GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Tayfun MARO
YAZARLAR
31 Temmuz 2011 Pazar

Başbakan yine ''Durmak yok, yola devam'' dedi

AKP iktidarı kendi Cumhuriyet’ini kuruyor. ABD’nin, AB’nin, finans çevrelerinin ve her iki seçmenden birinin desteğiyle; “minareler süngü, kubbeler miğfer, camiler kışla, mü’minler asker…” geliyorlar. Bunu görmek gerekir.
 
Yargı, eğitim sistemi, güvenlik konsepti, siyaset belgesi, dış politika ve ordu yeniden yapılandırılıyor, değiştiriliyor, dizayn ediliyor.
‘Yeni Cumhuriyet’in sermaye sınıfı, yeşil sermaye diye anılan Anadolu sermaye gurupları olup sermaye hareketleri İstanbul’un yanı sıra, Kayseri, Konya, Bursa, Kocaeli, Gaziantep gibi illerde yoğunlaşmıştır.
Serbest pazar ekonomisine dayalı İslamcı ideoloji, kurulmakta olan ‘Yeni Cumhuriyet’in omurgasını oluşturuyor.
 
Ayak seslerini duyduğumuz ‘Yeni Cumhuriyet’in; laiklik ilkesi, Aydınlanma düşüncesi, Modernizm, Cumhuriyet devrimleri ve devletin üniter yapısı ile yolları ayrılmış bulunuyor. Demokrasi ile yollar henüz ayrılmış değil. Daha sıra ona gelmedi.
 
Emekliliğini isteyen Genelkurmay Başkanı ve üç Kuvvet Komutanı için üzgünüm.
Ama ne yazık ki, 12 Eylül 1980’de ordunun yaptığı darbe ile ne ekildiyse onu biçiyoruz. Türk-İslam sentezinin ve Ilımlı İslam fikrinin devletin yeni ideolojisini oluşturması, bu darbe ile mümkün olmuştur.
Cumhuriyet devrimine bağlı Atatürkçü kadrolar bu darbe sonucu tasfiye olmuştur. (Bunu bizzat yaşamış biri olarak söylüyorum.)
Cumhuriyet’in kadrolarını yetiştiren özgür Üniversiteler YÖK marifetiyle o dönemde yok edilmiştir.
 
Bunları, askerden o günlerin öcünü almak için yazmıyorum. Tutuklu askerler için gerçekten üzgünüm. Asıl vurgu yapmak istediğim konu çok farklı.
Askerlerden siyasi çözüm bekleyenlere, askeri müdahaleden medet umanlara bir çift sözüm var:
“Cumhuriyet’e ve TSK’ya bu defa halk sahip çıkacak. Ordu siyasetten uzak duracak.” Cumhuriyet’i gerçekten bir halk Cumhuriyeti’ne dönüştürmek istiyorsak; Kemalistler, Atatürkçüler gevezeliği ve slogan atmayı bırakıp siyasete katılmalılar. Hem de hiçbir mazeretin arkasına saklanmadan.
Atatürk’ün sözlerini tekrarlayıp durmak bir eylem biçimi değildir. Atatürk aksiyon adamıydı.
Parti saflarında, kollarında parti pazıbentleriyle gerçek partizanlar yerlerini almadıkça, Cumhuriyet ve devrimler yaşamaz.
 
Generallerin emeklilik talepleri üzerine AB diplomatlarından bir kadın demeç verdi; ‘gelişmeleri çok olumlu ve memnuniyet verici’ bulmuş.
Bir de Işık Koşaner’in ‘veda mesajı’nda söylediklerine bakın: “… Bu durumun önlenememesi ve yetkili makamlar nezdinde yapılan girişimlerin dikkate alınmaması Genelkurmay Başkanı olarak personelimin hak ve hukukunu koruma sorumluluğumu yerine getirmeme engel olduğundan, işgal ettiğim bu yüce makamda göreve devam etme imkanını ortadan kaldırmıştır.”
Şu an için, 77’si emekli olmak üzere 250 asker tutuklu bulunmaktadır. Tutuklamaların evrensel hukuk kurallarına, hakka, adalete ve vicdana aykırı olduğu kanısı bu denli yaygın iken; AB’den bir diplomatın bütün bu insan hakları ihlallerini yok sayarak memnuniyet belirtmesi, çifte standardın, iki yüzlülüğün doruk noktasıdır.
Çıkarları söz konusu olduğunda insani değerleri yok sayan bu anlayışın bütün derdi, Ortadoğu’da istediği gibi kullanacağı bir ordu edinmek.
Batı çürüyor… Batı tükeniyor…
 
Son yaşanan olayda amaçlanan, kimi liberallerin öne sürdüğü gibi, askeri vesayetin bitirilmesi değil; Türkiye Cumhuriyeti’ne son verme projesinin önündeki son engellerin kaldırılmasıdır. İkisini birbirine karıştırmamak lazım.
Son iki engel, ordu ve CHP idi…
Sıra halka geldi.