GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Tayfun MARO
YAZARLAR
27 Temmuz 2011 Çarşamba

Toplumlar kendi içine kapanırken…

Oslo’da veya Şam’da, Sivas’ta veya Kabil’de, Paris’te veya Cezayir’de, dünyanın dört bir yanında nefret suçları, ırkçılık, dinsel fanatizm, husumet almış başını gidiyor.
Sosyal yaşamda iktidar elitlerine tepkinin tezahürü olan etnisite gurupları ve dinsel cemaatler elde ettikleri siyasal güce dayanarak iktidara uzanıyorlar.
Bu homojen yapılanmalar kendi içine kapalı, dışarıdakine yabancı. Kendisi gibi olanlarla guruplaşarak steril yaşamı seçenlerin ötekine tahammülü yok.
Bu gidiş, yeryüzünü yaşanılmaz kılacak gelişmelere dair ciddi bir uyarı olmalı.
 
Oysa kapitalist sistemin yeni dünya düzeni ‘küresel’di. Küresel düzende sınırlar sadece haritalar üzerinde kalacaktı. Devletler, domestik devletlere dönüşecekti.
 
Türkiye, ‘24 Ocak Karaları’nın ardından 80’li yıllarda, büyük umutlarla serbest piyasa ekonomisine geçerek dışa açılma sürecini başlattı. Otuz yıl sonra geldiğimiz yerde, parçalanmanın eşiğinde bir Türkiye ile karşı karşıyayız.
Avrupa, ekonomik krizlerle nasıl baş edeceğini bilemezken, giderek içine kapanıyor.
ABD’de Demokratlar ile Cumhuriyetçiler, alınacak ekonomik önlemler konusunda birbirine girdi. Şu an için uzlaşmaları zor görünüyor.
Ortadoğu adeta Gayya Kuyusu, içine düşmeye gör… Afrika yoksullukla baş edemiyor.
 
Yeni dünya düzeninde vaat edilen hayat bu değildi. Serbest Pazar ekonomisine ve liberal dünya görüşüne dayalı küresel düzende herkes iyi para kazanacak, güzel yaşayacaktı. Havuzlu dubleks evinden son model arabasıyla işine gidecekti. Teknolojiyle donatılmış dijital bir hayatın sağladığı kolaylıklar başarı üstüne başarı getirecekti. Marka eşya, marka giysi, marka gıda, marka parfümler kullanacak, özel rezerv içkiler tüketecekti. Tatillerde dünyayı gezecekti. Amerikan rüyası herkesi sarıp sarmalamıştı.
 
Rüya bitti. Gerçek kaya gibi sert. Kapitalist sistem, en büyük bunalımının eşiğinde. Vizyon falan kalmadı; G8, yangın söndürmekle meşgul.
Yeryüzü bambaşka gelişmelere gebe. Bu gelişmelerin ne kadar öngörülebilir olduğu meçhul. Ve istenmedik gelişmelerin ne kadar kontrol altında tutulabileceği de meçhul.
 
Avrupa’da, “Bir daha savaş mı!.. Asla!” diyen iki büyük savaşı görmüş kuşaklar artık hayatta değiller veya çok yaşlılar. Savaşın ne olduğunu bilmeyen yeni kuşaklar Hitler’in yaktığı ateşi canlandırmada beis görmüyor olabilirler.
Hıristiyanlar da, Müslümanlar da din savaşlarıyla çok kan dökmüşlerdir. Bu dökülen kanların üstünden çok zaman geçtiği için, insanlığın ödeyeceği ağır bedeller önemsenmiyor olabilir.
 
Yeryüzünde yaşam güvenliği giderek azalıyor. Güvenlik sorununun belirleyici olduğunu, dünyada dönemlerin açılmasına, dönemlerin kapanmasına neden olduğunu anımsamakta yarar var.
İnsanlığın en temel ihtiyaçlarını karşılama imkanlarından yoksun bırakıldığı gerçeğiyle yüzleşmek gerek.
Sistemden umudunu kesen toplumlar, sağlık sorunu, açlık sorunu, güvenlik sorunu ve bitmeyen ekonomik krizler nedeniyle yeni arayışlara yöneliyor.
 
Oslo’da yaşanan dehşetin ve caniliğin eleştirisi üzerinden Avrupa eleştirisi yaparken çok dikkatli olmak lazım. Batıda, doğuda, kuzeyde, güneyde; bütün ülkelerde düşmanlık tohumları yeşeriyor. Öldürme tutkusu toplumları sarıyor. Olayları bütünlüğü içinde görmek ve değerlendirmek basiretini göstermek gerekir. Batıda olan doğuda da oluyor.
Norveç’te işlenen cinayetler ve nefret suçları, Türkiye’de veya Suriye’de işlenen cinayetleri, nefret suçlarını unutturmamalı.
Hepimizi ateşe atacak kadar büyük bir sorun ile karşı karşıyayız. Kapitalist sistem bu defa krizi yönetemiyor. Dünya ısınıyor.