GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Ümit YALDIZ
YAZARLAR
23 Ocak 2012 Pazartesi

Atlar, arabalar ve iddianame!

Politikada sıcak gelişmelerin yaşandığı şu dönemde İzmir Büyükşehir Belediyesi’ne yönelik başından bu yana yanlış bulduğum operasyon sürecinin iddianamesini kaleme alıyor olmaktan ben de çok memnun değilim.
İsterdim ki bu sütunlardan operasyon gündeminin tam aksine CHP’lilerin mahallelerde başlattığı o amansız yarışın sıcak detaylarını aktarayım.
AK Parti’de ilçe kongrelerinin ardından yaşanan il başkanlığı kulislerindeki sıcak gelişmelerden dem vurayım.
Neyse ki iddialı muhabirlerimiz Fatih Yapar ve Can Özlü, egedesonsöz adına bu açığı kapatıyor. CHP’li belediye başkanlarının örgütü kollarının altına almak için mahallerde başlattığı ‘olmak ya da olmamak’ savaşından sıcak detaylar egedesonsöz’ün manşetlerinden eksik olmuyor. CHP’li başkanlara mesajım şu… Mahalle seçimlerine ayrılan eforun onda biri CHP’li Büyükşehir’in karşı karşıya kaldığı operasyon sürecini anlamaya, anlatmaya ayrılsa yarınlarda onların da kapısını çalması muhtemel olan malum sürecin önünü almayı başarabilirler.  Ama yok!
Onların önceliği örgütü vesayetleri altına almak, parti içi iktidara sahip olmak!  
Önce mahalle seçimlerinde ardından ilçe kongrelerini kazanıp, ittifaklarla İzmir örgütünü kontrol altına almak!
Çünkü CHP’de adaylığın en kestirme yolu örgütten geçiyor. Özellikle de Kemal Kılıçdaroğlu’nun yerel seçimde ön seçim vaadi hayata geçerse...  İşte tam da bu yüzden şu sıralar ilçelerdeki yarış kıran kırana bir hal alıyor. Birbirlerinin gözünü oymacasına bir seçimin ortasında CHP örgütü... Operasyon, iddianame, müfettiş, polis kimsenin umurunda değil. Ödemişte bir kurultay delegesinin dövülmesinin altında da bunlar var Bornova’da mahalle seçimlerinin ardından yapılan kutlama yemeklerindeki zafer şarkılarının nakaratında da.
Yıllardır CHP’nin en kronik tartışmalarından biridir aslında…
Örgüt mü öncelikli makam sahipleri mi? CHP’nin bir örgüt partisi olduğu gerçeğinden hareketle örgütün önemli olduğu vurgulanır çoğu zaman.
Temelde bu yaklaşım doğrudur. Ama bir türlü iktidar olamayan CHP, İzmir gibi lokal alanlardaki yerel iktidarla yetindiğinden olsa gerek, örgüt makam sahiplerinin güdümüne girmiştir. Örgüt ya makam sahiplerinin vesayeti altındadır ya da tam karşısında durur. İkisinin arası az bulunur. 
İzmir’de bu tablonun onlarca örneğini sayabilirim.
Bayraklı’da Levent Ölçer ile Hasan Karabağ arasındaki ilişkinin benzeri Narlıdere’de Asker Güneş ile Abdul Batur arasında vardır. Çiğli’de Ali Rıza Koçer ile Metin Solak arasındaki tepişmenin aynısı Urla’da Selçuk Karaosmanoğlu ile Yusuf Baratalı arasında…
Bornova’da Kamil Sındır ile Enver Dündar arasındaki ilişkinin benzeri Ödemiş’te partinin ulu çınarı Emin Öztürk ile Belediye Başkanı Bekir Keskin arasında…
Ya da Karabağlar’da Birol Ağırbaş ile Sıtkı Kürüm arasındaki ilişkinin Gaziemir’de Halil İbrahim Şenol ile Elif Becek arasında olması da gibi... 
Örgüt belediye başkanının ya emrindedir ya da tam karşısında…
Aslında ikisi de yanlıştır.
İdeal olan partinin belediye başkanlarının ve sair makam sahiplerinin üstünde durmasıdır. Elbette yerel iktidara yardım etmelidir ilçe örgütleri… Destek olmalıdır.
Ama emrine girmemelidir. Talimat almamalıdır.
İl Başkanı Tacettin Bayır, bir yıl önce atandığında  şu açıklamayı yapmıştı.
Artık İzmir'de atları, arabaların önüne koyacağız’
Atlardan kasıt örgütlerdi. Arabalar ise belediye başkanları.
