GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Ümit YALDIZ
YAZARLAR
12 Ocak 2012 Perşembe

Pis bir dedikodu!

Münderecatın çokluğu yüzünden iki gündür kalem oynatamadık. Başbakan Erdoğan’ın Başbuğ’un tutuklanması karşısında takındığı tavır bir anda devletin zirvesindeki rüzgarı terse çevirmiş görünüyor. Tutuklamanın ilk gününde ‘Hukuk önünde herkes eşittir, ne var bunda’ diyen Cumhurbaşkanı Gül bile bugün yaptığı açıklamada ‘Yüce Divan’ vurgusu yapması dikkat çekici.
Ve Mustafa Balbay, Mehmet Haberal gibi 1000 günü aşkın tutuklu bulunan vekiller için Başbakan Yardımcısı Arınç’ın o sözleri… ‘Lamı cimi yok, tahliye edilmeli’ diyen Arınç, uzun tutukluluk sürelerini de geçmişte yaşadığı benzer durumlar üzerinden eleştiriyor.
Gerçi Arınç benzer cümleleri daha önce de söylemişti ama. Yine de kronikleşen davalarla ilgili devletin zirvesindeki tutumun topyekûn değişmesi ülkedeki iklimin normalleşmesi adına sevindirici. Tutum değişikliğini sadece birkaç kişinin özgürlüğü açısından değil süreci idare eden özel yetkili mahkemelerin tartışmaya açılması bakımından da olumlu karşılayanlardanım.
Tüm bunlar ‘gaz alma’ ya da günü kurtarma operasyonunu değilse tabi ki.
Halkın yüzde 50’sinin oyunu almış olsalar da kalan yüzde 50’yi de unutmayan hükümet, yargının vicdanlarda karşılık bulmayan kararlarının oyunu aldıkları kesimleri bile rahatsız ettiğini görmüş olabilir ayrıca. Her neyse…
Samimi olduklarını düşünmekten başka çaremiz yok. Tüm bu sözlerin/demeçlerin geçmişte DGM’lerde yargılanan, 28 Şubat gibi ağır bir süreçten geçen ama bugün devletin zirvesinde oturan kişilerce verilmiş olması samimi olma ihtimallerini arttırıyor. Her ne kadar kimi davalardaki rovanşist tutum hissedilmişse de gelinen noktada başta Başbakan olmak üzere ‘Bu kadar yeter’ dediklerini ya da demeye çalıştıklarını düşünmeden edemiyorum. Bu açıdan hem Erdoğan’ın hem Gül’ün hem de Arınç’ın sözlerini önemsiyorum.  Umarım gerçek adalet gecikmeden tecelli eder. Suçlu olan suçunu çeker, masum olan özgürlüğüne kavuşur.
Hem Silivri’de hem de İzmir’de…
Bilindiği üzere İzmir’deki operasyonun sonuna gelindi. En azından 9 aydır Büyükşehir’i dahası İzmir’i kilitleyen operasyon sürecine ait iddianame tamamlandı. Ve mahkemeye teslim edildi. Mahkeme yasal olarak 15 gün içinde kararını verecek.
Büyükşehir Belediye Başkanı Kocaoğlu’nun iddianamede nasıl tanımlandığı hakkında kaç ayrı dosyadan ne kadar ceza talebinde bulunulduğu bilinmiyor. Yapılan haberler de verilen rakamlar da afakî… Emniyet fezlekesi üzerinden yapılan hesaplarla Kocaoğlu’nun ‘çete lideri’ olarak tanımlanması halinde kimi rivayetlere göre 180 hatta 400 yılla yargılanabileceği iddia ediliyor. Ama ‘Çete lideri’ olarak tanımlanma ihtimali yüksek Aziz Başkan’ın. Yüzlerce yıl hapsi istenebilir de. Kimin istenmedi ki!
Buca Kaynaklar’ın son belediye başkanı AK Partili Mustafa Karagülmez için tam 629 yıl istemişti savcı. Hatta uzun süre hapis yattıktan sonra Karagülmez beraat etti.
Halen Buca Belediye Başkanı olan Ercan Tatı hakkında 50 yıldan fazla hapis istemiyle açılmış ve süren dava var ağır ceza mahkemesinde. Yine Çeşme Alaçatı Belediye Başkanı Muhittin Dalgıç, 180 yıl hapis istemiyle gözaltına alındı. Aylarca tutuklu kalan Urla Belediye Başkanı Selçuk Karaosmanoğlu’ndan 2 yıldan fazla hapiste tutulan Güzelbahçe Eski Belediye Başkanı Ertan Avkıran’a hatta AK Partili Buca Belediyesi’nin Eski Başkanı Cemil Şeboy’a kadar onlarca kişi hakkında yüzlerce yıllık hapis cezası istendi.
İstendi de ne oldu? Tamamı serbest kaldı. Bazıları (Karagülmez gibi) beraat edip aklandı.
Özel yetkili savcıların iddianameleri de özel oluyor ne yazık ki.
Kabarık dosyalara onlarca iddia alt alta sıralanıyor. Yüzlerce yıl hapis istemiyle davalar açılabiliyor. Sonuç…? Çoğu zaman beraat!
 
