GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Ümit YALDIZ
YAZARLAR
13 Aralık 2011 Salı

Baykal’ın enerjisi!

AKP’deki ‘ikinci adamlık’ kavgasında Başbakan kontrolü sağlamış görünüyor. Olan biteni bir süre hasta yatağından izleyen ve ‘sadece not almakla’ yetinen Erdoğan’ın yokluğunda olanların hesabını varlığında sormasını bekleyenler var.
Tabi olmaması için gayret sarf edenleri de unutmamak lazım.
Hatta ‘Gül ile Erdoğan’ arasındaki çatlağı kapatma meselesini üzerine vazife alan gazetecilerin köşelerini arabuluculuk mesajlarıyla doldurduğunu görüyoruz.  
 
*
AK Parti’deki kavgayı tetikleyen baş faktör partinin tüzüğündeki üç dönem üst üste seçilme maddesi. Başta Bülent Arınç olmak üzere ‘ağır ağabeylerin’ derin sıkıntısı bu.
Yeniden aday yapılmayacakların arayışı başladı. Koltuk sancısı ya da...
Anlaşılan o ki Erdoğan’ın bu konuda geri adım atmaya niyeti yok.
Tabi ki tüm bu tartışmalar ‘üçüncü dönemini’ yaşayanların ‘uzatmaları’ oynamak için başka arayışlara da girebileceğini gösteriyor.
Parti kulislerinde konuşulan, Has Parti benzeri bir çatıda toplanma ihtimali…
Türkiye’nin Rusya’da olduğu gibi becayiş yöntemiyle idare edilemeyecek bir ülke olması zor. Bu nedenle ‘Erdoğan Köşke, Gül dümene’ ihtimali de uzak!
Neredeyse ‘temsili’ denecek kadar sınırlı yetkiye sahip Köşk’ü Erdoğan’ın isteyeceğini de sanmıyorum. O nedenle 2014’teki Cumhurbaşkanlığı seçimiyle birlikte ‘başkanlık ya da yarı başkanlık’ gibi daha yetkisel bir sistemin de Türkiye’nin önüne geleceğini düşünenlerdenim.
 
*
Türk siyasetinin geleceği Erdoğan’ın ve mahcup muhaliflerinin atacağı adımlara bağlı. Mevcut siyasi muhalefetin kıymık kopartmak bir yana adeta sigorta vazifesi görerek güçlendirdiği iktidarın geleceği ne olacak?
AK Parti yıllar yılı gizlenen, ‘kol kırılır yen içinde kalır’ mantığıyla saklanan, iktidarın çekim gücüyle oluşan maddi-manevi beklentilerle üzeri örtülen çatlaklarını tamir edebilecek mi?
Edemezse içinden küçük de olsa (muhtemelen muhafazakâr) bir parti mi çıkaracak yoksa başka bir küçük partiye hayat mı verecek?
Tüm bu soruların yanıtları AK Partilileri olduğu kadar diğer partileri de yakından ilgilendiriyor.
En başta da ana muhalefet partisi CHP’yi…
 
