GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Tayfun MARO
YAZARLAR
26 Şubat 2011 Cumartesi

İnsanlık uygarlığa karşı durabilir mi?

Bir toplum düşünün, insanların kaybedilecekler hanesinde hiçbir şey yazmıyor. Yaşamlarında kar-zarar haneleri yok. Devlete, ’“gölge etme başka ihsan istemem!’” diyorlar.
O devleti yönetenlerin hali nice olur!..’”
 
Maaşlarınıza zam yapayım?.. Gölge etme!
Bütün hastaneler bedava!.. Gölge etme!
Bankalardan faizsiz kredi?.. Gölge etme!
Size duble yollar yaptırayım?.. Gölge etme!
Her mahalleye kuran kursu?.. Gölge etme!
Barajlar yaptırayım?.. Gölge etme!
Sosyal haklar?.. Gölge etme!
Teknoloji!.. Gölge etme!
 
’“Ben temiz akan kaynaklardan su içer, derelerde yıkanır, patikalardan yürür, şifalı otlar toplarım’… Banka istemem, okul istemem, hastane istemem, ibadet yeri istemem’… Mülkiyet istemem’… Evimi de yapar, toprağı da ekerim’… Ekerim, biçerim, avlanırım, geçinir giderim’…’” diyen yurttaşlar topluluğu karşısında politikacı ne yapar?
 
Ütopya gibi duruyor, değil mi? İnanın ki, tam olarak böyle değilse de, buna yakın taleplerle yeryüzünde ortaya çıkan insan sayısı hiç de azımsanmayacak düzeyde.
İnsanlığın uygarlığın getirdiklerinden vazgeçmesi uzak ihtimal değil. Kaybedilecekler hanesinde hiçbir şey yazmayanların sayısı gün be gün artıyor. Dünyada yaşayan 7 milyar kadar insanın neresinden baksanız yarısı dünya nimetlerinden yararlanmıyor, sistemden beslenmiyor. Beklentiler bitmiş, umutlar tükenmiş durumda. Sistemin dışında kalan insan, sistemi sorgulamaya başladı. Ve sistemin dışını keşfediyor artık.
 
Uygarlığı mümkün kılan şehrin kozmopolit yapısından kaçan insan kendini cemaatlere bırakıyor. Dünya nimetlerinden  vazgeçmiş, tüketimden uzak, bütün değerleri içe katederek kendi derinliklerine yaymış insanlar topluluğu’… Şehrin kozmopolit yapısından kaçıp kendini fırlatıp atmış cemaate.
Gelin görün ki, kapalı cemaat toplumlarının kapitalist tüketim kalıplarını yadsıyan yaşam biçimini kapitalizm hoş görmediğinden, ve de uygarlık tehdit altında olduğundan, bu duruma bir hal çaresi arandı. Bilim toplumlarına tepki olarak gelişen bu cemaatlerin tüketimden uzak yaşamı, onları iktidara getirmek, merkeze çekmek suretiyle yozlaştırıldı. Artık sisteme kafa tutan dindarlar yok. Varsa da, sayıları çok azaldı. Ben akıllarının  karıştığını düşünüyorum.
Dini, devleti yönetme biçimi olarak deneyen dindarlar da artık biliyorlar ki, seçtikleri insanlar ve çevrelerindeki bir avuç insan, yani iktidar zümresi, iktidar nimetlerinden sonuna kadar yararlanıyor; halk ise sadakaya razı’… Güvendikleri dağlara kar yağdı.
 
Şimdi ne olacak? Kuşkusuz, insanlar yeni arayışlara girecekler. Bir kısmı, yeni bir siyasal yapı içinde yeniden umutlanmayı denerken; bir kısmının da, belirttiğim gibi, sistem dışında kalma fikrine yöneleceğini düşünüyorum. Her yeni denemeden sonra, sisteme güvenenlerin sayısı azalıyor. Anketlerin kararsızları aslında umudu tükenmiş insanlardır.
Halk kendi iktidarını kurmanın olanaksız olduğunu fark ediyor artık. Bu farkındalık, sonunda uygarlık ile hesaplaşmaya yönelecektir. Sorunun sistemleştiren aklın işleyiş biçiminde olduğu   anlaşıldığında, tepkiler doğal olarak uygarlığa yönelecektir.
İnsanlık, tarih koridorlarında uygarlığın kendisine unutturduğu her şeyi anımsamaya başladığında, uygarlık ile hesaplaşmak kaçınılmaz olacaktır.
 
Tepesindeki muktedirlerden, efendilerden, iktidar zümrelerinden çektiklerinin hikayesini anlatan tarihi yazmaktan vazgeçtiğinde, insanlık kurtuluş yolunda en büyük adımı atmış olacak. Uygarlığı sorgulamanın bir zaruret olduğunu artık anlamak gerek.