Aylar sonra gelen beraat kararları süreçte yaşanan acıları tazmin etmeye yetmiyor ne yazık ki. Hapishane koşullarında aylarca/yıllarca her açıdan hükümlü muamelesi gören hem fiziken hem de ruhen yıprananların acıları dinmiyor.
Kabarık dosyalardaki içi boş iddialar çamur misali yapışıyor üzerlerine. Beraat kararıyla aklansalar da çamurun izi uzun süre silinmiyor.
İddianameden ne çıkacak birlikte göreceğiz. Kabul edilme ihtimali kadar edilmeme ihtimali de göz ardı edilmiyor şu anda. Lakin öyle çirkin öyle ağır, mide bulandırıcı söylentiler var ki kulislerde. Meğerse birileri bir yerlerde mahkemeyi kurup iddianameyi çoktan kabul etmiş. Hatta bu kentte 1 milyon 200 bin kişinin oyunu almış Kocaoğlu’nu da tutuklayıp hapse tıkmışlar. Hatta daha da ileri gidip görevden bile almışlar.  
Taş uzaktan gelmez misali bunlar da uzakta değil. CHP’nin içindeymiş…
Kocaoğlu çete lideri sıfatıyla tutuklanırsa ne olacak sorusuna yanıt arıyorlarmış sözde. Bazı ilçe belediye başkanlarının da içinde olduğu iddia edilen bu yapıların kapalı kapılar ardında hesap kitap yaptığı, Kocaoğlu’nun koltuğuna başkan vekili olarak oturacak kişinin tespiti için çalıştığı söyleniyor.
Bu iddiayı İzmir’de görev yapan hiçbir belediye başkanına yakıştıramam. Hele hele böyle bir dönemde…
Babasının hasta yatağında miras kavgası yapan hain evlatlar gibi… Mide bulandırıcı, aşağılıkça, alçakça bir düşüncenin ürünü olabilir ancak bunlar. Ölü soyuculuğudur diğer adı. Ya da basbayağı akbabalıktır! 
O nedenle duyduğum bazı şeyleri duymazdan geliyorum. Daha iddianamede ortaya çıkmadan, tutuklanma gibi bir ihtimal gerçeğe dönüşmeden ölü soyuculuğuna soyunmuşsa birileri, insanlıklarından şüphe etmek lazım gelir.
Öte yandan diyelim ki iddianame kabul edildi. Kabul edilse bile Kocaoğlu’nun tutuklanması istenmeyebilir. Velev ki istendi ve de Kocaoğlu da tutuklandı. O zaman hukuken ve de zorunlu olarak meclis üyeleri arasından bir başkan vekili seçilecektir. O başkan vekili de ‘ilçe belediye başkanı’ değil, belediye meclis üyesi olacaktır.
Daha da ileri gidelim. İhtimal dâhilinde değil ama velev ki Kocaoğlu, tutuklu bulunduğu sırada Aytaç Durak gibi görevden alındı. Doğal meclis üyesi olan ilçe belediye başkanının başkan vekili olmayacağı Adana örneğinde yaşanmışsa daha bugünden kirli hesapların tarafı olduğu iddia edilenler neyin peşinde olabilir?
Dedim ya, birkaç noktada duymuşsam da bu iddialara inanmak istemiyorum. Çünkü tüm bu süreci derinlemesine yaşayan İzmirli başkanların böylesine çirkin senaryoların içinde olmayacağını biliyorum.
O yüzden ‘dedikodudur, dedikodu’ diyerek noktayı koyuyorum. Ve İzmir Büyükşehir’de bir çete olmadığına inandığım kadar Kocaoğlu’nun bu süreçten aklanarak ve de güçlenerek çıkacağına olan inancımı koruyorum.
Size de tavsiye ederim.