GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Tayfun MARO
YAZARLAR
13 Temmuz 2011 Çarşamba

Seksen öncesine mi dönmek istiyorsun!..

Seksenli yıllar boyunca, küresel sistemin öngördüğü liberal politikalara karşı oluşan muhalefetin üzerine atılan bir şaldı; “Seksen öncesine mi dönmek istiyorsun!” sorusu.
 
Aradan otuz yıl geçti. Dönüp baktığımda, iktidardaki zihniyetin, o yılların “seksen öncesine mi dönmek istiyorsun!” diyen zihniyetinin devamı olduğunu görüyorum.
Nedir bu zihniyet?
Türkiye’yi uluslararası kapitalist sisteme entegre etmeye dayalı siyaset yapan liberal anlayıştır, bu zihniyet. Pazar ekonomisini savunan serbest rekabetçi liberaller ve muhafazakarlar temsil ederler bu zihniyeti.
 
Bu zihniyet sahiplerinin bir diğer özelliği de, entegrasyonu, ülke çıkarlarını değil uluslararası sistemin çıkarlarını gözeterek yapmalarıdır. ‘Yapmalarıdır’ diyorum, çünkü değişim programları seksenli yıllarda da, ikibinli yıllarda da aynı zihniyet tarafından yürütülmüştür. 1950’den itibaren, büyük dönüşümler ama iyi ama kötü “sağcı partiler’” tarafından gerçekleştirilmiştir.
 
Seksenlerde ‘çağ atlatan’ zihniyet; bugün, “durmak yok, yola devam!” diyor.
Dindarlar, bu sözleri başka türlü anlamlandırdıkları için AKP’ye oy veriyorlar. Elbet bir gün onlar da görecekler bu sözlerin gerçekte ne anlama geldiğini.
 
Bugün, darbelere karşı olmakla ünlenen muhafazakarlar her şeylerini darbelere borçludurlar. Bu borçluluk duygusuyla, Atlantik’ten öteye uzanan ilişkilerin bekası için demokrasi gerekiyorsa demokrat olunur, darbe gerekiyorsa darbeci olunur.
Bugün darbe karşıtı olduğunu söyleyenlerin sürdürdükleri politikalara bakınca insan şöyle düşünüyor; “Darbe yapılsa ancak bu kadar olurdu!”
 
Hal böyle olmakla beraber, sayın Erdoğan’ın değişime dayalı politikaları yürütürken gösterdiği cesaret dikkat çekicidir. Başına dert açacak kararlar almaktan çekinmiyor. Moda deyimle; eli hep taşın altında. Erdoğan’ın hakkı Erdoğan’a…
Ayrıca, AKP’nin hedefleri var. Uzun vadeli düşünüyor. Ülkeyi nereye ve nasıl götüreceğini biliyor. Zamanı geldikçe hamle yapıyor.
Bunları görmezden gelerek ve AKP’yi küçümseyerek sadece kendimizi aldatmış oluruz.
 
Yeni dünya düzeninde AKP’nin misyonunu anlamak için, dünyaya ve bölge ülkelerine çeki düzen verilirken sorulan sorulara bakmak lazım;
“Arap baharı” ile başlayan süreç kontrol edilemiyor. Kuzey Afrika ve Ortadoğu kontrol altında nasıl tutulacak?
Tek kutuplu dünya ile birlikte ortaya çıkan sorunlar ve krizler nasıl yönetilecek?
Rusya-Çin-Hindistan ekseninde oluşan yeni kutup ile ilişkiler nasıl seyredecek?
Ve illaki dünyanın yeniden paylaşım süreci nasıl gerçekleşecek?
 
Yeni dünya düzeninden ille de iyi veya kötü olarak söz etmek gerekmiyor. Önemli olan değişimi anlamak. Çünkü olan-biteni anlayamazsak, değişim bizi yönetecek. Tek çıkış, değişimi yönetmek. AKP de bunu yapıyor. Üstelik, değişim politikalarını islami değerlere yasladığı için, yeni dünya düzeninin Türkiye yapılanmasını gerçekleştirirken hiç zorlanmadığı gibi çok ciddi bir halk desteğini arkasına alıyor.
Uluslararası sistem darbe yaptırsa bundan iyisini elde edemezdi...
Muhalefetin işi gerçekten çok zor.