GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Ümit YALDIZ
YAZARLAR
17 Haziran 2011 Cuma

12 Haziran’ın şifreleri!

Aylar süren bir seçim sürecini geride bıraktık. Kavgasıyla, gürültüsüyle, iddialı vaatleriyle, şantaj kasetleri, meydan savaşlarıyla…
Önce aday adayları çıktı meydane.. Ardından partilerin/liderlerin süzgecinden geçen adaylar.
Projeler, seçim beyannameleri yazıldı, kampanya süreçleri başladı.
Bize de tüm bu süreci en ince ayrıntılarıyla sizlerce aktarmak düştü. Vazifemizi yaptığımız kanısındayım.
Ve sonsözü her zaman olduğu gibi millet söyledi. İktidar partisi AK Parti’yi daha da güçlendiren halk, muhalefeti de yerinde tuttu.
Türkiye’de değişen pek bir şey olmadığı da söylenebilir çok şeyin değiştiği de.
Pek bir şeyin değişmediğini savunanlar meclis aritmetiğine bakıp AK Parti, CHP, MHP ve BDP’nin sıralamasından yola çıkarak, ‘Ne oldu şimdi? AK Parti yine tek başına iktidar. Vekil sayısı olarak az olsa da oy oranı olarak daha da güçlendi. CHP yine ana muhalefet. 2009 yerel seçimleri baz alındığında 2,5 puanlık bir artış söz konusu… MHP de aynı. Vekil sayısı düşse de misyonu devam ediyor. Oy arına da kasetli şantajlara rağmen neredeyse aynı kaldı.
BDP desen o da aynı. Sadece vekil sayılarını 19’dan 36’ya çıkardılar. Hepsi bu!” diyebilirler.
 
Olur mu, her şey değişti ve de değişecek? Diyenler ise;
“Diğer partiler önemli ölçüde tarih oldu. 2002’de yüzde 46’yı bulan, 2007’de yüzde 20’ye yaklaşan, 2009’da bile yüzde 15’in üzerinde ifade bulan diğerleri (Saadet, DP, DSP vb) bu seçimde yok oldu. Genç Parti ve ANAP tamamen buharlaşırken Has Parti de bekleneni vermekten uzaktı. Bu işin bir boyutu…
İkincisi Türk halkı muhalefeti dizayn edenlere pirim vermedi. Deniz Baykal’ı koltuğundan eden kasetle birlikte yeniden şekillendirilen CHP’nin ‘Yeni’ sıfatıyla dönüştürülmesi halkta yeterli karşılık bulmadı.
MHP’de de Bahçeli’nin 10 kurmayının koltuğuna mal olan kasetli şantajlar ters tepti. Türk seçmeni uluslar arası yapılara ya da onların yerli işbirlikçilerine pirim vermedi. Seçmen, Türkiye’nin istenildiğinde turuncu devrim yapılacak kadar güçsüz olmadığını, Türk demokrasisinin belirli bir temele oturduğunu, Türkiye siyasetinde iktidar ya da muhalefet dizaynının eskisi kadar kolay olmadığını dosta/düşmana gösterdiler.
Ayrıca Ergenekon gibi derin yapılanmaların Türkiye’de vücut bulamayacağı, uluslar arası medyanın, TSK’nın siyasete müdahalesinin sandıkta sökmediği de kanıtlandı” diyebilirler.
Ya da ‘Türkiye’de AK Parti üçüncü kez tek başına gelip yüzde 50’yi bularak tartışmasız iktidar olduğunu söyleyip, ‘Başkanlık sistemi ve Yeni Anayasa ile birlikte’ yeni bir dönemin başladığını savunabilirler.
 
Bize düşen dahası benim yapmaya çalıştığım genel seçimin genel ve yerel şifrelerini çözmeye çalışmak, çözdüklerimi sizlerle paylaşmaktır. Bu dizi yazıda AK Parti, CHP, MHP ve BDP’nin stratejik adımları, seçimin İzmir/Ege ayağında sonuca etki eden faktörler, aday ve örgüt performanslarını bulacaksınız. Özellikle seçimin İzmir ve Ege ayağına dair yorumlara sizlerin de katkıda bulunmasını arzu ederim. Bu kentte ve bölgede yaşayan bireyler olarak siyasi partilerin size dokunan/dokunmayan yanlarını tüm çıplaklığıyla aktarmak için katkınız şart hatta.
 
