GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Ümit YALDIZ
YAZARLAR
27 Haziran 2011 Pazartesi

Biz buyuz işte!

Bazen bir ‘S’ verip, düşünmek lazım.
Neden/niçin diye sormak ve sonra tekrar harekete geçmek.
Uzun uzun kendime sordum hafta sonu…
‘Neden bu kadar tavırlı ve keskinsin’ diye…
Ve neden bu derece net nasıl bu kadar sert olduğumu dahası tavrımın altında yatanları gördüm. Siyaset yazıyorum ama siyaset yapmıyorum.
Hiçbir makama aday/talip değilim.
Ve siyasete ‘insan odaklı’ yaklaşmaya özen gösteriyorum.
İdeolojilerin yerle bir olduğu, sapla samanın karıştığı bir ortamda ‘takım tutar gibi’ parti tutma yanlısı hiç değilim. O nedenle doğru insanı önemsiyorum.
Adam/kadın AKP’liymiş, MHP’liymiş ya da CHP’liymiş fark etmiyor o yüzden.
Tek bir kırmızı çizgim var.
İhanet!
Vatana ihanet, kente ihanet, insana ihanet!
Hepsi benim için aynı kapıya çıkıyor.  O nedenle bazı parti görünümlü örgütsel yapılara kapım tamamen kapalı.
Kırmızı olmasa da ona yakın bir renkteki bir çizgim de gaflet ve dalalet!
Siyasetçinin yani bu ülkeyi/kenti yönetmeye talip insanların gafilini sevmiyorum.
Amacım gafili uyandırmak! Uyandırabilirsem tabi ki…
Delalet içinde olanı da benim için ‘ihanet’ içinde olan kadar tehlikeli.
Dedim ya ‘insan odaklı’ yaklaşım diye…
Ülkeme ve kente hizmet edeceğine inandığım her siyasetçiyi destekler, arkasında dimdik durur ve de düşünmeden yürürüm. Çünkü gelinen noktada ideolojik duvarlar yıkılmış.
Tek bir ideoloji kalmış.
O da insanoloji!
Dünyanın en iyi sistemi de olsa yöneten kötüyse dünyanın en berbat sistemine dönmesi işten bile değildir. Dünyanın en berbat sistemi bile iyi niyetli/öngörülü, adalet/merhamet sahibi birinin elinde dünyanın en muhteşem sistemine dönüşür bana göre.
Hırsızın partisi yok. Hainin, gafilin, delalet içinde olanın olmadığı gibi…
Her partide/sistemde iyi niyetliler, dürüstler, adalet/merhamet sahibi olanlar da var, koltuk sevdalısı gafiller, delalet hatta hıyanet içinde olanlar da…
Çünkü siyasetin malzemesi insan… Yani dünyanın en karmaşık canlısı!
Sürekli değişen/dönüşen ama aslında tıpkı bir gezegen gibi aynı yıldızın yörüngesinde dolanan…
Hırs,/intikam, ego/nefis, adalet/merhamet, fakirlik/zenginlik, aşk/ihtiras vb. duygular/olguların yörüngesinden çıkamaz insanoğlu.
İhanet de yeni değildir, insaniyet de.
*
O nedenle sadece siyaset değil hayatın kendisi insan odaklı olmak zorunda.
CHP’deki gelişmeleri ele alırken de buradan hareket etmeye çalışıyorum AKP’li bir siyasetçinin demeçlerini değerlendirirken de…
Yeni CHP’nin yanlışlarını tek tek sıraladım aylarca.
Noktasına, virgülüne haklı çıkmanın mutluluğunu yaşayamadığım gibi ‘keşke haksız çıksaydım’ dedim içten içe…
Keşke CHP yüzde 30’u hatta 35’i geçseydi de haksız çıkan ben olsaydım.
Ne olurdu CHP bu söylediğim rakamlara ulaşınca?
İktidar değişmese bile muhalefet güçlenirdi.
İktidar da kendine çeki düzen verir, istediği gibi at oynatamaz, istediğini asıp, istediğini kesemezdi. Güçlü muhalefet, güçlü demokrasi demektir çünkü. Bugün ihtiyacımız olan da güçlü demokrasi yani tam demokrasidir.
Bugünkü gibi ‘güdük’ değil gerçek bir ‘ana muhalefet’ olunurdu en azından.  
İktidar yüzde 50 alırken ana muhalefet 25’te kalmış.
Bunun neresi ‘ana’ muhalefet!
Bırakın ana muhalefeti diğer küçük muhalefetin oyları da toplansa yüzde 45’te kalıyor.
