GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Ümit YALDIZ
YAZARLAR
11 Aralık 2011 Pazar

Karafatma Antlaşması!

Ülkelerin tarihlerinde bazı antlaşmalar, tarihi bir öneme haizdir. 1699 Karlofça Antlaşması bunlardan biridir mesela. Kutsal ittifaka karşı yenilgiyi kabul eden Osmanlı, Avrupa’da büyük çapta ilk toprak kaybını imzalamış ve de fiilen gerileme dönemine girmiştir.
Sevr ve Lozan da yakın tarihimiz için aynı önemdedir.  Birinde yok oluş ve işgal öbüründe bağımsızlık ve zafer vardır çünkü. Örnekler çoğaltılabilir.
Antlaşma varsa savaş bitmiştir.
Sonuçları bazen bir taraf için kötü de olsa kan dökülmesi bitmiş, fiili savaş ikliminin yerini barış iklimi almıştır. Antlaşmalar sadece ülkelerin tarihinde değil bazen kurumların, kişilerin hatta siyasi partilerin tarihinde de önemli, kritik bir yere sahip olabilir.
 
Yarın, tarihi önemdeki bu antlaşmalardan birine şahit olacağız İzmir’de. Karabağlar Belediyesi’nin Karafatma Dağı’nda hayata geçirdiği bir parkın açılışında hem de.
Ve belki de bu antlaşma CHP’nin geleceğinde önemli bir mihenk taşı olarak kayda geçecek. Çünkü CHP’nin Eski Genel Başkanı Deniz Baykal, bir süre önce yol ayrımı yaşadığı, görev süresinin son iki yılında da örgütün kontrolü noktasında müthiş bir rekabete girdiği Genel Sekreteri Önder Sav’la barıştığını, resmen olmasa da fiilen ortaya koymuş olacak bu açılışta.
29 Mart 2009’da CHP’de yetki ve güç bakımından tartışmasız imparator olan Baykal, gönülsüz de olsa Aziz Kocaoğlu’nu Büyükşehir’e aday etmiş ancak pek çok ilçede adayı doğrudan, bilerek ve de isteyerek bizzat atamıştı. Dönemin İl Başkanı Kemal Karataş’ın özellikle Konak, Bornova, Bayraklı ve Buca gibi metropolün önemli ilçelerinde Baykalcı ekip adına son sözü söylediği konuşulmuş, partinin ikinci adamı Sav’a ise başarı şansı düşük kabul edilen Karabağlar ve Gaziemir gibi noktalar kalmıştı.
Özellikle de dönemin Konak İlçe Başkanı Sıtkı Kürüm, Sav’ın İzmir ekibinin Milletvekili A. Rezzak Erten’den sonra gelen 2 nolu ismiydi. Sav da hiç düşünmeden Konak’tan koparılan Karabağlar’ın adaylığı için Kürüm’ü destekledi. CHP’yi bilenler/yazanlar Karabağlar’ı belki de bu nedenle Sav ekibinin başkenti olarak yorumlamışlardı.
İzmir’e nikah şahidi olmak için gelip, havalimanında genel başkan gibi karşılanan ve de iki günlük ek program yaparak gerek partilileri kabulünde gerekse de yarın (Pazartesi) günü yapacağı ziyaretlerle önemli mesajlar veren/verecek olan Baykal’ın en kritik ziyareti bu nedenle Karabağlar Belediyesi… Sıradan bir ziyaretin, açılış programından öte anlamlar taşıyor bu program çünkü.
*
Havalimanı’nda İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu’nun da içinde olduğu nitelikli bir çoğunluk tarafından karşılanan Baykal’la bir süre yüz yüze görüşme fırsatımız da oldu. Karşılama töreninde aldığı enerjinin yüzüne olduğu kadar sözlerine de yansıdığını gördüm. Net mesajlar için röportajın yayınlanmasını bekleyeceksiniz.
*
Ama karşılama töreninde de ortaya çıkan tablo netti. Kurucu bir genel başkana yönelik vefadan çok özlenen bir lidere duyulan coşku vardı ortada. Uzun süredir Kılıçdaroğlu’nun partiyi tehlikeli bir uçuruma doğru sürüklediği, ekseninden kaydırdığı, örgütün önemli bölümünü dışladığı, belirli yapıları öne çıkardığı, birbirini tutmayan eylem ve söylemlerle seçmen hatta örgüt nezdinde kredisini önemli ölçüde yitirdiği konuşuluyordu.
Tüm bu eleştirilerin doruk noktaya ulaştığı süreçteki kritik ziyaretin ilk durağı olan havalimanında oluşan tablonun siyasi anlamı farklı olmalıydı bu yüzden…
Hatta kurucu genel başkana vefadan çok, mevcut genel başkana görsel bir meydan okuma vardı Adnan Menderes Havalimanı’nda… Sıfatı eski olanların Baykal’ı karşılamak için nedeni olabilir. Ancak fiilen görevde olanlara ne diyeceğiz? O karşılamada yer almak için yurtdışı görevini iptal eden belediye başkanları olduğunu biliyorum. O karşılamaya gidenlerin fişleneceklerini bile bile genel merkezin ajanlarının gözlerinin içine baka baka Baykal’ın elini sıktığını biliyorum.
Sadece karşılama mı? Bugün Baykal’ın konakladığı otelin lobisi de dolup taştı…
 
