GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Ümit YALDIZ
YAZARLAR
20 Mayıs 2012 Pazar

İki Mustafa’yı barıştırmak!

Bu yıl 19 Mayıs’ı izlerken ‘içi acıyan’ tek kişi Aziz Kocaoğlu değildi kuşkusuz.  
İçi boşaltılmış, ‘spor, dans festivaline’ dönüştürülmüş 19 Mayıs’ı bırakın kabullenmeyi, hazmetmeyi izlemek bile mümkün değildi çoğumuz için. İşgalin ve kurtuluşun, esaretin ve özgürlüğün ne anlama geldiğini bilen bir kentte yaşayanlar için hem de. İşgale ve esarete karşı ilk kurşunu atıp bedelini anında, oracıkta canıyla ödeyen Hasan Tahsin’in yolundan, mesleğinden yürürken ya da…

Belki de sırf bu yüzden 19 Mayıs Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı’nın bir anda ‘Gençlik festivaline’ dönüştürülmesini hazmedemedim.
Düne kadar çelenk koymayanların soruşturulduğu güzel ülkemde bugün Atatürk anıtlarına çelenk koymanın yasaklanışını bu yasağı harfiyen uygulayan devletin valilerini, kaymakamlarını belki bu yüzden anlamadım, anlayamadım. İşgal yıllarındaki İstanbul hükümetleri ve işgal güçlerine karşılama töreni düzenleyen valiler geldi aklıma bir anda. Nedense!
Yasağa rağmen meydanları dolduranların attığı sloganlardı belki bendeki bu çağrışımı yapan.
Bu ülkenin kurtuluş destanını yazan Atatürk’ün bu yoldaki ilk adımının tarihiydi çünkü 19 Mayıs 1919. Amasya’ya, Erzurum’a, Sivas’a, Ankara’ya giden yolun başlangıcı…
Sakarya’ya, Eskişehir’e, Afyon’a ve İzmir’e uzanan kahramanlık dolu destanın ilk sayfası…
Bugüne kadar herkesin ortak olduğu bu heyecan gelinen noktada okul bahçelerine sığdırılmaya, hapsedilmeye çalışılıyordu.   
Ve de başarılmıştı. İlk kez ‘devletin zirvesi’ Anıtkabir’e çıkmamış, Samsun’dan başlayan gençlik koşusu yapılmamış, meydanlar pek çok ilde boş kalmış, çelenk koymak bile yasaklanmış, spor müdürlerinin minik törenlerinde saygı duruşu yapılmamış, pek çok il ve ilçede devletle halk karşı karşıya gelmiş, getirilmişti. Bir sonraki adımın ne olacağı ortadaydı çoğuna göre.
Ve ortada olan başka bir gerçek daha vardı. O da bu iktidarın çekirdek kadrosunun Mustafa Kemal Atatürk’le ciddi sorunları olduğuydu. Sistematik olarak Atatürk’ün izlerinin silindiği bir sürecin yaşandığı fark edildi ilk kez ve bu kadar net olarak.
Cumhurbaşkanı Gül’ün Atatürk’ün adını taşıyan resmi kuruma katıksız bir Atatürk düşmanı olduğunu her fırsatta ortaya koyan Mümtazer Türköne’yi atamasıyla başlayan ve 19 Mayıs, 23 Nisan, 30 Ağustos, 29 Ekim gibi ‘milli bayramların’ içinin boşaltılarak, okul bahçelerine, kışlalara sıkıştırıldığı sistematik bir süreç…
Yüzde 50’lik seçim zaferinin ardından ‘balkona’ çıkıp ‘diğer yüzde 50’nin de başbakanı’ olma sözü veren Erdoğan’ın balkonda ve sözde kalan vaatlerini hatırlamak, hatırlatmak kar etmiyordu artık.

Dün dündü, bugünse bugündü onlar için…
Ama bırakın bu ulusun, bu devletin kurucusu Mustafa Kemal’i anlamayı, anmanın bile çok görüldüğü, bir ülkede yaşamak pek çoğumuz için ‘acı vermeye’ başlıyordu hatta.  
Bunun iktidarla, siyasetle açıklanabilir tarafı yoktu çünkü.
Anlaşılabilir tarafı yoktu.  
Hazmedilebilir tarafı yok!
Açıklanabilir tarafı hiç yoktu!
Yok, efendim, bayramları aslına uygun hale getirdik.
Yok, efendim meydanlar sivilleşti…
Boş laftı. Lafı güzaftı yani.
*
CHP’li Berhan Şimşek’le yaptığım röportajda onun kendi partisinin yarınlarına dönük önemli bir tespiti vardı. CHP’nin ‘İki Mustafa ile barışması, barıştırılması lazım’ diyordu Şimşek.

