına karşı da  korunacak bir varlık, kişileri ezen bir yapı olarak tasarlanmıştır. Öyle ki, devlet ile iktidar bir sayılmıştır.
İnsan haklarına dayalı devlet anlayışı, toplumda dile gelmemektedir. İnsan haklarından anlaşılan, kişinin yaşam olanaklarını geliştirmek için kendiliğinden sahip olduğu haklar ve sosyal haklardır. Gurup hakları, insan haklarının yerine geçtiği zaman, ortaya, bugün içinde yaşadığımız kavram kargaşası çıkmaktadır.
 
Piyasada üretim ilişkileri, serbest pazar ekonomisi kurallarına göre oluşur. Üretici güçler, burjuvazi tarafından geliştirilmektedir. Mülkiyet esasına göre örgütlenen sermaye düzeni piyasaları yapar. Piyasa, serbest veya sosyal, kapitalist sistemin ürünüdür.
 
Sivil toplum, 1789 Fransız Devrimi’’nden sonra halkın devlet yönetiminde ve devletin yapılanmasında söz sahibi olması ile birlikte öne çıkmaya başlamış bir kavramdır. Sivil toplum, yeni dünya düzeninde demokrasinin asli unsurudur.
 
Bir ülkede yaşayan halkın veya halkların üç farklı kategoride tanımlanması her ne kadar sorunluysa da, uluslararası sistem böyle buyuruyor. Ya ülkemizde, devlet, piyasa, sivil toplum üçgeninde olan bitene baktığımızda görünen nedir?
 
’“Devlet’”, kişi haklarına değil, gurup haklarına dayalı bir devlete dönüştürülüyor. Devletin sosyal ve hukuk boyutu yok ediliyor. Yurttaşın hak ve hukukunun yerini, gurupların hak ve hukuku alıyor. İnsan haklarına dayalı devlet fikri yok.
 
’“Piyasa’”, kapitalist sistemin bilinen en vahşi kurallarına göre işliyor. Sefalet ücretleri ve işsizlik nedeniyle orta sınıf mutsuz. Çiftçiler yoksullaştı. Hayvancılık yok ediliyor. Köylü mutsuz. Sadece, devletin hazinesinden geçinen bir avuç insan mutlu. Sıcak paraya dayalı rant ekonomisi bıçak sırtı. Üretim desteklenmiyor.
 
’“Sivil toplum’”, din normları ve etnisiteye dayalı toplumsal yapılanma esas alınmak suretiyle dönüştürülmek istenmekte; böylece, ulus devletin yerini alması istenen federasyonun önü açılacak.
Kişi hak ve özgürlükleri esas alınmadıkça, gurup haklarına dayalı gelişen sivil toplumun, barış içinde bir arada yaşaması olası değildir.
Din normlarına dayalı yasaklar ile bastırılmış sivil toplum, hızla çağdaş yaşam normlarından uzaklaştırılıyor.
 
Sistemi yapan ve işleten üç temel yapısal oluşumun ülkede hali pürmelali budur. Devlet giderek polis devletine dönüşüyor. Piyasa giderek vahşileşiyor. Sivil toplum giderek birbirine düşman gurupların arenasına dönüşüyor.
 
Bu tehlikeli gidişin durdurulması için, yeni bir program ile halkın önüne çıkarak; devletin, piyasanın, sivil toplumun nasıl yapılanacağını, nasıl örgütleneceğini, çözüm için öngörülen değişimin ne olduğunu bir an önce anlatmak gerek.
CHP’’ye arzuhalimdir’…