Bugün genel siyasete ilişkin tespitlerle devam edelim. İktidar Partisi cephesinde bu seçim çok ama çok şey ifade ediyordu. Çıraklık/kalfalık dönemini geride bırakıp ‘ustalık’ dönemine terfi ettiğini savunan Başbakan Erdoğan, ülke yönetiminde tartışılsa da siyasetteki ustalığını ispat etti.
Beklenenin aksine bırakın yıpranıp oy kaybetmeyi, oylarını artırarak üçüncü dönemini perçinlemeyi başardı.
Son döneminde kapatılmanın eşiğinden dönen, Kürt, Alevi, Roman açılımlarıyla destek gördüğü kadar tepki de alan Başbakan Erdoğan’ın en büyük başarısı gündemi istediği gibi şekillendirmek oldu.
İlk döneminde uluslar arası yapılarla (başta AB ve ABD olmak üzere) işbirliği içinde olan,
Irak’ın işgali, Kıbrıs gibi konulardaki ‘gevşek’ tutumuyla eleştiri oklarının hedefi olan Başbakan Erdoğan, ikinci döneminde adeta bağımsızlığını ilan edip Türkiye’nin eksenini kaydırma tartışmalarının eşliğinde yeni bir sayfa açıyordu dış politikada…
İçeride ‘açılım’ gündemiyle süreci idare eden Başbakan Erdoğan, ‘One Minute’ çıkışıyla Ortadoğu’nun kahramanına dönüşüp kapıları açmak bir yana aralamaya bile yanaşmayan AB’ye de ‘One minute’ çekip rotayı İslam Coğrafyası’na çeviriyor, İslam Birliği kurmak için kolları sıvıyordu.
Nüfusunun yüzde 99’u Müslüman olan, Osmanlı’dan sonra uluslar arası arenada ‘ezilen, hor görülen’ Türk halkı, bölgede güçlü bir Türkiye modelini benimsemiş, içten içe Erdoğan’ı alkışlar noktaya gelmişti. Ruhunda teslimiyet olmayan Türk halkı, ‘bağımsızlığını’ ilan etmiş görünen Erdoğan’ın ‘samimiyetini’ sorgulasa da süreç içinde atılan cesur adımlar Başbakan’ı siyaseten daha üst noktalara taşımaya yetmişti. Komşularıyla sorunları bitiren, vizesiz gidilebilen ülke sayısını arttıran Başbakan, dünyayı kasıp kavuran ekonomik krizi de en az hasarla atlatarak kağıt üzerinde de olsa Türkiye’yi G20’de tutmayı başarmıştı.
 
REFERANDUMDA PROVA YAPTI, DİĞER PARTİLERİ DE YÖNETTİ
Dış politikada bunları yaparken içeride de demokratikleşme yönünde adımlar atan Başbakan Erdoğan, ‘Milli Birlik’ dediği ‘Kürt Açılımı’ndan’ istediği/beklediği sonucu alamamış olsa da en azından bu konuda önemli adımlar atarak gündemi uzun süre elinde tutmayı başarmıştı.
CHP’deki değişimle birlikte ilk etapta endişelense de 12 Haziran’ın provası niteliğindeki 12 Eylül referandumuyla da yüzde 58 ‘evet’ oyu alarak ülkenin geniş bir kesimine hala hitap edebildiğini kanıtlamıştı. Bu seçimde ‘taze rakibi’ Kılıçdaroğlu’nu mindere çekerek ezen Başbakan Erdoğan, kendisine yakın medya üzerinden CHP’deki iç hesaplaşmayı da tetiklemiş, Kılıçdaroğlu’nun dikkatini iktidardan parti içi iktidara çevirmeyi başarmıştı.
İç siyasete yönelik dizayn çabalarını sürdüren, DP’nin başına ‘Namık Kemal Zeybek’in geçmesinde etkili olan Başbakan Erdoğan, yüzde 6-7’lere ulaştığı gözlenen eski göz ağrısı Saadet Partisi’nde çıkan iç karışıklığı da organize etmek suretiyle bu partiyi ikiye bölerek yolundan çekmeyi bilmişti.
 