Şimdi bunun neresi muhalefet!
Bir sıkımlık canı kalmış, güdükleşmiş, iktidarla arasındaki makası belki bir daha hiç kapanmayacak oranda daraltmış, kalesi İzmir’in burçlarını yıkmış, bir sonrası muhasarada (2014 yerel seçimleri) teslim edecek noktaya gelmiş.
Yeni CHP açısından en büyük hayal kırıklığım, aktörlerinin iri cüssesi altında yatan küçüklüktür.
Sadece oy oranıyla değil her yönüyle küçük olmak, küçük düşünmektir.
Türkiye’yi yönetme iddiasını dillendiren gelinen noktada yüzde 25,9’u başarı olarak savunmak zorunda kalmalarından daha büyük bir zül var mıdır? Ya da ‘Yüzde 30’u bulamazsak bırakır gideriz’ diyenlerin bu gün kıvırmasından…
Havagazı’nda ağırlıklı olarak gerçekleştirilen ‘destek’ toplantısına katılanlara bakınca inanın bana üzüldüm. Daha dumanı tüten yerel seçimdeki yüzde 50-60’lık oyların üzerine bir bardak soğuk su içip ancak seçimden 3 hafta sonra kendilerine gelen koca koca adamlar, taa 2007’ye dönüp İzmir’deki yüzde 43’ün başarı olduğunu anlatmaya çalıştı.
Kendilerinin bile inanmadığı şeylere bizi inandırmaya çalıştılar. Grup toplantısında ‘CHP başarısız olmuştur’ diye bas bas bağıran Kocaoğlu bile ön saflardaydı.
Hadi ‘Yüzde 65 oyla 20 vekil çıkaracağız’ diyen İl Başkanı Bayır ve 9’ları zorluyoruz diyen Alaattin Yüksel’i anlarım da… İlçesindeki oylar taban yapmış belediye başkanlarını anlamakta zorlandım doğrusu. Her neyse… Yukarıda söylemeye çalıştığım gibi insanoğlu dünyanın en karmaşık canlısıdır. Ve değişim/dönüşümde üstüne yoktur.
Ve ihanet insanlık tarihi kadar eskiye dayanır.
Birileri de çıkıp gerçekleri haykırsın, ‘Kral çıplak’ desin diye bekliyorum. Ama nafile… Ama bu anlayışla kralın çıplak olduğunu 2014’te anlayacaklar. Belki bazıları yaptıkları tüm yalakalığa ve teslimiyete karşın aday yapılmadığında anlayacak.
Kalanlar da koltuklarını tıpış tıpış AK Partililere devrederken…İşte o zaman da iş işten geçmiş olacak. Ne yazık ki ben yine haklı çıkmış olacağım.
*
İşte böyle dostlar… CHP yaşadığı şoku ‘inkar’ politikasıyla üzerinden atmaya çalışırken Türkiye’de iyi şeyler olmuyor.
Seçilmiş vekiller mahpus… TBMM yeni yasama döneme gergin başlıyor.
CHP yemini boykot ederken, MHP kapıyı aralıyor. Belki de KCK’lılarla aynı karede görünmemek, Erdoğan’ın ‘tek yumurta üçüzleri’ benzetmesine mazhar olmamak için. CHP’de ise öngörüsüzlüğün bedeli ödeniyor. Ama dikkat ediyorum da partiyi bağlayan kritik kararlar Yeni CHP’nin tepe yönetimi tarafından ‘tek’ başına alınıyor.
Parti Meclisi mi? Yani Kılıçdaroğlu’nun ‘ben yazacağım’ dediği PM...
Aday belirleme süreçlerinde olduğu gibi ihtiyaca binaen ‘noter’ vazifesi görüyor ya… Daha ne olsun? Yoksa siz PM’nin CHP politikalarında etkin olduğuna inananlardan mısınız?
Dün de değildi bugün hiç değil!
*
İzmir’e dönersek, revaçta olan ‘bakan yardımcılığı’ koltuğu…Pek çok kişinin adı konuşuluyor ‘yardımcı’ bakanlık için… Kabineye ‘bakan’ göndermeyi beceremeyen, bakanlarını ithal eden bir kent için en uygun koltuk bu olsa gerek.
Küçük düşünüyoruz. Mevcut vekillerden (yeri olanlardan) birini kabineye taşımak yerine ithal gelenlerin yardımcılığına fit oluyoruz.
Sonra da ‘İzmir neden büyümüyor’ diye dövünüp duruyoruz.
Biz buyuz işte!