GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Tayfun MARO
YAZARLAR
9 Temmuz 2011 Cumartesi

Demokrat olamadık ama memlekette demokrasi var

Ahmet Hamdi Tanpınar’ın ünlü romanı “Saatleri Ayarlama Enstitüsü”nde; “Hürriyetin yedi sekiz defa memleketimize geldiğini işittim. Bir kere bile kimse bana gittiğini söylemediği halde, yedi sekiz defa geldi…” der, romanın ana karakteri Hayri İrdal.
 
Doğru söylemiş. Aslında hürriyetlerin demokrasi eşliğinde gidip geldiği söylenirse de, ‘kanun dairesi’ne dikkat etmek lazım... Hürriyetler o dairenin içine kapatılmıştır. Demokratik hak ve özgürlükler talep edildiğinde bir bakarsınız, hukuk devleti gitmiş, yerine kanun devleti gelmiş.
Ülkemizde demokrasinin gittiğinin resmen ilan edilmişliği vardır, ama ne zaman ve nasıl geldiğini veya geri döndüğünü pek bilen yoktur. Belki de bu yüzden, demokrasiye hasretimiz hiç bitmez.
Demokrasiye değilse de, Türkiye’ye özgü bir durumdur bu. Demokrasi ülkemize gelmediği halde gidebiliyor.
Demokrasiye bu üstün özelliği kazandıran milletimiz, siyaset biliminin ve siyaset sosyolojisinin yeniden yazılmasını talep etse yeridir.
 
Eskiden, Batı’nın yönetim biçimi olarak benimsediği demokrasi ile bizim demokrasinin birbirine hiç benzemediğini gördükçe aklım karışıyordu. Gel gör ki, aklı başında bilim adamları, siyasetçiler, gazeteciler, “ülkede demokrasi var” dedikleri için, sesimi çıkaramıyordum.
Anlı şanlı profesörlere, siyaset adamlarına nasıl karşı çıkacaktım. “Madem bu demokrasi zaman zaman gidiyor, o halde vardır!” diyerek teselli buluyordum.
Ancak, bu yaklaşım başıma dert açmıyor değildi.
Öğrencilik yıllarımda, polis sorgusu sırasında, “memlekette demokrasi var” dediğimde, polis üstüme yürüdü..
Mahkemede, “demokrasi var, fikir özgürlüğü var” dedim, iki avukat beni zar zor kurtardı. Babam sözü geçen bir adam olmasaydı, görecektim demokrasiyi, fikir özgürlüğünü…
Sonunda anladım ki, bizim demokrasi bize benziyor. Standartları evrensel değil. Tamamen yerel. Yani, gelmese de gidebilen demokrasi…
 
Bu yerli demokrasi ne işe yarar diye hep düşünmüşümdür. Şimdi cevabı biliyorum: Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarını -kişiye özel- demokrat yapmaya yarıyor;
Irkçı Kürt milliyetçileri, ırkçı Türk milliyetçileri, terörizmi savunanlar, İslamcı diktatörlük heveslileri, şeriat yanlıları, her boydan otoriter rejim yanlısı ve dahi halk düşmanı kim varsa, yerli demokrasi sayesinde demokrat oluyor…
 
Kendimize benzettiğimiz demokrasinin siyaset sahnesindeki kahramanları da, batı dünyasının bilinen örneklerine hiç benzemiyor.
Demokrasi, insan hakları, sivil toplum ve liberal ekonomi üzerine inşa edilen küresel sistem, yarı-sömürge ülkeleri yönetmek için, sözüm ona insan haklarını savunan demokrat politikacılar dizayn etti.
Küresel düzen mamulü “demokrasiye inanmayan demokrat politikacılar” şimdi ülkemizi yönetiyor.
 
Demokrasi, son derece kurallı bir yönetim biçimi… Türkiye, kuralsız yaşayanların cenneti… Ama hepimiz demokratız…
 
Gerçek demokrasilerde, insan hakları ve özgürlüklerin oluşumunda birey esas alınır.  
Durum böyle iken, gurup hak ve özgürlüklerini temel alan İslamcılar ve Kürt milliyetçileri, kendilerini su katılmamış demokrat olarak tarif edebiliyorlar.
İktidardakilerin sözünü ettiği demokrasi gerçekte, etnisite ve inanç guruplarının talepleriyle sınırlı kalan güdümlü bir demokrasidir.
Gelmediği halde gidebilen alaturka demokrasimizde oluyor böyle şeyler.