Anketler, araştırmalar, sokaktaki/örgütteki hatta medyadaki tepkiler de gösteriyor ki Kılıçdaroğlu dönemi resmen değilse de fiilen bitti. Genel Başkanlığının ilk bir yılında Mustafa Kemal Atatürk’e bile nasip olmayan yetkiyle ve partiyi adeta muhalefetsiz/dikensiz bir gül bahçesi gibi idare etme şansı yakalayan Kılıçdaroğlu, CHP gemisini, arzulanan limana götüremediği gibi pek çok örgüt mensubuna göre bilinmeyen bir rotayla tehlikeli sularda yüzdürüyor. Mesele yüzde 26’lık oyun başarı olup olmadığı da değil artık.
Mesele ortaya atılan Yeni CHP anlayışıyla parti emektarların dışlandığı, ötekileştirildiği, kurulan kadrolarla belirli yapıların öne çıkarıldığı, belirli dahili ve harici yapıların etkisinde kalındığı ve hatta hem partinin hem ülkenin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün bile tartışmaya açıldığı bir platforma dönüştüğü.
Ve kim ne derse desin ama kesin olan şu ki, CHP’de bir iç huzursuzluk bir derin arayış çoktan başladı. Deniz Baykal’ın İzmir’deki üç günlük programının her anına da yansıdı bu arayış.
Muhteşem bir karşılama töreni…
Havada özlem ve vefa kokusu…
Genel merkezin fişleme ihtimaline aldırmayan belediye başkanları.
İlçe ilçe düzenlenen özlem turları…
Verdiği ölçülü mesajlarla ‘önce partinin geleceği’ diyen, diyebilen eski bir hizip başı…
Baykal’la konuşmaya giderken önyargılarımın tamamını evde bırakamamış, bir kısmı yanımda götürmüştüm. İzmir’e üç günlük ziyaretlerle dolu bir programı benim gibi siyasetle haşır-neşir birinin ‘normal’ karşılaması anormal olurdu.
O nedenle her adımını izledik eski tüfeğin…
Yarım saatlik randevuda tam 90 dakika sohbet etme fırsatı da yakaladık. Hem de iki de bir kol saatini göstererek dışarıdaki isyanı anlatmaya çalışan Kemal Karataş’a rağmen. Röportajı mutlaka okuyunuz. Özellikle de satır aralarına gizlenmiş mesajları… Göreceksiniz ki okuduğunuz satırlarda gördüğünüz Baykal, bildiğiniz ya da bildiğinizi sandığınız Baykal değil.
Her şeyden önce yaşadığı çirkin saldırıya rağmen yıkılmamış. Dimdik ayakta! Hatta başına bu çorabı örenlerden hesap sorma konusunda en az istifa ettiği günkü kadar da kararlı.
Kasetli şantaj sonrası kendini bir adım geriye çeken ya da çekmek zorunda kalan Baykal, bu süreyi izleyerek, gözleyerek geçirmiş.
Sözlerinden anlaşıldığı kadarıyla ajandası aldığı notlarla dolu… Kılıçdaroğlu yönetiminin attığı her adımı not etmiş, ölçmüş, biçmiş ve de tartmış.
Yine sözlerinden anlaşıldığı kadarıyla Kılıçdaroğlu’nun başarılı olmasını da ummuş açıkçası… Tökezlesin de ben geleyim gibisinden bir pusuya yatışı olmamış.  
Pek çok açıdan kırılmış CHP’yi 1992’de yeniden kuran ve siyasette alışık olmadığımız nahoş bir operasyonla Kılıçdaroğlu’na teslim etmek durumunda kalan Deniz Baykal.
O nedenle Yeni CHP’ye yönelik öğütle karışık eleştirilerine, ‘Başarısızlığın faturasını partiyi bugünlere getirenlere çıkarmamalıyız’ diyerek başlıyor.
Ve devam ediyor…
Diyeceksiniz ki Baykal aday mı?
Her ne kadar ’18 yıl bu işi yapmış biri olarak talip olmam söz konusu olmaz’ dese de küçük bir açık kapının varlığını görmüşsünüzdür.
Kesin olan şu ki, Deniz Baykal, Kılıçdaroğlu ile bu işin olmayacağını hatta bugünlerde bir şeyler yapmazsa kurultay sonrası partideki tüm emeklerinin, izlerinin sileceğini de görmüş durumda Baykal…
Ve bana göre kesin olan şu ki, Baykal’ın önceliğinde genel başkanlık yok. Hatta mümkünse genel başkan olmak da istemiyor.
İstediği CHP’nin özüne sadık bir değişim süreci yaşayarak iktidar hedefine ulaşması…
Yaşadıklarının hesabını tek başına soramayacağını biliyor bence Baykal. Belki de yaşadığı olumsuzlukların hesabını soracak bir yönetimin iş başına gelerek, iade-i itibarını geri vermesi genel başkanlıktan bile önemli onun için…
Eski Genel Sekreteri Önder Sav’a yönelik kırgınlıklarını, kızgınlıklarını bir kenara bırakıp, eski günlerdeki gibi onu da yanına alıp kalan enerjisini ‘Yeniden CHP’ için sarf etmek istiyor.
O nedenle bir genel başkan adayıyla değil bir parti büyüğüyle görüştüğümü hissettim röportaj boyunca…
Baykal’ın İzmir ziyaretine ilişkin son bir not daha…
Gözlemlerine güvendiğim bir dostum sahadaki izlenimini anlattı. ‘Deniz Bey’e halkın ilgisi örgütün ilgisinden fazlaydı’ diyerek.

Yorum sizin artık!