GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Tayfun MARO
YAZARLAR
2 Şubat 2011 Çarşamba

Borsaya kote edilmiş demokrasi

Yeni dünya düzeninin öncülleri olarak karşımıza çıkan üç kavram var; insan hakları, demokrasi, serbest pazar. Bu üç kavram arasında oluşturulmak istenen zoraki bağlantılara ’“globalizasyon’” diyoruz. Başımıza gelenlerin özeti budur.
Gelişmeci politikalar, yeni dünya düzeninde özelleştirmeye dayalı serbest pazar ekonomisini, ’“ekonomik özgürlük’” adı altında kavramlaştırdıkları zorlama bir insan hakkı ile tahkim ediyorlar.
Bir tür gurup hakkı olarak kabul görmesi mümkün olan ’“ekonomik özgürlük’”, temel insan hakkı gibi gösteriliyor. Yanıltılıyoruz.
 
İnsan hakları, etnik ve din normlarına dayalı gurup hakları olarak tanımlanmak suretiyle, kişinin kendiliğinden sahip olduğu doğal hakların ve devlet tarafından düzenlenmesi gereken sosyal hakların kamusal alanda belirleyici rolü kısıtlanmaktadır.
Bu, globalleşmenin yeni dünya düzenine getirdiklerindendir. İnsanın biricik olma hali, yurttaş kimliği, cemaatleşen toplumda buharlaşmaktadır. Oysa, biliyoruz ki, yurttaş modern devletin temel birimidir.
 
Demokrasi için Batı; ’“Mümkün olanın en iyisi!’” diyor. Bir devlet biçimi, bir yönetim biçimi olarak demokrasi; ’“kamuyu, tüm yurttaşların temel haklarla ilgili ihtiyaçlarını eşitçe karşılama imkanını sağlayacak şekilde yönetmek’” oluyor. Bu anlamda bir demokrasinin işlemesi için, ulusal politikaların insan haklarına dayalı olması konusunda ’“toplum sözleşmesi’” ne ihtiyaç var.
 
Ne var ki, yeni dünya düzeninde demokrasi böyle işlemiyor. İnsan haklarına dayalı devleti geliştirmek yerine; gurup haklarını, cemaatleşmeyi öne çıkaran postmodern anlayış demokrasi olarak benimsetilmek isteniyor.
 
’“Demokrasi’” dendiğinde tüyleri diken diken olanların, zaman içinde demokrasi havarisi kesildiklerini gördükçe, sevineyim mi, şaşırayım mı, korkayım mı, ne hissedeceğimi bilemiyordum. Ne olmuştu da, ’‘demokrasi’’ sözüne bile tahammül edemeyenler ’“demokrat’” olmuşlardı! Üstüne üstlük, insan haklarını savunur olmuşlardı..
İnsan sevgisinden pek nasibini almamış, sahici olmayan siyaset erbabının ve kalemşorlarının damdan düşer gibi demokrat olmalarının, insan haklarını savunmalarının hikmetini anlamam için ’‘borsa haberleri’’ni izlemem gerekiyormuş.
Halk meydanlara çıkıp kısıtlanmış veya verilmemiş bir hakkını mı talep ediyor, borsa derhal düşüyor. Demokratik bir hakkın kullanılmasından ekonomiyi yönetenler hoşnut değil mi, borsa tepetaklak. Hükümetin canını sıkacak toplumsal bir eylem mi söz konusu, uyarı geliyor; ’“Borsa düşer haa!..’”
’“Borsanın kuyruğuna takılmış demokrasi ve insan hakları.’” Bu gerçeğin ayırdına vardıktan sonra, anladım ki, kimsenin demokrat olduğu falan yok. Sadece halkı işletiyorlar.. Demokrasi kimin umurunda! Borsada kazanılan veya kaybedilen paradan daha değerli bir şey yok. Var mı yok mu, o kağıtlar’…
 
Gelişmeci politikalar, toplumları ’“gelişmiş’”, ’“gelişmekte olan’”, ’“az gelişmiş’” gibi ekonomik gelişmişlik düzeyine göre sınıflandırır. İnsan, iktisadi bir varlık olarak değerlidir veya değersizdir. Kişinin insan olduğu için sahip olduğu değerler, onuru ve doğal hakları, ekonominin gerektirdikleri kadar vardır.
İnsanın değerini paraya tahvil eden gelişmeci politikalar ekonomiyi tek amaç olarak gördüğü sürece, insan haklarına dayalı devlet ve demokrasi olmaz. Olsa olsa, borsaya kote edilmiş bir demokrasimiz olur.
Ekonomi ve insan hakları birlikte ele alınarak yeni politikalar oluşturulmazsa; ekonomi, her zaman olduğu gibi, insan haklarının önüne geçer ve insanlık, ekonominin gerektirdiği haklar ile yetinmek zorunda kalır.
 
Para kadar değersizleşen insan yaşamı’…
Ekonominin kuyruğuna takılmış insan hakları’…
Borsaya endeksli demokrasi’…  
Bu anlamsız işgalden hayatlarımızı kurtarmak gerek.