GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Ümit YALDIZ
YAZARLAR
28 Aralık 2011 Çarşamba

BinAli!

Ege TV Genel Müdürü, meslek büyüğüm Mehmet Karabel’le birlikte Ankara’daydık önceki gün. İzmir Milletvekili, Ulaştırma, Denizcilik, Haberleşme Bakanı Binali Yıldırım’la makamında söyleştik. Yaklaşık 1,5 saatlik röportajın yarısını dün akşam Ege TV’nin bağımlılık yapan programı Söz Meclis’ten İçeri’de yayınladık.
Sanıyorum sevgili Karabel, röportajın tamamını özel bir formatta yeni yılın ilk günlerinde yayınlayacak. Denk gelirseniz mutlaka izleyin derim…
Bugün hem o röportajın ‘önemli’ bölümlerini hem Bakan Yıldırım’dan aldığım enerjiyi hem de Ankara’daki politik iklime dair gelişmeleri aktarmaya çalışacağım. Erzincan Milletvekili iken ‘Yılın İzmirlisi’ ödülü alan bir isimdi Bakan Yıldırım. Hem de İzmir Ticaret Odası tarafından layık görülmüştü bu ödüle… İzmir’de bir anket yapılsa ve ‘AK Parti kabinesinden en çok hangi bakanı tanıyorsunuz ya da seviyorsunuz’ dense sanıyorum Yıldırım uzak ara gelir. Bunu sadece Yıldırım’ın kentin önüne son süreçte koyduğu 35 proje ile açıklamak da haksızlık olur. Hükümetin İzmir’e ‘şaşı baktığı’ dönemde bile kente yapılan kamu yatırımlarının arkasındaki isim oydu çünkü. Kuzey Çevre Yolu’ndan, Aliağa-Menderes projesine, Adnan Menderes Havalimanı’ndan, demiryolu, duble yol yatırımlarına kadar her kamu yatırımının tam arkasında Yıldırım’ı gördü İzmirli. Öte yandan Yıldırım’ın yaydığı enerji de bu sempatide önemli bir faktördü. İzmirlinin baktığı pencereden AK Partililerin görünüşü aşağı yukarı belli. Belki Ertuğrul Günay’la birlikte o manzaradaki farklı simalardan biriydi Binali Yıldırım. Kentin korktuğu, çekindiği bir AK Parti figürü olmaktan öte daha çok merkez sağ dönemlerinin yatırımcı bakanları gibi babacan tavırlarıyla sevildi, sayıldı. O sevgi bağı sonunda yolunu İzmir’e çıkardı.
İlk dönem İstanbul’da ikinci dönem memleketi Erzincan’da görev verilen Yıldırım, tam bir görev adamı olduğunu bu atamada da ortaya koydu.
Kendi ifadesiyle ‘ustam’ dediği Başbakan Erdoğan’ın gösterdiği istikamette yürürken birileri gibi ‘ıg/mıg’ etmedi. İzmir’e gönderilişini bir sürgünden çok önemli bir vazife olarak algıladı. Kuşkusuz ki Başbakan Erdoğan, Bakan Yıldırım’ı kentin şifrelerini çözmek üzere göndermişti. AK Parti’nin bir türlü nüfuz edemediği İzmir’deki algıyı tersyüz etmek bunu yaparken de parti içinde İzmir siyasetinin sorumluluğunu da Yıldırım üzerinden bizzat ele almak istemişti belki de. Yıldırım’ın gelişiyle birlikte AK Parti’nin İzmir’e yaklaşımı da değişti. Eylem ve söylem yönüyle daha çok ‘cezalandırıcı’ bir tavır içindeki iktidar, bir türlü alamadığı İzmir’i ‘Hizmet’ diliyle çözmek istiyordu. Ve de kentin siyasi kimliğindeki asli unsur olan ‘merkez sağ’ seçmenine ‘bakan’ güveni aşılayıp, İzmir’in geri kalmışlığı söyleminin altını doldurarak, Yıldırım’ı ‘kurtarıcı’ rolüne sokuyordu.   
