GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Tayfun MARO
YAZARLAR
9 Mart 2011 Çarşamba

Arap halkları neden baş kaldırıyor?

’“Kuzey Afrika’’dan Ortadoğu’’ya uzanan halk ayaklanmaları, iktidarları yerle bir ediyor.’”
Ekranlardan akan görüntülere ve haberlere bakarak böyle bir yargıya varmak çok mümkün.
Ancak ben ikna olmadım. Aklıma takılan soru var. Baş kaldıran Arapların arzusu ne?
’“Otuz yıldır önünde eğildikleri liderleri artık istemiyorlar.’” Güzel!.. Güzel ama, on yıl önce veya yirmi yıl önce bu liderler farklı bir şey yapmıyorlardı ki’… Bugün ne iseler, dün de o idiler. Neden o zaman değildi de, şimdi!.. Toplum mu değişti? Hiç zannetmiyorum, ama göreceğiz’…
Arap halkları sistemi değiştirmek için ayaklanmış olsaydılar, toplumsal değişimi düşünmek mümkün olurdu. Maalesef, ayaklanan Araplar, liderlerini değiştirmek dışında pek bir talep dile getirmiyorlar; en yaşamsal haklarını bile talep etmiyorlar. Onların istedikleri, efendilerini değiştirmek. Yeni efendilerin vereceklerine razılar.
Arap dünyasında olan biteni anlamak için sorulması gereken kritik sorular var; ’“Doğu toplumlarına demokrasi gelir mi?’” ’“Müslüman Araplar demokrasiyi benimser mi?’”
Parlamenter sistemi bile doru dürüst sahiplenmeyen Arap halkları, ne olacak da demokrasi isteyecek! Bu meselenin sorunsalı çok sıkıntılı’…
 
Sözü uzatmadan söyleyeyim: ’“Yönetim biçimleri laikleşmeden demokrasi olmaz.’” Her şeyden önce, islami normlara göre oluşturulmuş yönetim biçimlerine dokunmak gerekir ki; bunu yapmak, o diyarlarda tabulara dokunmak ile aynı şeydir.
Arap toplumları Kuran hükümlerine göre yönetiliyor. Kutsal kitabın kuralları ile demokrasinin gerektirdikleri bir arada olamıyor. Doğal olarak Tanrı kelamı ne diyorsa o oluyor. Demokrasi ve insan hakları, yönetim biçimleri sekülerleşmeden mümkün değil. Kutsal kitabın ön gördüğü sosyal düzen ne kadarına izin veriyorsa o kadar insan hakkı ve özgürlük’…
Türkiye bu sorunu, laiklik ve çağdaşlık (sekülarizm) ilkelerini kabul ederek aşmıştı. Arap halkları ’“inancı’” özel yaşam alanı olarak tanımlamadığı ve kamusal alanda yaşamı islam normlarına göre belirlediği sürece, demokrasi ve insan hakları konusunda bir adım ileri gidemez.
 
Libya’’da durum bazı farklılıklar gösteriyor olmakla birlikte, Libya halkı da aynı sorunun parçasıdır. Libya halkının, petrol gelirlerinden görece yüksek miktarda pay alması, Kaddafi’’nin lütfudur. Petrol de Tanrı’’nın Araplara lütfudur!.. Üretime dayanmayan bu tür lütufkar ilişkilerden demokrasi ve insan hakları doğmuyor.
 
Arap halkları baş kaldırıyor. Zalim yöneticileri değiştirmek için baş kaldırıyor. Eski zalimlerin yerini yeni zalimler aldığında isyan bitecek. Çünkü, zulme izin veren sistemi değil, sistemin gerektirdiği zalimi değiştiriyorlar. Sisteme karşı gelmek, dine karşı gelmekle aynı şey olmuş. Tek yapabildikleri, zalimi değiştirmek. O da otuz yılda bir’…
 
Benim bildiğim kadarıyla; Kuran’’da anlatılan dini benimsemiş, Tanrı buyruğunu yerine getiren insanların demokrasiyle işi olmaz. İslamiyet, dünya sorunlarına bakışı itibarıyla, demokrasiye teslim olmaz. Olursa, Arapların, Kuran hükümlerine göre hayatlarını sürdürmeleri imkansızlaşır.
Sorun budur. Ancak, bu sorunu hangi yöntemle, nasıl ele alacaksınız! Tartışmak yürek ister. Hakkınızda çıkacak ’“ölüm fetvası’”nı göze alıyorsanız bu meseleyi tartışmaya açabilirsiniz.
 
Arapların falında ’“Aydınlanma’” varsa, ’“umut Kaf dağının ardında değil,’” diye düşünebiliriz.
Baş kaldıran Arap dünyasında, Arap toplumlarının demokrasi ve insan hakları ile tanışmasını, bütün yüreğimle diliyorum.