GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Tayfun MARO
YAZARLAR
15 Temmuz 2011 Cuma

Dönüşü olmayan yol

Andiçme törenine beklenmedik şekilde katılmama kararı aldığı andan itibaren CHP, genellikle marjinal partilerin göze alacağı türden bir eylemin sorumluluğunu kucağında buldu. Ve bu tür eylemlerin ne gibi sorumluluklar yükleyeceği pek hesaplanmadan hayli bağlayıcı demeçler verildi.
AKP’nin Türkiye’yi sonu belirsiz maceralara sürüklemesini ihtimal dahilinde gören CHP, muhtemelen, taviz vermeyeceği konusunda kararlılık mesajı iletmek istedi.
 
CHP’nin aldığı tutumu sadece bir ‘yemin meselesi’ olarak sunmak ve bu eylemi, yemin etmeyenlerin milletvekilliği düşer, ara seçim olur gibi mülahazalarla mevzuat içine hapsederek değerlendirmek; CHP’yi bu denli radikal bir karar almaya zorlayan koşulların doğru anlaşılmamasına yol açtı.
 
Kimin kimi oyuna getirdiği meselesine gelince; Kimsenin kimseyi oyuna getirdiği yok. CHP son derece sevimsiz gel-gitler yaşadı. Sorgulanması gerek.
 
Tam olarak olan-biteni anlamak için, CHP’nin, AKP’nin ve Kürtlerin ‘nasıl bir anayasa’ istediğine bakmakta yarar var. Çünkü, bu anayasa ile birlikte Türkiye dönüşü olmayan bir yola girecek.
 
AKP ve Kürtler yeni anayasayı, gurup haklarına dayalı bir anlayış üzerine inşa etmek istiyorlar. Din ve etnisite guruplarının talepleri doğrultusunda kamusal alanın yeniden düzenlenmesini mümkün kılacak bir anayasa.
Ayrıca, başkanlık veya yarı başkanlık sistemine geçişi mümkün kılacak anayasal düzenlemeler… Bunun anlamı yeni bir ‘Cumhuriyet’ olmalı...
 
CHP ise, diğer iki siyasal hareket gibi, Türkiye Cumhuriyeti’nden alacağı bir rövanş olmadığı için, demokrasi ve özgürlükleri mümkün kılan bir anayasa istiyor, fakat hak ve özgürlüklerin birimi gurup değil birey olmak gerekliliğini işaret ediyor.
Ölçü birey olursa, demokratik hak ve özgürlükler herkes için olabilir. Buna karşın, ölçü gurup olursa, sadece o gurupların hak ve özgürlükleri söz konusu olur.
 
Bu sorunun yanı sıra, dış politikanın temel taşları yerinden oynamış durumda. Bölge yeniden dizayn ediliyor ve bu süreçte Türkiye’ye kritik roller biçiliyor.
 
Ülkede paradigma çökmesi yaşandığı aşikar. Toplumsal mutabakat bozuldu. Sıkıntı var.
Artık, birileri ortalığı derleyip topladıktan sonra, “nerede kalmıştık!” diyerek kaldığı yerden devam etme olanağı kalmadı. Toplumsal değişim ihtiyacı kendini dayatıyor.
Tam da yeni paradigmanın nasıl oluşacağına dair tartışmaların başlayacağı zamanda, yeni anayasada toplumsal mutabakatın nasıl sağlanacağının konuşulacağı zamanda, daha ilk dakikada bu denli sert kapışma çok düşündürücü.
Muhtemelen güçler birbirini deniyor. Ancak, ülke çok gergin, olmadık savrulmalar olasıdır. Halbuki, konuşmak gerek.
 
Bu topraklarda birlikte yaşamak istiyorsak, gereğinin ne olduğuna karar vermek zorundayız. Yani, “uzlaşma” kavramı üzerinde kafa yormak lazım.
Yok, “herkes yoluna!” diyeceksek, onun gereği yapılır. Oturur ayrılığı konuşuruz.
Yeni anayasa tartışmaları, ülkenin geleceğine dair bir karar verme sürecidir.
 
Sonuç itibarıyla, ‘yemin sorunu’nda uzlaşma yolu bulundu. Meclisin içi de dışı da siyasal mücadelenin meşru alanı olsa gerek.
Yeter ki, bu mücadele halka doğru ve anlaşılır bir dille anlatılsın ve katılım ilkesi işletilsin.