GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Cemil DİRİM
YAZARLAR
25 Mart 2011 Cuma

“ Kaybeden Kazanıyor ”

Siyasetle ilgili söz söyleme yetkinliğine sahip kişiler, siyaseti genellikle satranca benzetirler. Halk ile vekilleri arasındaki bu yönetici yönetilen ilişkilerinin oluşturduğu siyaset oyununun satranç gibi kendine özgü ustalıkları vardır. Ancak tecrübeyle kazanılan bu ustalık; yeri geldiğinde güç gösterisine, hileye, zeka ya, doğru zamanı kollayıp hamle yapmaya, hesaplı davranmaya ve doğru bilginin ışığında stratejik öngörüye ihtiyaç duyar. İyi bir siyasetçi, siyasetin bu olmazsa olmaz niteliklerinin yanı sıra kararlı ve vefalı bir kişiliğe de sahip olmalıdır. Siyasetle satrancın benzer özelliklerinden biri  her ikisinin de kazanmaya odaklanmış olmasıdır. Satranç ustası, tek bir amaca kilitlenmiştir o da kazanmaktır. Bu amaca ulaşmak için gerekirse bütün piyonlarını, filini, kalesini, hatta vezirini bile feda edebilir. Siyaset de kazanmaya odaklıdır, siyasette de bazı tavizler vermenin gerektiği zamanlar olabilir. Ancak siyasette vefa duygusunun da önemli olduğunu geçici zaferler uğruna bu erdemin ayaklar altına alınmasının doğru olmadığını düşünüyorum. Bazen vefa gösterip kaybetmek, uzun vade de kazanmayı sağlayabilir. Ünlü düşünür Jean Paul Sartre’nin vecizesindeki gibi “ kaybeden kazanıyor” sözü bence bunu çok güzel anlatıyor.
 
Seçim dönemleri millet – vekil ilişkisinin yeniden kurgulandığı, siyasi partilerin iktidara gelebilmek için son kozlarını oynadıkları çok önemli dönemlerdir. Seçimlerde halk, iktidara ilişkin olumlu ya da olumsuz  tepkilerini ortaya koyar, kaybeden parti liderleri değişir ve halkın sisteme sadakati yenilenmiş olur. Seçim dönemlerinin en önemli figürleri ise adaylardır. Anlı şanlı bürokratların, iş adamlarının bir işçi emeklisi ya da sendika temsilcisi ile yarışmak zorunda kaldığı, aynı masaya bile oturmayacak insanların seçim süreci boyunca kol kola dolaştığı bu dönemler renkli görüntülere sahne olur.
 
İzmir özelinde değerlendirecek olursak, bir çok milletvekili adayının, sadece harita üzerinde gördüğü İzmir’in az bilinen Kınık, Kiraz, Beydağ gibi ilçelerine ilk defa gideceğini biliyorum. Çünkü bazı adayların halkını hiç tanımadığını, işçinin sofrasında, çiftçinin tarlasında onlarla sohbet etmek için üç cümle kuramadığını daha önceleri çok gördüm. Halka bu kadar uzak bir yaşam sürüp, sonra da onları temsile soyunmak Türkiye’ye özgü bir durum diye düşünüyorum. İş hayatında çok başarılı olmuş iş adamı ve sanayicilerin, devlette önemli görevlerde bulunan bürokratların, mesleğinde çok başarılı doktor, avukat v.b. formasyona sahip insanların siyaseti bu kadar hafife almalarına aklım ermiyor. Hiçbir hazırlık yapmadan, kişisel gelişimine yönelik hiçbir eğitim almadan bu işe soyunanların başına gelenleri yazmaya kalksam sayfalar sürer. Yaklaşık 20 yıldır bütün seçim kampanyalarını yakından izlemiş, birçoğunda görev almış birisi olarak, siyasetin tecrübe, birikim, zeka, iletişim bilgisi, sosyal bir kişilik gerektirdiğini anlatmaktan yoruldum ama bazıları hiç hazırlıksız meydana çıkmayı marifet sayıyor. Sonrada onların üstün niteliklerini fark etmedikleri için parti yöneticilerini suçluyorlar.  Örneğin bu hafta Ak Partili aday adayları Ankara da mülakata alınacaklar. Giyimlerinden, kendilerine güvenlerine, konuşma tarzından, güncel konularla ilgili görüşlerine kadar her konuda not alacaklar. En önemlisi Türkiye ve İzmir’in sorunlarına yönelik projeleri sorulacak. Daha önce de şahit olduğum gibi pek çoğu çevresinin teşvikiyle, apar topar hazırlıksız aday olduğu için mülakat bitse de şu salondan çıksam diye içinden dua edecek. Sonrada haksızlığa uğradığını iddia edecek. Bazıları abarttığımı düşünebilir ama ben az bile söylüyorum. İnanmayan zahmet edip Ankara’ya gitsin ve mülakatın yapıldığı salondan çıkanların yüzündeki mahcubiyeti görsün. Bunları söylerken mevcut konumunda çalışmayı sürdürürken siyasetle de ilgilenen, ileride aday olmayı düşünüp kendini hazırlayanları dışarıda tutuyorum. Siyasette kalıcı olanlar da genelde bu adayların arasından çıkar.
 
