GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Cemil DİRİM
YAZARLAR
12 Ağustos 2011 Cuma

Hastanelerde neler oluyor?

Seçim dönemi ve sonrasında, seçimlerle ilgili gelişmeleri ve yorumlarımızı sizlere aktarmaya çalıştık. Bir süre sadece sağlıkla ilgili gelişmeleri gündeme taşımayı düşünüyorum. Yaklaşık 6 yıldır konseptinde Türkiye’de rakipsiz olan “Popüler Sağlık Dergisi”ni yayımladığımız için sağlık camiasını yakından izliyoruz. Süreç içinde tanık olduklarımızı ve sektördeki gelişmeleri sizlerle paylaşacağım.

Hükümete yakınlığıyla bilinen bir sendika olan Sağlık-Sen’in İzmir İl Sağlık Müdürü Mehmet Özkan’a savaş açtığını daha önce yazmıştım. Sendika yetkilileri, Mehmet Özkan’ı sağlık bakanlığına şikayet etti. Mehmet Özkan’da iddiaları yalanlayan bir açıklama yaptı. Sular duruldu diye düşünürken, duyduklarım bu kavganın burada kalmayacağını gösterdi. Kulislerde konuşulanlara göre bazı Ak Partili milletvekilleri Özkan’dan memnun değil ve aleyhinde çalışma yapıyor. Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın gözdesi olan Mehmet Özkan’ı kısa sürede gözden düşürmeleri zor gibi gözüküyor. Ancak pes edeceklerin de sanmıyorum. Mehmet Özkan’ın bir hata yapmasını bekleyeceklerdir. Bizde süreci yakından izleyeceğiz.
 
Daha önce gündeme gelen ve veto edilen Kamu Hastane Birlikleri Tasarısı’nda hastanelerin yönetimine profesyonel yöneticilerin atanması yer alıyordu. Buna göre İzmir’deki hastaneler iki grupta toplanacaktı. Örneğin 7 hastane birleştirilecek ve başına bir yönetim kurulu atanacaktı. Bu yönetim kurulu üyeleri ise Vali, İzmir Ticaret Odası, İl Genel Meclisi, Sağlık Bakanlığı ve Sağlık Müdürlüğü tarafından belirlenecekti. Tekrar gündeme gelen yasaya göre her hastane grubunun başına işletme mezunu bir genel müdür atanacak ve hastaneler profesyonelce yönetilecekti. Hastane başhekimleri sadece tıbbi konularla ilgileneceklerdi. Benim çok ilgimi çeken bu tasarı hala beklemede. Yerinden yönetimi ve özerkliği sağlaması gibi olumlu yanlarının yanında çalışanların aleyhine bazı hükümler de içeren bu tasarı, sakıncalı yönleri düzeltildiğinde yararlı olacaktır. Bugün bazı hastanelerde başhekimlerin uygulamalarını görünce bu yöntemin bir an önce uygulamaya girmesinde fayda görüyorum. Zaten hayatında bakkal dükkanı bile işletmemiş bir hekimin başhekim olarak atandığı ve aylık cirosu 150 – 200 milyar olan hastaneleri yönetmesi çok mantıklı değil. Hele bazı başhekimlerin keyfi uygulamaları bu hastanelere hizmet veren firmaları zor durumda bırakıyor. Hastane kantinini ihale yapmadan yeni kurulan bir firmaya veren başhekimler olduğu gibi haksız taleplerini yerine getirmeyen firmaları tutanaklarla yıldırıp sözleşmeyi bozduranlar da var aralarında. Hatta sözleşmesi devam eden bir firma varken ihalesiz aynı işi başka bir firmaya verenler bile var. Tüm bunlar sağlık sektöründe bir yetki kargaşasının yaşandığını gösteriyor. Mağdur olan firmalar hukuki yollarla haklılıklarını ispatlasalar da aradan birkaç yıl geçmiş oluyor. Diğer alanlarda olduğu gibi bu konuda da geciken adalet adaletsizliğe yol açıyor. Yıllarını sektörde bir yere gelmek için harcayan müteşebbislerin emekleri, bir başhekimin keyfi uygulaması sonucu boşa gidiyor. Sağlık Bakanlığı’nın ihale ve sonrasındaki süreci çok iyi denetlemesi ve bu tür keyfi uygulamalara meydan vermemesi gerekiyor.

Hipokrat Yemini mi?
Geçtiğimiz günlerde Doğan Haber Ajansı muhabiri Nesrin Coşkun’un haberiyle İzmir gündemine düşen AİDS hastası A.L.’nin dramı da sağlık camiasında konuşulmaya devam ediyor. İzmir’de doktorlar ameliyatını yapmadığı için çaresiz durumda kalan A.L., Sağlık Müdürlüğü’nün devreye girmesiyle tedavi olabilecek. A.L.’nin ameliyatını yapmaktan kaçınan doktorların kimler olduğunu merak ediyorum. HİV virüsü taşıdığını bildikleri hastaya karşı gerekli hijyen önlemlerini alıp ameliyatı yapamayanlar, belki de teşhis koyulmadığı için farkında olmadan benzer virüsleri taşıyan çok sayıda hastayı ameliyat etmişlerdir. Bu hekimlerin ettikleri Hipokrat yeminini tekrar hatırlamaları gerekiyor.