Erdoğan’ın İzmir kalesini fethetmek için görevlendirdiği iki komutandan biri Yıldırım öbürü ise bir dönem CHP’de ‘genel başkanlık’ kavgası vermiş, Baykal tarafından dışlanmış, ihraç edilmiş Kültür-Turizm Bakanı Ertuğrul Günay…
Açıklanan 35 projenin 30’u Yıldırım’ın kontrolünde olduğundan o bir adım öne çıktı.
EXPO’daki gerçek patron da oydu, AK Parti teşkilatlarının halihazırdaki siyasi önderi de o… Yıldırım’ın önderliğindeki AK Parti’nin daha derli toplu ve de daha bilinçli hamleler yaptığı kuşku götürmeyecek bir realiteye dönüşüyor.
Tabi ki AK Parti’nin tepesindeki kavgalar/çatlaklar da artıyordu bu süreçte. Özellikle de İzmir’deki siyasi patronajın değişmesiyle beraber AK Parti’nin İzmir’i bile alacak noktaya gelmesinden rahatsız olanlar vardı AK Parti’nin içinde. İzmir zaferinin Bakan Yıldırım’a yazacağı, Başbakan Erdoğan’ın köşke çıkması halinde Yıldırım’ın İstanbul’u fetheden Osmanlı Sultanı gibi bir misyonla ‘Başbakanlık koltuğuna’ oturmasının gündeme geleceği aşikârdı çünkü. İzmir’de bile kabul görmüş olmak AK Parti’nin özellikle de Başbakan Erdoğan’ın rüyasıydı çünkü.
İzmir’deki başarıdan rahatsız olan AK Partili mi olur kardeşim diye soranlardansanız politikayı hiç bilmiyorsunuz. 2009 yerel seçimlerine giderken anketlerde en çok oyu alacağı görülen AK Partili Cemil Şeboy’un apar topar operasyona maruz kalıp içeri alınmasını ve de adaylık iddiasını kaybettikten sonra salıverilmesini nasıl değerlendireceğiz o zaman?
Eğer 2009’da Şeboy’un maruz kaldığı parti içi operasyonu bir yere koyabiliyorsanız bugünlerde yandaş medyadaki bazı Okyanus Ötesi bağlantılı kalemler üzerinden Binali Yıldırım’a neden ateş edildiğini de anlıyorsunuz demektir.
Geçelim röportajın önemli detaylarına…
Kente geldiği günden bu yana İzmir Büyükşehir Belediye Başkan Adaylığı yakıştırmasına maruz kalan Bakan Yıldırım’ın bu yakıştırmayı giderek içselleştirdiğini düşünmeye başladım. Büyükşehir adaylığı ve de Erdoğan’ın Köşk’e çıkması halinde Başbakanlık koltuğuna ilişkin senaryoların neresindesiniz? Diye sorduğumda yüzündeki tebessümle ‘Ben bu senaryoların hiçbir yerinde yokum’ dese de devamında ‘İzmirlilerin beni Büyükşehir adaylığına layık görmesinden onur duyarım. Lakin bugün ortada ne seçim var ne de böyle bir ihtimal’ diyerek bıraktığı ‘açık kapıyı’ siz de fark etmiş olmalısınız.
