GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Tayfun MARO
YAZARLAR
11 Temmuz 2011 Pazartesi

Kesişmeyen hayatlar

Metro çıkışına doğru yol almak üzere yürüyen merdivenlere adımımı atarken sağ omuz başımda üç genç kız bitiverdi. Üçü de yaz sıcağına inat sımsıkı giyinmişlerdi; üstlerinde manto, başları iki kere örtülü, olabildiğince şık… Sıcaktan bunalmış bir halleri yoktu. Neşe içinde birbirlerine bir şeyler anlatmaktaydılar.
 
Yan yana ilerliyorduk ama aramızda aşılması imkansız duvarın varlığı kendini hemen hissettiriyordu. Farklı boyutlarda, birbirini görmeyen paralel hayatlar yaşamak gibi… Her biri diğerine olabildiğince uzak, olabildiğince yabancı hayat tarzlarına sahip ben ve onlar… Bu topraklarda yaşayan, yasa marifetiyle eşit yurttaşlar…
“Hayatlarımızın kesiştiği bir yer var mı?” diye kendi kendime sordum, o anda.
Ne kesiştiği ne de kesişeceği bir yer olmadığı gerçeğiyle yüzleştiğim andı, o an.
 
O insanların hayata tutunduğu yerde, “Allah fikri” var. Verilmiş yanıtların gölgesinde kafası rahat yaşayan insanlara mahsus huzur var o insanlarda.
Benim hayata tutunmaya çalıştığım yerde ise sorular var, kuşkular var, merak var, başkaldırı var; yani, bir insanın huzurunu kaçırmak için, başına dert açmak için ne lazımsa hepsi var.
Lakin, giyinmek için ‘Tanrı buyruğu’na ihtiyaç duyan bu üç genç kızda, benim merak edeceğim, paylaşmayı arzu edeceğim hiçbir özellik yok. Aynı şehirde yaşayan, yolda veya şehrin farklı mekanlarında sadece karşılaşma ihtimali olan yabancılarız.
Onların indinde, “Allah’ın emirleri”ne karşı gelen bir günahkar olduğumun fazlasıyla farkındayım.  Hızlanarak yanlarından uzaklaştım.
 
Ben ve islam şeriatına göre yaşamayı seçmiş o üç genç kız, hepimiz bu devletin yurttaşlarıyız. Hal böyle olunca, bizleri bir arada tutacak sihirli formülü bulmakla yükümlü siyaset erbabı bir hal çaresi bulmuş; demokrasi.
Bu nedenle olsa gerek, demokrasi için tahammül rejimi deniyor. Ben onların varlığına tahammül ediyorum, onlar benim varlığıma… Muktedirler hem benim hem onların varlığına tahammül ediyorlar. Ben ve onlar ise, muktedirlerin zulmüne tahammül ediyoruz. Dibine kadar tahammül rejimi…
 
O insanların hayat tarzını benimsemiyorum; bununla beraber, o insanlara karşı en ufak bir kötü duygu da beslemiyorum.
Onlar tanrısal tasarım eseri, ben ise muhtemelen rastlantısal varoluşun eseri yan yana ama hayatlarımız kesişmeden yaşıyoruz.
 
Onlar Kemalist rejime direnerek ve sisteme kafa tutarak iktidara geldiler. Şimdi, iktidarın tadını çıkarıyorlar.
Dün mazlumdular; şimdi, zulmetmeyi öğreniyorlar.
İktidar olanlar, nereden ve nasıl gelirlerse gelsinler mutlaka zalimleşiyorlar. Zulüm gördüklerini söyleyerek gelenler, zulüm yaparak gidiyorlar.
 
Sisteme muhalif olmakla ünlü islamcılar sonunda kapitalist sisteme dahil oldular.
İktidar nimetleri önünde diz çöken islamcılar benim gözümde sahiciliklerini yitirdiler.
Eskiden sadece Allah’ın huzurunda diz çökerlerdi. Bu duruş saygıdeğerdi.
 
Gerçekle yüzleşmek gerek: “Ilımlı islam” kapitalizmin yeni halkasıdır.
“Doğu Sorunu” galiba bu şekilde çözülüyor…