İSTİKRAR SLOGANI, KOALİSYON KORKUSUNU KÖRÜKLEDİ
Genel seçime ‘istikrar sürsün’ ana sloganıyla giren Başbakan Erdoğan, Türk halkının 1990-2002 yılları boyunca maruz kaldığı ‘koalisyon kabusunu’ hatırlatıp, istikrarsızlığın yarattığı ekonomik krizleri güncel tutmuştu. Ekonomide makro ölçekteki rakamlar iyi gibi görünse de halka inmeyen refah sorununu gündemden kaldırmayı başaran Başbakan Erdoğan, ‘İstikrar, tek başına iktidardır, buna en yakın parti de AK Parti’dir’ teziyle halkın oyunu almayı başarmıştır.

DEMİREL-İSMET PAŞA TUTARSIZLIĞI, MENDERES-ÖZAL BENZERLİĞİ
Daha önce ‘Laiklik, Cumhuriyet’ ilkeleri üzerinden kendisiyle rekabet eden CHP’nin Yeni Yönetimi’nin bu kez halka sempatik gelen vaatlerle karşısına çıkmasından ilk etapta ürktüğü gözlenen Erdoğan, meydanlarda Kılıçdaroğlu’nun projelerini ‘uçuk, kaynaksız ve de temelsiz’ göstermek suretiyle etkisiz kıldı. CHP ile merkez sağın ‘Demirel’ üzerinden yakınlaşmasını ‘Taa İsmet Paşa döneminden’ belgelerle engelleyen Erdoğan, kendisini Adnan Menderes-Özal gibi halkın sevdiği liderlerle yoldaş/kaderdaş ilan ederek önemli bir sosyolojik çözümleme yapıyordu. 
 
TEK YUMURTA ÜÇÜZLERİ: CHP-MHP-BDP
Başbakan Erdoğan’ın meydan şifrelerinden bazıları yeni bazılarıyla çok bilindik ve eskiydi.
Hocası Erbakan’ın etkisini siyasette hala üzerinde taşıdığı gözlenen Erdoğan, Erbakan Hoca’nın ‘Türkiye’de iki parti var. Refah Partisi ve diğerleri’ söyleminin benzerini muhalefeti için kullandı. Hem de hiç durmadan… CHP-MHP’yi yan yana kullanan Erdoğan, ‘referandum tutumları ve AK Parti’ye karşı duruşları üzerinden’ bu ikiliye BDP’yi de ekleyerek ‘Tek yumurta üçüzleri’ ifadesiyle Erbakan’ın söylemini farklı şekilde kamuoyuna aktarmayı başardı. Tek yumurta üçüzleri söylemi Erdoğan’ın seçmen tabanı üzerinde en etkili sloganlarından biri oldu.
 
ÇILGIN PROJELER, KENT SORUNLARI
Rakibi CHP’nin ‘halkın sorunlarını’ öne çıkaran yaklaşımı karşısında ‘kentlerin sorunları, marka kentler’ söylemiyle sahneye çıkan dahası CHP’nin bu alanı kapmasıyla belki de zorunlu olarak ‘kent projelerine’ yönlenen Başbakan Erdoğan, ‘Çılgın kent projeleriyle’ gündemi belirleyip, rakibi CHP’yi de pek çok kentte (başta İzmir olmak üzere) en iyi bildiği alana çekmeyi başardı. Ulaşım/kentsel dönüşüm ağırlıklı projeleri için yeteri kadar referansı bulunan Erdoğan, ‘marka kentlerle istihdam artışı’ konusunda da önemli bir referans veriyordu.
 
VE DE O REKLAM!
Erdoğan’ı başarıya götüren onlarca neden sıralayabilirim. Daha milliyetçi görünmesi, milli görüş yapısını elinde tutması, parti içindeki hakimiyetini pekiştirmesi, listelerde teşkilatın taleplerini görmesi, gerekli değişiklikleri cesurca yapması, medyanın/devlet kurumlarının amansız desteği vs… vs.
Ama bu seçim için meydanlar kadar televizyon ekranları da önemli bir mücadele alanıydı. Partilerin televizyon reklâmı verebilmesinin önünü açan Başbakan Erdoğan, CHP’nin daha iyi reklam yaptığı ilk süreci atlatıp, sahneye bizzat çıkarak önce maçı berabere getiriyor sonra da ‘bi daha, bi daha’ reklamıyla son dakika golünü atıyordu. Dinleyen/izleyenlerin ruhsal durumuna göre seçimin klasik söylemlerinden uzak, vaatlere boğulmuş seçmeni sıkmayan reklamı sayesinde mesajdan bunalmış seçmene soluk aldırdı. Yani seçime beş kala kendisini dinletmeyi başardı.
 
YARIN… MUHALEFETİN GENEL STRATEJİLERİ.