İddialı bir başlangıçtı bu Bayır için…
Buca’dan başlayarak birkaç sorti yaptı, yapmasına da…
Başarılı olamadı. Belki gücü yetmedi belki de yeterince istemedi. Ya da atları arabaların önüne koyarken, eski ağrılarını tedavi etmeyi daha öncelikli saydı.
Velhasıl İzmir’de atlar arabaların terkisinde kaldı. Dün böyleydi, bugün böyle korkarım ki yarın da öyle olacak. Baştan da söylediğim gibi…
CHP’deki parti içi yarışı kızıştıran faktör yaklaşan 2014 seçimleri… Adayların ön seçimle belirleneceği tezi kızışmanın katsayısını arttırıyor. Önce ben seni seçeyim sonra da sen beni seç durumu... Belediye şirketlerinin eleman sayısı bugünlerde artabilir.
Belki de kongre sürecinin İzmir’e tek faydası budur. Delege pazarında iş bulan 3-5 gariban!
Keşke CHP’de adaylığın yolu halktan geçseydi... O zaman koca koca ilçe belediye başkanları işi gücü bırakıp günlerce örgütü dizayn etmek için çalışmazdı. Ve kazanan hem onlar hem de halk olurdu topyekun... Elim kırılsaydı diyenlerin oranı azalırdı hiç olmazsa biraz...
Gelelim iddianameye…
Hafta sonu daha detaylı inceledim. İçinde tek kelime yolsuzluk iması olmayan bir yolsuzluk davası… İzmirlinin dürüst başkan diye peşine takıldığı Aziz Kocaoğlu’nun 7,5 yıllık hizmet süresinde belediye ihaleleri üzerinden bir kuruş zenginleştiğini iddia etmiyor savcı. Aziz Başkan ve arkadaşlarının devlet malını zimmete geçirdiklerine dair de en küçük bir ima yok! Rüşvet aldıklarına dair bir iddia yok!
Tutuklanan ya da hakkında işlem yapılan hiçbir belediye bürokratı hakkında bu türden bir iddia yok! Organizasyon, konser, tanıtım filmi, atkı-şal alımı, mandalina alımı, Çankaya Otopark’ı, Durak ihalesi gibi işlerde kamunun zarara uğratıldığını savunuyor. Onu da maliye bakanlığı bürokratlarının yazdığı tartışılabilir raporlara dayandırıyor. Kamu zarara uğramış ama menfaat çetesi olarak tanımlanan Büyükşehir bürokratları da bu işten menfaat sağlamamış. İyi de o zaman bu nasıl bir menfaat çetesi… Hiçbir menfaati olmayan hatta çoğu zaman kamu menfaatini, çiftçi, köylü menfaatini düşünen bir menfaat çetesi mi?
Bizim anladığımız türden bir yolsuzluk, hortum, zimmet, rüşvete dair hiçbir ibare olmaması Kocaoğlu’nu haklı çıkarıyor. Aylarca süren teknik takibe rağmen bu belediyede rüşvet, zimmet, sebepsiz zenginleşme olmadıysa Kocaoğlu, 'Bu iddianame İzmir Büyükşehir Belediyesi için iftihar vesilesidir' derken haklıdır.
Yolsuzluk dediğinizde ne anlıyorsunuz bilmem ama benim anladığım kesinlikle tartışılabilir raporlarla desteklenen kamu zararı değil. Koca iddianamede CHP’nin adı bir yerde geçiyor. İşten atılan bir Grand Plaza çalışanının sandviç şikayeti…
CHP’nin olmadığı iddianamede AK Partili işadamları ve AK Partili yöneticiler bile var.
Bir önceki yazıda da belirttim.
Savcıya göre ihalelere fesat karıştırılmış. Bana göre ise fesata ihale karıştırılmış.
Çankaya’ya otoparkını İZELMAN’a verirken Kocaoğlu’nun menfaati ne olmuş? Ya da Manisalı Köy-Koop’tan 8 bin atkı-şal alırken, Seferihisarlı çiftçinin dalında çürüyen mandalinasını satın alırken?
ESHOT’un durak ihalesini döviz üzerinden yapmanın kamu zararı doğurduğu yazıyor iddianamede. Türk Lirası yerine Euro ile yapılan ihalenin devlete ne kadar kazandırdığı ortadayken hem de.
Bu yaşıma geldim ne böyle fesat gördüm ne böyle bir çeteyle karşılaştım?
Böyle bir çete olsa olsa İzmir'de olur. Adı da İzmir Çetesi olur!