GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Ümit YALDIZ
YAZARLAR
10 Mayıs 2012 Perşembe

Kılıçdaroğlu’nun İzmir adayı var mı?

Eğer CHP’nin yazılı olmayan bir anayasası olsaydı kuşkusuz ki 1. madde, ‘iki kişinin bildiğinin asla sır olmadığı’ olurdu.
CHP’nin genetik kodlarına, DNA’sına işlemiş bir realitedir çünkü bu...
 
İl Başkanı Tacettin Bayır, 3 Haziran’da ‘adayı olmak’ için Kılıçdaroğlu’nun kapısını çaldı.
Makamdan çıkar çıkmaz da ‘15 dakika görüştüm ve vizeyi kaptım’ dedi İzmirli gazetecilere…
Sanki Londra tatili için İngiliz başkonsolosluğundan vize almış kadar sevinçliydi.
Olay yerel medyada patlayınca Bayır’ın ardından Kılıçdaroğlu’nun odasına giren İzmir Milletvekili PM Üyesi Alaattin Yüksel dayanamadı.
Egedesonsoz.com’u arayan Yüksel, ‘15 dakika değil 3 dakika görüştü. Biz de randevu beklediğimiz için danışmanım kapıdaydı. Ne kadar görüştüğünü biliyoruz. Vize aldığı bilgisi de doğru değil. Çünkü görüşme içeriği hakkında Sayın Genel Başkan bize bilgi verdi. Bayır’ın ‘aday olmak istediğini’ kendisinin de ‘benim için sorun yok, seçilirsen çalışırız’ dediğini söyledi’ açıklamasını yaptı.
Yüksel ikili bir görüşmeyi neden deşifre ettiğini de şu sözlerle açıklıyordu:
‘Parti kamuoyunu yanılttığı için bu açıklamayı zorunlu olarak yapıyorum. Normalde böyle bir şey yapmam’
Dedik ya CHP’de iki kişinin bildiği sır değildir diye…
CHP’de önemli kabul edilen şeylerden biri de özellikle genel başkanla ne kadar görüşüldüğüdür.
Baykal döneminde daha fazla olurdu bu.
Milletvekilinden, belediye başkanına hatta en sade üyesine kadar hemen herkes söze şöyle başlarken, “Geçen gün genel merkeze gittim. Genel Başkan’la 42 dakika görüştüm’
Ya da ‘Dün akşam Baykal’ı aradım. Yarım saat konuştuk’
 
Dakikanın bile önemi vardır.
Ne kadar uzun konuşulursa yakınlık o derece artar çünkü…
Diyeceksiniz ki 15 dakika görüşse ne olur 3 dakika görüşse ne…?
Belki 3 dakika belki 15 dakika…
15 dakikada belki Genel Başkan’ın en fazla çayını içmiş olursunuz.
Görüşmeye giren İzmir’in il başkanıysa…
Dakikanın bile önemi vardır.
Eğer görüşme 3-4 dakika kadar sürmüşse…
Bayır, Kılıçdaroğlu’nun adayı değildir. Çay bile içilmemiş, hal hatır sormaya bile vakit kalmamıştır. Kaldı ki İzmir, öyle 3 dakikada hatta 15 dakikada masaya yatırılacak kadar ucuz, küçük bir kent değildir.
CHP’lilere sorsan AKP’ye ateş püskürürler.
Efendim ‘icazet kültürü var, demokrasi yok’ diye…
Bayır Kılıçdaroğlu’na neden gidiyor?
İcazet almak için…
Peki, Bayır’ı eleştiren Yüksel neden gidiyor?
O da icazet almak için…
Hiç olmazsa AKP’liler bunun adını ‘istişare’ koymuşlar.
İstişare, yani ortak akıl…
 
