GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Tayfun MARO
YAZARLAR
17 Temmuz 2011 Pazar

13 şehidin ardından...

Kürt militanlar Diyarbakır’da saldırdılar; 13 Türk askeri öldü, 7 asker yaralı. Şimdi, ‘kim öldürdü’ tartışması yapılıyor.
 
Bu ne ilk ne de son acıdır. “Kürt açılımı” meyvelerini vermeye devam ediyor.
Onlar, sözüm ona barış, demokrasi ve insan hakları için pusu kurup insan öldürüyorlar.
Ülkeyi yönetenler de Ankara’da toplantılar yapıyorlar. Haliyle politikacı demeç üstüne demeç veriyor…
Kürt milliyetçiliği bildiğini okumaya devam ediyor.  Hakkari’de “demokratik özerklik” ilan ediliyor. Milletvekili gurup toplantısı Diyarbakır’da yapılıyor.
 
Devlet kendini koruma refleksini yitirmiş.
Meclis suskun.
Ordunun eli kolu bağlı.
Toplum karamsar.
 
Her iki seçmenden biri bu duruma razı olabilir, ama öteki seçmen razı değil. Moda deyimle, ‘ötekileştirilen’ Türkler razı değil. Barajların ardında yükselen suların taşmaya çok yakın olduğunu, duvarları aşıp görmek gerek.
 
Kürt milliyetçiliğinin dayattığı demokrasi de, insan hakları da, özgürlükler de koskocaman bir yalandan ibaret. Bütün yaptıkları, ‘efendi’ değiştirmek...
 
Parasını ödemeden kullandıkları elektriğin ve suyun parasını ödeyenleri öldürerek demokrasi mücadelesi veriyorlar.
Çocuklara taş attırarak, halk otobüslerini yakarak özgürlük mücadelesi veriyorlar.
Güldüğü için genç kızı öldürerek insan hakları mücadelesi yapıyorlar.
Pusu kurarak insan öldürmek suretiyle “gerilla savaşı” yapıyorlar.
Eller kirli. Devleti suçlayarak günahlarından arınma çabası beyhude…
Türk halkının desteği olmadan demokrasi ve insan hakları mümkün değil. Kürt milliyetçiliğinin tutumu, Türk halkının desteğini değil ama, gün be gün husumeti artırıyor. Bu gidiş barışın değil kavganın yolunu aydınlatıyor.
 
Türkiye fiilen Kürt meselesinin işgali altındadır. Zihnimiz ve duygularımız işgal altındadır. Tepki iki sözcükle dile geliyor; “yetti artık!”
 
Ceberut bir devletten bu ülkede herkes çok çekmiştir. İnsan haklarına dayalı devlet anlayışını hakim kılmayı aklı başında herkes istemektedir.
Ancak, Kürtler böyle bir mücadeleyi hiçbir zaman benimsemediler. Onlar, yeni efendilerinin iktidarını kurmak için mücadele ediyorlar.
Üstelik sosyal mücadeleleri bir ırkın üstüne inşa edilmiştir, Kürt etnisitesine dayalıdır.
Kendisini Türk kimliği ile ifade edenlerin bunu kabullenmesi çok zor. Türklük kültürel bir kimliktir, etnisiteye dayalı değildir. Yani bir insan hangi etnik guruba ait olursa olsun Türk olabilir, ama Kürt olamaz.
 
Irk ve din guruplarının belirleyici olduğu sistemlerde toplumlar cemaatleşiyor. Doğu toplumlarında cemaatleşme birleştirici değil ayrıştırıcı rol oynuyor. Yani iç savaşlara yol açıyor. Doğu Akdeniz’de, Ortadoğu’da şiddet kol geziyor.
 
Türkiye’yi herkes için yaşanır kılmak istiyorsak, Türkler ve Kürtler insan haklarına dayalı devlet için birlikte mücadele etmeyi benimsemeliyiz.
Yoksa herkes yoluna gidecek.
Azınlık durumuna düşürülen ve ötekileştirilen Türkiye Cumhuriyeti yurttaşları için de sabrın bir sınırı olduğu bilinmeli.
 
13 şehidimize rahmet diliyorum.
 
NOT: Yazı boyunca “PKK ve teröristler” ayırımını yapmadım ve ısrarla “Kürtler” dedim; çünkü, ikili, üçlü konuşmalarda bu olanlara karşı olduğunu söyleyen Kürtler, ortaya çıkıp herkesin duyacağı şekilde duygu ve düşüncelerini dile getirmiyorlar.
Kürtler bu çifte standardı terk etmedikleri sürece, olanlardan bütün Kürtlerin sorumlu olduğunu düşünüyorum.