 
Notlar:
 
-       Mülakata katılacak ve ilk defa aday olanların bilgisine. Önce Genel Merkezde kurulan 12 komisyondan birinin karşısına çıkacaksınız. Bir genel başkan yardımcısının başkanlığındaki bu komisyondan elenmeden geçerseniz ikinci turda Tayyip Erdoğan’ın kurmaylarından oluşan altı komisyondan biri tarafından mülakata alınacaksınız. Bu komisyondan da olur alırsanız, Genel Başkan Erdoğan’ın kararını beklemeye başlayabilirsiniz. Size kolaylıklar diliyorum.
 
-       İzmir iş dünyasının yakından tanıdığı İTO Meclis Başkanı Necip Kalkan’da Ak Parti’den aday adayı olmuş ve yapılan temayül yoklamasında epeyce oy alarak ilk sıralarda çıkmıştı. Geçtiğimiz günlerde kendisiyle karşılaştığımızda aldığı oydan pek de memnun görünmüyordu. Dua etsinde Ak Parti de önünü kesmeye çalışan kimse yok. Yoksa bir önceki seçimlerde önce Ak Parti’ye gelip aday adayı olup diğer aday adaylarıyla poz poz fotoğraf çektirdikten sonra birden fikir değiştirip DP’den aday olduğunu kimse hatırlatmadı. Üstelik “Ak Parti’nin açtığı yaraları saracağım” diye İzmir sokaklarında koli koli yara bandı dağıttığını söylemedi. Bu arada bazı AK Partililer temayülde ilk sıralara girmesine rağmen seçilecek bir yerden aday gösterilmediği taktirde kendisine yara bandı hediye edeceklermiş. Necip Kalkan bu defa da milletvekili seçilip meclis başkanvekili olarak meclisi yönetemezse bu onun için en büyük ceza olur diye düşünüyorum.
 
-       Ünlü futbolcu Tanju Çolak. Tüm Türkiye’nin golleri, çapkınlığı, zekası ve hazırcevaplığı ile tanıdığı bir isim. Muhtemelen Hakan Şükür’ün de Ak Parti’den aday olduğunu görerek milletvekili adayı olmayı kafasına koyar. Her nedense aday olmak için İzmir’i seçer ve bunun yollarını aramaya başlar. Kendiliğinden aday olmayı şanına yakıştıramadığı için araya aracılar koyarak Ak Parti İl Başkanlığı’na gider ve “ herkes beni sever, kapıyı çalıp sofralarına otururum ” diyerek halk tarafından sevildiğini vurgular. İl Başkanı da nezaketen kendisini siyasete çağırır. Bu çağrıyı adaylık teklifi olarak yorumlayan Tanju Çolak, oyununu sürdürür ve AK Parti’nin oyunu 10 puan artıracağını söylemeye başlar. Ama unuttuğu iki şey vardır. Birincisi ona sofrasını açan vatandaşlar onu “futbolcu Tanju” olarak sevmektedirler, ismi adli olaylara karışmış birisi olarak değil. İkincisi ise karşısında kolaylıkla kafaladığı birileri değil, “ tecrübeli siyasetçiler” vardır ve “ resmi adaylık başvurusu yapmadığını” söyleyerek onu ofsayt a düşürürler. Bu da dilerim siyaseti ve siyasetçileri hafife alanlara ders olur.
 
-       Yaklaşık iki yıl önce; Ak Parti de bazı ilçelere genel merkez tarafından ilçe başkanı ataması yapılacak. Genel merkezin tek bir şartı var. Atayacakları başkan 2011 yılında yapılacak genel seçimlerde milletvekili adayı olmayacak. Ataması yapılan bütün ilçe başkanları bu şartı kabul eder. Seçim sürecinin başlamasıyla birlikte bu başkanlardan birisi istifa eder ve aday olur. Genel merkez yöneticilerinin bu adaya tepki gösterdiği duyumunu aldım. Araştırıyorum, önümüzdeki günlerde detaylarını yazacağım.