GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Cemil DİRİM
YAZARLAR
22 Nisan 2011 Cuma

Siyaset ve iletişim kazaları

İlk yazılarımdan birinde siyasi yaşamda tecrübenin önemini vurgulamış bunun öğrenimle ya da başka bir biçimde kazanılamayacağını, işin içinde yer almayı, parti teşkilatlarında çalışmayı, çarıklı erkan’ı harp dediğimiz deneyimli siyasetçilerden feyz almayı gerektirdiğini söylemiştim. İletişim eğitimi almış, ilk siyasi kampanya deneyimini 1991 yılında yapılan seçimlerde İzmir’de DYP İl Başkanlığı’na danışmanlık hizmeti veren bir ajansta yaşamış ve ondan sonrada her seçimde siyasi danışman ve gazeteci olarak görev yapmış birisi olarak söz söylemeye hakkım olduğunu düşünüyorum. Son günlerde kamuoyuna yansıyan iletişim hatalarını görünce bazı uyarılarda bulunma gereği duydum.

İletişim kazası diye nitelendireceğim olaylardan birincisi CHP’de yaşandı.  CHP’nin aday listelerinin YSK’ya verildiği gün gazetecilerle sohbet eden İl  Başkanı Tacettin Bayır’dı olayın kahramanı.  İzmir’de 2. Bölgede yaşayan Ebru Okay gibi isimlerin 1. Bölge listelerine, Balçova eski ilçe başkanı Mustafa Moroğlu’nun ise 2. Bölgeye yazılmasının nedenlerini soran gazetecilere İl Başkanı Tacettin Bayır, “ genel merkezdeki arkadaşlarımız 48 saattir uyumuyorlardı. Uykusuzluk nedeniyle yanlışlıkla yazmış olabilirler” cevabını vermişti. Milletvekili aday listesi gibi bir konuda ana muhalafet partisi CHP’de böyle bir şeyin olabileceğini  gündeme taşımak tam bir iletişim kazasıydı. Daha sonra da zaten Genel Başkan Yardımcısı Alaattin Yüksel devreye girdi ve topu gazetecilere atarak savuşturdu olayı. 

İkinci olay ise Ak Parti de yaşandı. Milletvekillerinin tanıtımı için düzenlenen basın toplantısına katılmak için Ak Parti ye giden basın mensupları ilginç bir olayla karşılaştı. Ömer Cihat Akay, toplantıyı açış konuşmasını bitirip adayları tanıtmaya başladığı sırada Ak Parti’nin Tanıtım ve Medya’dan Sorumlu İl Başkan Yardımcısı olan Aziz Demir, Cihat Akay’ın konuşmasını kesti ve o sırada salondan canlı yayın yapacak olan bir TV kanalının muhabirinin yanına davet etti. Bu emrivaki karşısında şaşıran ve canlı yayın yapacak TV’nin kamerasının karşısına geçmek zorunda kalan Akay konuşmaya başladığı sırada salonu dolduran gazeteciler de ilk defa karşılaştıkları bir duruma anlam vermeye çalışıyorlardı. Bazıları salonu terk ederken, geriye kalanlar da durumu aralarında tartışarak beklemeye başladılar. Bu sırada aday adayları da kendilerini tanıtmaya başlamışlardı. Canlı yayında konuşmasını bitiren Akay’da adaylara katıldı ve tanıtımdan sonra toplantı sona erdi. Salondan ayrılan gazeteciler ise ilk defa karşılaştıkları böylesi bir durumu aralarında tartışıyor ve maruz kaldıkları muameleden rahatsızlıklarını paylaşıyorlardı.

Bu yazıyı yazmama neden olan olay ise “ 35 Sarışın Kadın Projesi” oldu. Daha önce de kadınlar gününde İbrahim Tatlıses’i ve dahası transseksüel   Almina’yı davet ederek küçük çaplı bir krize neden olan Nilgün Gürel’in bu projesi ise yaşananlara tüy dikecek nitelikte. Nilgün Gürel, entellektüel birikimi olan ve uzun yıllar Hollanda’da yaşayan bir sanatçı. Böylesi  insanların aktif siyasete katılmaları da çok güzel. Ancak siyasi tecrübesi olmadığı için bu tür hataları yapması da beklenmeli. Önemli  olan parti yöneticilerinin, İbrahim Tatlıses olayında uyarıldıkları halde hiçbir önlem almamaları. Nilgün Gürel’in hatası ise kendisine yakın bir gazetecinin yanlış yönlendirmesine inanıp bu projeyi basınla paylaşması. Diğer hatası ise herhangi bir sosyal etkinlikte ya da dernekte hoş görülebilecek olayların Ak Parti’de yadırganacağı ve partiye zarar vereceğini öngörememesi. Çünkü iktidar partisi için çok önemli bir ilde siyaset yapıyorsanız her sözü düşünerek konuşmalı, her adımı hesaplayarak atmalısınız. Yoksa açıklama üzerine açıklama yapmak zorunda kalırsınız. Benim asıl şaşırdığım Cihat Akay gibi tecrübeli, ikili ilişkilerde başarılı ve medyayla kolay iletişim kurabilen bir il başkanının bulunduğu   parti de bunların yaşanması. Böyle giderse tanıtım ve medya ile ilgili konularda çok sıkıntı yaşanır.

Yukarıda verdiğim örneklerin ışığında bir değerlendirme yapacak olursak İzmir’de rekabet halindeki Ak Parti ve CHP’nin kampanya sürecini kötü yönettiklerini görüyoruz. Durdukları yerde kendi söylemleri nedeniyle bu sıkıntıları yarattıklarına göre yarın olası bir kriz durumunda “kriz yönetimi” konusunda ne kadar başarılı olacaklarını tahmin etmek zor değil.

En başta söylediğim gibi bir kişinin iş yaşamında çok başarılı olması, eğitimli olması siyasette de başarılı olacağı ve doğru söylem ve davranışlarda bulunacağı anlamına gelmiyor. Ya da bir kereste tüccarına, mühendise ya da avukata “ Tanıtım ve Medya Başkanı” titrini verdiğinizde o konuda duayen olmuyor. Önce uzmanlıklara saygı duyulmalı ve işinin ehli kişiler bu görevlere getirilmeli diye düşünüyorum.

Üzüldüğüm konu ise İzmir de çok sayıda danışmanlık firması, iletişim fakültelerinde siyasi propaganda, iletişim ve kriz yönetimi konularında uzman akademisyenler ve kampanya tecrübesine sahip danışmanlar varken bunların görmezden gelinip eski usul yöntemlerle seçim kampanyalarının yürütülmesi.

Siyasi kampanyaların yönetimi konusunu öğrenmek ve tecrübe kazanmak bu kadar kolay olsaydı  biz yıllardır siyasi iletişim, propaganda, ikna edici iletişimle ilgili eğitim almaz, bu konuda araştırmalar yapıp, kitaplar okumaz, alandaki sonuçlarını görmek için onlarca seçim kampanyasında yer almazdık.
Daha seçim kampanyasının başladığı ilk günlerde ilgilileri uyarma ihtiyacı duydum. Dilerim faydası olur ve bir  çoğunu yakından tanıdığım ve yıllardır bu konularda çalışarak akademik kariyer yapmış, alanlarda seçimlerin nabzını tutmuş uzman arkadaşlardan yararlanılır. Seçim sürecini birlikte izleyeceğiz  ve akademik bir dil kullanmadan olayları yorumlamaya devam edeceğiz.