Ve kritik bir yanıt da İzmir Büyükşehir Belediyesi’ne yönelik operasyon sorusunda gizliydi. “Her iki operasyonu da hem zamanlama hem de yöntem bakımından eleştirdim. Ama CHP operasyonlar üzerinden siyaset yapmaya çalıştı. İlk operasyonda neredeyse ‘iyi ki operasyon oldu. Birer vekil fazla çıkaracağız’ dediler. İkincisinde de yargı erkine yönelik ağır eleştirilerle olayı siyasallaştırdılar” derken İzmir Büyükşehir Belediyesi’ne yönelik operasyonun özel mahkemeler tarafından yürütülmesini de şiddetle eleştiriyor Bakan Yıldırım… “Böyle bir şey olabilir mi? Biz bu süreci nasıl destekleriz. Olayı AK Parti yaptıya getirmek, yargı mensuplarına olmadık sözlerle saldırmak yanlış. Özel yetkili mahkemeleri iyi niyetle kurduk. Ama görüyoruz ki bazı aksaklıklar bazı yanlışlıklar oluyor. Bunu düzeltecek de bizleriz. Olayı bu çerçevede değerlendirmek yerine yargıya saldırmak, operasyon üzerinden siyaset yapmaya çalışmak yanlış’ diyor Bakan Yıldırım…
Ne demek istediğine gelince…
Siyaseten İzmir’i geren, Büyükşehir’i kilitleyen, korku salan, panik yaratan, belediyelerin üstünde karabulut gibi dolaşan özel yetkili mahkemelerin bu işten el çekmesi gerektiğini söylemeye çalışıyor. Ama CHP’nin meseleyi siyasi arenaya çekerek işi yokuşa sürdüğünü, süreci çözümsüzlüğe ittiğini anlatmaya uğraşıyor. Kılıçdaroğlu’nun İzmir mitinginde yüksek yargı mensuplarına ‘militan’ benzetmesi yaptıktan sonra terse dönen operasyon sürecinin normalleştirilmesinin kendileri için de hayırlara vesile olacağını biliyor çünkü. Operasyonun ne yerel yönetim için bir bahaneye dönüşmesini istiyor Bakan Yıldırım ne de epey yol kat ettikleri İzmir’deki olası ideolojik kamplaşmalara zemin hazırlamasını…
Sürecin normalleşmesi gerektiğini savunup operasyonun özel yetkili birimlerden alınmasını da açıkça destekliyor. Önceki gün bizim oturduğumuz koltukta dün Aziz Başkan oturdu. Bakan Yıldırım’la Ankara’da randevulu bir görüşme yaptı Aziz Başkan.
Her iki kanattan yapılan açıklamada da görüşmenin çok verimli geçtiği söylendi sadece. Ama eminim ki o görüşmenin ağırlığını İzmir’deki operasyon süreci oluşturdu. CHP’nin Büyükşehir operasyonunda takındığı siyasi tavırdan rahatsızlık duyan tek isim olmadığını Bakan Yıldırım da anladı belki de. Hem Mayıs’ta ‘İki vekil fazla çıkarırız artık’ diyerek ellerini ovuşturan İl Başkanı Tacettin Bayır’ın sözlerinden hem de İzmir’deki Adalet çağrısını ‘Cumhuriyet’ mitingine dönüştürüp salıverilen 13 kişinin tutuklanmasına giden süreci etkileyen Kılıçdaroğlu’nun tavrından rahatsızdı Kocaoğlu…
Belki de Yıldırım ve Kocaoğlu’nun operasyon uzlaşısı sadece Büyükşehir’i değil İzmir’i her açıdan kilitleyen operasyonun sonlandıran sürecin başlangıcı olur. Bakan Yıldırım, yargıya müdahale edemese de bize yaptığı açıklamanın satır arasındaki  ‘Bunu düzeltecek de bizleriz’ sözüyle verdiği yasal düzenleme sinyalini kısa sürede hayata geçirebilir.
Yıldırım’ın bize yaptığı operasyon açıklamasından önemli bir detay daha… Süreci Grand Plaza’da çalışan bir personelin 2009 yerel seçimlerinden sonraki savcılık şikâyeti başlatmış. Ve Eski genel sekreter Ersu Hızır’ın Gazeteci Süleyman Gençel’le yediği yemeğin deşifre olması da hızlandırmış. Yani operasyon dosyası Büyükşehir’in kendi içinden açılmış. Savcılara sadece olayı büyütmek, süslemek ve de iddiaları arttırmak kalmış.
DEVAM EDECEK