Sonrasında yaşanan tartışmalar…
İzmir’in atanmış il başkanı Tacettin Bayır diyor ki;
‘Alaattin Yüksel bu açıklamayı hangi sıfatla yapıyor!’
Bildiğim kadarıyla Yüksel’in birden çok sıfatı var.
Öncelikle seçilmiş bir İzmir Milletvekili…
Ve de seçilmiş bir Parti Meclis Üyesi…
Eski bir Genel Başkan Yardımcısı…
Ve de eski bir il başkanı…
Bu kadar sıfat yeter sanıyorum.
Yetmezse…
Görüşme içeriği hakkında Kılıçdaroğlu tarafından bilgilendirilmiş bir şahit.
Kılıçdaroğlu, kendilerinden önce makamdan ayrılan Tacettin Bayır’la yaptığı görüşmenin içeriği açıklarken Yüksel yalnız da değil…
Yanında seçilmiş milletvekili Mustafa Moroğlu ve de seçilmiş Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu da var.
Yani Yüksel’in şahitleri güçlü…
Sözlerini bizzat Genel Başkan Kılıçdaroğlu’na dayandırdığı için de sorunsuz.
Aslında tıpkı Bayır gibi onlar da ‘icazet almaya’ olmazsa yol yöntem sormaya gelmişler.
Baykal kadar olmasa da ‘iki dudak demokrasisi’ yine de yürürlükte ne de olsa.
Ve 2014’te yüzde 90 adayım diyen Kocaoğlu, örgütlerin başındaki isim ve de yönetimi konusunda söz sahibi olmak istiyor.
Kılıçdaroğlu onlara da renk vermemiş.
10 dakika kadar süren görüşmede profil çizip, ‘İzmir’i siz daha iyi bilirsiniz’ diyerek göndermiş.
 
Buraya kadarki gelişmelerden iki şey çıkarılabilir.
1-Kılıçdaroğlu, İzmir il kongresine karışmayacak.
2-Kılıçdaroğlu İzmir kongresine karışacak ama renk vermiyor. En azından ne Bayır’a ne de Kocaoğlu ile birlikte makama çıkanlara renk vermedi.
 
Hangisi doğru olabilir diye küçük bir araştırma yaptıktan sonra ilginç bir noktaya geldim.
İzmir’in ilçe belediye başkanlarından biri…
Kılıçdaroğlu’nu telefonla arıyor.
-Efendim kongreler bitti. İl kongresi için ne düşünüyorsunuz?
Yaklaşım Bayır ve Yüksel’e olduğundan farksız.
-İzmir’de olan sizlersiniz. İzmir’i siz daha iyi bilirsiniz. (Yüksel-Kocaoğlu-Moroğlu üçlüsüne söylediği gibi)
Tabi ki telefonun ucundaki başkan siyaseten dünkü çocuk değil. Israr ediyor.
-Olur mu efendim biz tabi ki biliriz ama biz siz ne derseniz onu yaparız.
Bu kez telefonun ucundaki sesin tonu değişiyor. Bir anlık suskunluğun sonunda yanıt daha samimi hale geliyor.
-Peki, o zaman… Arkadaşlar çalışıyor. Sizi arar, bilgi veririz.
Tam olarak olmasa da bu anlama gelecek bir cümle…
Yani Kılıçdaroğlu ne Bayır’a ne de Yüksel’e renk vermemiş şıkkının doğruluğu daha ağır basıyor.
CHP il kongresine doğru aday sayısı artıyor. Kartlar karılıyor, hesaplar yapılıyor.
Bir taraftan İzmir’in adaylık sinyalini 2 yıl öncesinden veren Büyük Başkan’ı Kocaoğlu…
Bir taraftan bir dönem ‘8 atlılar’ olarak tanımlanan belediye başkanları…
Öbür yandan ilçe başkanları hareketli…
Aktardığım son bilgi üzerinden ‘genel merkezin de’ hareketli olduğunu söyleyebilirim.
Delegenin de parçalı olduğu böyle bir denklemin nasıl çözüleceğini merak ediyorum.
Ve Kılıçdaroğlu’nun İzmir adayının kim olduğunu da tabi ki…