GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Tayfun MARO
YAZARLAR
22 Temmuz 2011 Cuma

İlerici ve demokrat olmak!..

Ne zaman bir insandan “ilerici ve demokrat” diye bahsedilse, bu klişenin “sahici değil” etkisi beni rahatsız eder. Sanki biri olmazsa diğeri eksik kalacak…
 
İlerleme, lineer mantık gereği, doğrusal hareketle sonsuz devinimi çağrıştırıyor. Evrende doğrusal hareket yok, döngüsel hareket var. Çizgisel zaman konsepti ancak bir yanılsama ile mümkün...
 
İlericiliğin amentüsü: “Kartezyen dünya görüşü-Newtoncu mekanik.”
Newton’un “değişken olanı bir sabit ile ölçme” fikri hayal gücümüzü çok fazla çalıştırdı. Ve bugün geldiği yer itibarıyla bilim, yeni zamanların dini oldu. Öyle bir tabulaştı ki, bilim kimlerin hizmetindedir, hangi amaca hizmet eder, ne getirmiş ne götürmüştür sorgulamak mümkün değil.
Bilimin, dünyanın erken sonunu getirmekte olduğu gerçeğiyle yüzleşmek kimsenin işine gelmiyor. Bilim ve ilerlemenin kutsal ittifakı gözümüze perde indirmiş.
  
İnsanlığın tarihsel ilerleme ilkesine eleştirel bakmayı bilmek gerek. Bu çılgın ilerleme yarışında, bir Amok koşucusundan farkımız kalmadı.
Sonsuzca ilerleme düşüncesi insana yorgunluk veriyor. Oysa evrende her şey bitimlidir.
Ayrıca, ilerici olmak, demokrat olmayı gerektirmiyor.
 
Demokrat olmaya gelince; Son derece kurallı bir yönetim biçimi olan demokrasinin bütün kurum ve kurallarıyla işlemesini göze almayı gerektirdiğinden, “ben demokratım” demekle “demokrat” olunmuyor.
Bunun yanı sıra, kimin hangi haklarından ne ölçüde vazgeçeceği, toplumsal mutabakatın nasıl sağlanacağı ve benzeri konularda demokratik toplumun inşa yöntemine ilişkin problematiğin oluşturulma zarureti doğu toplumlarında pek önemsenmez. Cemaatleşen toplumlarda karşılıklılık ilkesi işlemiyor. Her cemaat bir diğerini dışlayarak varolabiliyor.
 
“Mümkün olanın en iyisi” diye tanımlanan demokrasi, tanımı gereği daha iyisi mümkün olmadığından, elimizdeki tek iyi yönetim biçimi…
Bu ahvalde, demokrat olmak boynumuzun borcudur… Gel gör ki, herkes kendince ve kendine demokrat olunca, ortaya çıkan garabet demokrasi olmuyor.
Demokrasinin bedelleri var. Halk bu bedelleri ödemedikçe demokratik bir yönetim biçimi oluşmaz. Olsa olsa, içi boş demokrasi muhabbeti olur.
 
Tabularla donattığımız zihnimiz yorgun ve bulanık. Batı değerleri üzerine inşa etmeye çalıştığımız hayatlarımız eğreti.
Türkü de, İslamcısı da, Kürdü de evi, arabası, giyim kuşamı ve kullandığı teknolojik ürünlerle modernleşirken; sosyal yaşamda kuralsızlık, bildiğini okumak, “ben yaptım oldu”culuk almış başını gidiyor. Bütün ilişkilere şiddet bulaşmış durumda.
 
Toplumsal yaşamın ne halde olduğunu anlamak için gün içinde yaşadıklarımıza bakmak gerek. Gördüklerimiz içimize siniyorsa, mesele yok. Bildiğimiz gibi devam edebiliriz.
Yok yaşadıklarımız, gördüklerimiz vicdanımızı rahatsız ediyorsa; işte tam oradan, vicdanımızın bize bir şeyler söylediği yerden başlamak gerek, iyi şeyler yapmaya.
Mesela, yaya geçidinden geçmeye çalışan yaşlı insanın üstüne araba süren “insan”dan, kırmızı ışıkta geçmeye çalışan yayadan, yol kenarında mendil satmaya çalışan yaşlı adamdan başlayabiliriz.
Gevezeliği bırakıp bir yerlerden başlamak gerek; ve o yer hemen yanı başımızda. Ardından demokrasi de gelir, çağdaş da olunur, ilerici de...