İki Mustafa’dan muradı şuydu.
İlki alemlere rahmet olarak gönderilen son peygamber Hz. Muhammet Mustafa, ikincisi ise bu ülkenin kurucusu, kurtarıcısı Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk!
İki Mustafa ile barışmak.
Hepsi buydu aslında… Yıllarca ‘din düşmanı’ olarak lanse edilen ve sadece Mustafa Kemal’e sarıldığı için eksik bulunan CHP’nin iktidara giden yolunu kısaltacak formül buydu.
Ama bazılarımızın acı, bazılarımızın ızdırap içinde izlediği son 19 Mayıs’ın ardından ‘iki Mustafa ile barışmanın’ sadece CHP’nin meselesi olmadığını gördüm, anladım.  
Dünyanın saygı duyduğu son peygamber Muhammed Mustafa (s.a.v) ile vatanın kurucusu, kurtarıcımız Mustafa Kemal’i barıştırmak ya da iki Mustafa’yla barışmak en başta bugünkü siyasi iktidarın sorunuydu hatta. Zaten bu olursa… Yani iki Mustafa ile barışılırsa, memlekette sorun kalmıyordu.
Düşünsenize, ne üniversitelerdeki başörtüsü sorun olurdu ne 19 Mayıs’ta Atatürk’e saygı duymak, çelenk koymak.
İki Mustafa’yı birbirine rakip/alternatif gibi göstermek, iki Mustafa’yı sürekli karşı karşıya getirmek yanlışların en büyüğüydü belki de. Her ikisini de siyasi bir metaya, malzemeye dönüştürmek hatta.. İki Mustafa'nın birbiriyle sorunu yoktu. Sorun onları siyasi bir metaya dönüştüren siyasetçilerimizdi aslında. Oysaki bu ülkenin kuruluş, kurtuluş destanını yazanlar iki Mustafa ile barışıktı. Hatta onları düşmanların korkulu rüyasına dönüştüren de buydu belki de.
Eğer Hz. Muhammed’in getirdiği dinin, imanın gücü ile Mustafa Kemal’in düşmanları tarafından bile takdir edilen askeri, siyasi zekası olmasa ne Çanakkale zaferinden söz edebilirdik ne Sakarya’dan ne Büyük Taarruz’dan…
Dini, devleti ve namusu için Allah Allah nidalarıyla canı pahasına hücum eden Mustafa Kemal ve silah arkadaşları 19 Mayıs’ta çıktıkları kutsal yolculuğu 9 Eylül’de İzmir’de noktalamıştı.
Kurtuluş Destanı’nı kanlarıyla yazan kahramanların en büyük gücü imanları ve başkomutanlarıydı kuşkusuz. Bugün Hz. Muhammed Mustafa’yı ağızlarından düşürmeyen, siyasete alet etmekten çekinmeyen siyasi iktidar, bu toprakları bizlere vatan yapan Mustafa Kemal’i ağzına almaya yanaşmıyor hatta anılmasına bile tahammül edemiyorsa…
Hatta sistematik olarak izlerini silmek için özel çaba sarf ediliyorsa…

Çok ama çok büyük bir yanlışa, bataklığa saplanmış demektir.
Ama suçun büyüğü yine de siyasi iktidarda değildir bana göre. Meydanı tamamen onlara bırakan, değil iktidara alternatif olmak adeta iktidarın sigortasına dönüşen muhalefettedir suçun büyüğü.
Tekrarında yarar görüyorum.
Hem iktidar hem muhalefet… Hem devlet hem de millet.  
İki Mustafa ile derhal barışmak zorunda. Bu barış sağlanmadan atılan her adım eksik, yanlış ve de hatalı oldu, oluyor, olacak da. Bazıları için Mustafa Kemal Atatürk CHP’nin kurucu olabilir.

Ama onun en büyük eseri bağımsız Türkiye Cumhuriyeti’dir.
Bugün AKP iktidarı tarafından idare edilen ve mevcudiyetini ilelebet sürdürecek olan Türkiye Cumhuriyeti… Kurucusuyla kavgalı bir devletin yani dünüyle, tarihiyle sorunlu bir devletin yarını olamaz.  İnanıyorum ki AKP’nin yeni icadı olan ‘Mustafa Kemalsiz 19 Mayıs’, bu partiye oy verenler tarafından bile onaylanmadı.  En azından oy verenlerin yüzde 70-80’i tarafından…
Hatta bırakın oy verenleri… Milletvekillerinin, belediye başkanlarının, teşkilatlarının bile önemli bölümü tarafından ‘yanlış’ bulunmuştur. Ama gelin görün ki, artık ‘tek adam’ haline gelen ve etrafına kümelenen ‘Padişahım çok yaşacılar’ yüzünden yanlış üstüne yanlış yapan Başbakan Erdoğan’a ‘Kral çıplak diyen, diyebilen’ yok. Atatürk’ün kurduğu partide ‘genel sekreterlik’ yapan, lider adayı olan bakanların bile pustuğu, sustuğu bir süreci ibretle, korkuyla, kaygıyla izliyoruz çok şükür. Sonumuz hayrola…