Yeniden Karafatma antlaşmasına dönelim…
Sav ekibinin İzmir’deki başkenti kabul edilen Karabağlar’daki parkı Baykal’ın açacak olması, ikili arasındaki buzların artık tamamen eridiği anlamına gelmez mi? O nedenle bu açılışın siyasi anlamı açıktır. Baykal’ın istifa etmek zorunda kaldığı ve Kılıçdaroğlu’nun Sav’ın desteğiyle seçildiği o kurultay sürecinde karşılıklı kırgınlıklar yaşayan CHP’nin iki ulu çınarı arasındaki barış anlaşmasıdır bir bakıma bu açılış.
Uzun bir süredir dolaylı görüşmeler yapan, endirek temaslar kuran Baykal ve Sav’ın bundan sonra ‘eski günlerde olduğu gibi’ omuz omuza verdiğinin/vereceğinin resmidir ya da…
Karafatma Parkı’nda ortaya çıkan barış tablosu, iki eski dostun kapışmasından medet umup, meydanı boş bulan ve CHP gemisinin rotasını kafasına göre çizenlerin uykusunu kaçırmaya yetecektir en azından.
Nasıl ki Karlofça Antlaşması Osmanlı Devleti’nde bir devri kapatıp yeni bir devri açmışsa Karafatma Dağı’ndaki fiili antlaşma da CHP’de bir devrin kapanışına giden yolun ilk resmi adımı olabilir. Diyeceksiniz ki hem Sav hem de Baykal bundan önce denediler ama olmadı.
O zaman farklıydı.
İki eski dostun küskünlüğü ve aradan bir türlü çıkmayan kara kediler, iki ulu çınarın sonuca odaklanmasının önünde engeldi. Seçim sonrası yüzde 26’lık hayal kırıklığı sonrası başlatılan olağanüstü süreç hem zamanlama açısından hem Yeni CHP’lilere tanınan kredinin/zamanın dolmamışlığı açısından yanlıştı. Ve daha da önemlisi Baykal ve Sav arasında henüz erimemiş buz dağları ikilinin fiili birlikteliğini engelliyordu.
İşte bugün o nedenle farklı…
Filozofun dediği gibi… Değişim kaçınılmaz olandır. Değişmeyen tek şey değişimdir hatta.
CHP’de hiçbir şey artık eskisi gibi olmaz, olmayacaktır belki…
Ama değişim adı altında yeni bir statüko hatta korku imparatorluğu yaratan, partiyi/ülkeyi bugünlere taşıyanları tartışmaya açanların da değişimin kaçınılmazlığından payını almasının zamanı geliyor. Burada kuşkusuz ki en büyük katkı ve sorumluluk CHP’yi bu noktaya getiren, bugünlere taşıyan Deniz Baykal ve de uzun süre omuz omuza çalıştığı Genel Sekreteri Önder Sav’a düşmektedir. Son günlerde gerek Ankara’da gerekse de İzmir’de atılan adımlara, ortaya çıkan fotoğrafa bu perspektiften bakarsak, her ikisinin de bu sorumluluğun farkına vardıkları anlaşılıyor. Ne demişler? Bir elin nesi var, iki elin sesi var! O sesi yakında herkes duyabilir. Benden söylemesi…