GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Tayfun MARO
YAZARLAR
19 Şubat 2011 Cumartesi

Para... para... para...

İnsanlığın avcı, toplayıcı toplumdan yerleşik tarım toplumuna geçişi mülkiyetin keşfine yol açtı. Mülkiyet ilişkileri de uygarlığın yolunu açtı.
On bin yılı aşan bir zaman diliminde yaşana gelen uygarlık; evcilleştirme, iş bölümü ve kronikleşen ilerlemeci anlayışla toplumsal yaşam normlarını belirliyor.
 
Uygarlık, sembolik kültürün ve yabancılaşmanın cenderesine aldığı insanı, sonunda ’‘ekonomi’’nin bir unsuruna dönüştürdü; Temsili kültür, sistemleşen toplumsal yaşam, insanın metalaşan değeri’…
 
Dünyada 500 yıldır hüküm süren kapitalist sistem, iktidar üreten mülkiyet toplumları ile örtüştüğü için kabul gördü.
Kapitalist sistemin ve mülkiyetin insanlık tarafından benimsenmesi ve kendisine bunca zulmü reva görmesi, ancak ’“insanın kusurlu bir yaratık olması’” ile açıklanabilir.
 
’“İnsanın değeri’”nin top yekun paraya tekabülü, bütün değerlerin parayla alınır satılır hale gelmesi, globalizasyon politikalarının en trajik sonucudur. İnsanın değişim aracı olarak bulduğu paraya sonuna kadar teslim oluşu, bu binyılın vicdanları en çok sızlatacak insanlık dramı olmaya adaydır. İnsanlık ’“akıl çağı’”ndan ’“para çağı’”na geçmiştir. Antropologlar bundan böyle insan türünün ’“Homo Argentum Parasefal’” (?) cinsinin öyküsünü anlatacaklar!..
Bu binyılın kutsal mabetleri bankalardır. Bir gün içinde Tanrı’’nın evine giden insan sayısına bakın; bir de bankalara giren çıkan insan sayısına’… Görülecektir ki, bankaya gidenlerin sayısı kat be kat fazladır.
’“Hem Tanrı’’ya hem de paraya kulluk edemezsiniz!’” diyen İsa Peygambere kimse inanmıyor. Paranın gücü çok ikna edici olmalı’… Herkes para mabetlerinde’…
 
Para bizi sisteme bağlayan, yönetenler karşısında itaatkar yapandır. Dünya nimetlerine kesilen bilettir. Hayata yabancılaştırandır.
Havanın, toprağın, suyun ve güneşin sahibi olduklarına inandığımız efendiler,  kendilerinin basıp bize verdikleri paraları, dünya nimetlerinden yararlanmak için onlara geri veriyoruz. Buna da ’“alışveriş’” diyoruz. Ne güzel!..
 
İnsan yeryüzündeki varlığını sürdürebilmek için, ’“geçim derdi’” diye bir dert edindi. Bu dert insanı köleden beter etti. Dinler buna, ’“ilk günahın kefareti’” diyor.
Üretim araçlarının mülkiyetini ele geçirmenin yöntemini kavramış bir avuç insanın burnumuza salladığı bir tutam paraya talim eden, o parayı her ay kazanmaya hükümlü yaşayan, cennetten kovulmuş günahkarlarız; belli ki bir diyet ödüyoruz.
 
Paranın egemenliğinden çıkış yok!.. Çünkü, insanlığın böyle bir niyeti yok. Başka bir dünyanın mümkün olup olmadığını sorgulamayan insanlık, mevcut dolaşımın içinde ömür tüketmeyi seçmiş gibi görünüyor.
 
Bastığımız kağıtların üzerine yazdığımız rakamlar hepimizin başını döndürmüş durumda. Topraktan alıp arabaya, uçağa, yapay zekaya dönüştürdüğümüz uygarlık, o üzerinde rakamlar yazılı kağıtlar kadar değerlidir’…
 
Paranın önünde diz çöktük. Buna ’“iktisat’” diyoruz. Hiçbirimiz kendimiz değiliz.
Suratlarımıza geçirilen ’“iktisat maskeleri’”ni çıkartmak gerek.