GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Ümit YALDIZ
YAZARLAR
3 Aralık 2011 Cumartesi

Merkez Efendi!

Bu sabah dostlarla sohbet ederken…
Ne olacak bu ülkenin hal-i pürmelâli diye düşünürken…
Hayatımda iz bırakanlardan biri olan Şerif Amca’mdan (Ergün) yıllar önce dinlediğim bir hikâyeyi anımsadım. Ve dostlarımla paylaştım.
Hikâye eski… En az 600 yıllık.
Hikâyenin merkezinde ‘Merkez efendi’ namıyla matuf bir Osmanlı dervişi/alimi var.
Denizli Buldan’da doğup, Manisa’ya ‘mesir macununu’ hediye eden o Osmanlı dervişi…
Gerçek adı Musa… Denizli Buldan’da başlayan hayatında her türlü ilme aç bir insan olarak, ilmin her türlüsüne meraklı bir öğrenci figürüyle dönemin üniversiteleri kabul edilen dergâhlara/medreselere koşup, önde gelen âlimlerden icazet (diploma) alan Musa, hayatına şekil veren hocası Sümbül Efendi’nin İstanbul’daki dergâhına 30’lu yaşlarında ulaşır.
Ve bir gün Sümbül Efendi talebelerini çetin bir sınava tabi tutar.
—Dünyayı siz yaratsaydınız ya da dünyayı değiştirmek için elinizde olağanüstü bir güç olsaydı, ne yapardınız?
Kolay gibi görünen bu zor sorunun cevabı Kanuni Dönemi’nin İstanbul’unda çok önemli yeri olan Sümbül Efendi dergâhının yeni postnişinini yani şeyhini belirleyecektir.
Sümbül Efendi’nin kıdemli talebelerinden gelir ilk yanıtlar. 
-Hocam, günahkârları yok ederdim.
-Fahişeleri keserdim, hırsızları, katilleri asardım.
-Hıristiyanları, Yahudileri İslamlaştırır, imana getirirdim.
Yanıtlar aşağı yukarı bu minvaldedir.
Hem kıdem hem de yaş itibariyle en genç talebe olan Musa’ya gelir sonunda sıra…
-Söyle bakalım Musa… Sen ne yapardın?
—Böyle bir şey mümkün olsaydı, her şeyi merkezinde bırakırdım! Âlem öyle tatlı bir nizam içinde ki; buna bir şey ilâve etmek veya bir şeyi eksiltmek de düşünülemez! Bir fahişe ölse, yerine bir fahişe, bir hırsız ölse yerine bir hırsız, bir alim/derviş ölse yerine bir alim getirirdim. Hocası Sümbül Efendi’nin yüzündeki pırıltı sadece doğru yanıtı değil kendisinden sonra yerine geçecek talebeyi de bulduğunu göstermektedir.  
— Aferin derviş Musa! Demek her şeyi merkezinde bırakırdın? Öyleyse senin adın bundan böyle Merkez Musa olsun!
İşte Merkez Efendi ismiyle binlerce gönle taht kuran onlarca kıssaya, hikâyeye konu olan zatın aradan binlerce yıl da geçse unutulmayacak yanıtı.
Yaşanmış bu kıssadan öyle çok hisse çıkarmak mümkün ki…
Hem de içinden geçtiğimiz şu kaotik dönemde.
En başta sınırsız bir demokrasi ve sınırsız tahammül rejimi olan demokrasi var özünde. 
Belki de bugün en çok ihtiyaç duyduğumuz tahammül…
Karşıt düşünceye, farklı olana, öteki olana saygı…
Tornadan çıkmış bir toplum bekliyor, arzuluyor bazıları…
Karşıt olana, muhalif olana tahammül katsayısı giderek sıfırın altına iniyor.
Merkez Efendi’ye aynı soru bugün için sorulmuş olsaydı ne derdi dersiniz?
Muhalifleri hapse tıkar, çok sesliliği önlerdim mi derdi yoksa ülkeyi tüm renkleriyle birlikte ahenk içinde yönetmekten mi söz ederdi?
Bürokrasiden, sivil topluma kadar her noktada saf bir kadrolaşmadan mı bahsederdi yoksa her makama o koltuğu dolduracak, hak eden birini oturtmaktan mı?
Yandaşını zengin etmekten mi dem vururdu yoksa rızkı adaletli dağıtmaktan mı?
Anlattığım hikâyeden siz yanıtları çıkardınız zaten.
Sultan Süleyman’a bile kalmamış (Ki kendisi 700 yıl tüm mahlukata hükmetmiş) üç günlük bu dünyada bu kadar hırs bu kadar adaletsizlik niye o zaman?
İşte size merkez efendi modeli demokrasisi…
Dünyayı tüm renkleriyle kabullenip, yaratılan dengeyi değiştirmeden yönetmek!
Burada asıl olan yönetme fiili, eylemidir.
Siz yönetme işini iyi yapıyorsanız, herkesten destek görür, herkesin gönlüne zaten girer, seçim zamanı da oyunu alırsınız zaten.
Dünyayı değiştirmekse de niyetiniz, önlerinde muhteşem/doğru bir örnek olmanız yeterli olur bunun için… Her şeyden önce adaletli, hakkaniyetli, dürüst-doğru bir örnek…
Gönüllere zorla değil, sevgiyle girersiniz.
Ama yok… Sünbül Efendi’nin ham talebeleri gibi…
Tornadan çıkmış bir toplum arıyor, arzuluyorsanız. Ya da bir toplumu torna tezgâhına sokup istediğiniz kalıba sokmaksa niyetiniz… En başta bu dünyayı bin bir denge/ahenk içinde yaratan Tanrı’nın gazabından kurtulamazsınız.
Sadece ülke yönetenlere değil sözüm…
İrili ufaklı tüm makam sahiplerine…
Bu kenti, bir partiyi yönetenler de nasibini almalı bu kıssadan en küçük bir şirketi, derneği yönetenler de…
Ve Merkez Efendi’nin demokrasi/insanlık dersi veren o yanıtında gizli olan adalet duygusu…
Herkese bir gün lazım olan o adalet!
Libya lideri Kaddafi’nin 42 yıl yönettiği insanlarca linç edildiği o görüntüleri izledik, izlediniz. Hayattaki son oğlu Seyfulislam yakalandı ve yargılanıyor şu anda.
Hangi kanuna göre? Babasının çıkardığı, onun da uyguladığı, ‘silahlı asker tutup, isyan çıkarma’ maddesiyle… 
Cezası idam! Oğul Kaddafi’nin kalemi baba Kaddafi tarafından kırılmış!
Keser dönmüş, sap dönmüş ve de hesap dönmüş…
On yıllardır özünde aynı tabloyu yaşıyoruz. Bir kısır döngü içinde hiç bitmeyen bir hesaplaşmanın, kan davasının ya tarafı ya tanığıyız. Merkez Efendi gibi herkesi ve her şeyi olduğu gibi kabullenebilenler yerine Sümbül Efendi’nin ham talebeleri gibi kendinden olmayanı kendine benzetmeye hatta ezip yok etmeye çalışanlar oturduğu sürece o koltuklarda.
Daha çok hesaplaşmaya şahit oluruz biz bu coğrafyada…