GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Ümit YALDIZ
YAZARLAR
23 Aralık 2011 Cuma

Dün erkendi, yarın geç!

Tarih 21. Aralık 2008. Yerel seçime 5 ay var. Delegenin yüzde 50’si aday… Ya belediye başkanlığı ya meclis üyeliği derdindeler.
Kalan 50’si de bir adayın destekçisi.
İki dudak demokrasisinin olduğu CHP’de herkes Baykal’ın ağzından çıkacak sihirli kelimeye odaklanmış. İşte bu ortamda tüzük kurultayına gidiyor CHP. Genel Başkan Deniz Baykal 70 yaşında. Yıllarca parti içi muhalifleriyle boğuşan Baykal, sonunda Genel Sekreteri Önder Sav’ın da desteğiyle partiyi muma çevirmiş.
Ama bu kez de Genel Sekreteri’ni kestirmiş gözüne…
Yeni tüzük Baykal’ı süper yetkilerle donatıyor. Genel başkana rakip olmak için daha önce yüzde 20’lik delege desteği yeterliyken bu oran yüzde 51’e çıkarılıp neredeyse imkânsız hale getiriliyor mesela… MYK’yı istediği atama yetkisi ve belki de en önemlisi sosyal demokrat partilerin olmazsa olmaz ikinci adamlık makamının altı boşaltılıyor. İkinci adam Sav yeni tüzük için direniyor. Ama nafile… Seçime altı ay var ve delegenin gözü adaylıktan başkasını görmüyor. Adaylığa giden yol Baykal’a şirin görünmek. Bunun yolu da istediği tüzüğü onaylamak. Beklenen oluyor.
Partinin kadrolu muhalifi İzmir Eski Milletvekili Sabri Ergül dışında aleyhe konuşma bile yapılmıyor. Tüzük geçiyor ama Baykal erteliyor. Taa ki Mayıs 2010 kurultayına kadar. Ama evdeki hesap çarşıya uymuyor. Uluslar arası bir şantajla karşılaşıp beklenmeyen bir anda alaşağı edilen Baykal, 10 Mayıs’ta istifa edip evine dönerken Sav’ın da desteğiyle ‘genel başkan’ olan Kılıçdaroğlu’na nasip oluyor süper genel başkan olmak.
Kurultay’da yeni tüzüğün ileri bir tarihe ertelenmesi için karar alınıyor.
Sav, ‘ikinci adamlığını’ koruduğunu düşünürken evdeki hesap bir kez daha çarşıya uymuyor. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’ndan gelen bir mektup giriyor bu kez devreye…
‘21 Aralık 2008’deki tüzüğü uygulamak durumundasınız’ diyor başsavcılık.
Ve o mektup CHP’de bir devrin sonu oluyor. Kılıçdaroğlu, sonradan ‘danışıklı’ yazıldığı bile iddia edilen mektuba ‘acele cevap’ vererek, kendisini o makama taşıyan adamı yani Önder Sav ve arkadaşlarını kapının önüne koyuyor. Tarih 3 Kasım 2010.
Tarihi bir konuşma da yapıyor Kılıçdaroğlu…
‘Parti içindeki korku imparatorluğunu yıktık’ diyerek başlıyor söze. En kısa sürede CHP’ye yakışan modern, demokratik bir tüzük yapacağız’ Kurultaya ‘çarşaf’ liste ile gideceğiz… Artık bir devir kapandı. Devir Yeni CHP devri… diye noktalıyor sözlerini..
Alkış, kıyamet!  
Ama olmuyor… Evdeki hesap çarşıya bir türlü uymuyor. ‘Önder Sav’dan, Baykal’dan kurtul’ diyenlerin aklına uyan Kılıçdaroğlu yanılıyor, yanıltılıyor. Yeni CHP adına yeni bir korku imparatorluğu yaratılırken, parti içi kıyım ve tasfiye örgütün her kademesinde hissediliyor. Partinin emektarları ötekileştirilirken verilen sözlerin tutulmaması, partinin en yetkili koltuklarında oturanların gafları, hataları, eksikleri CHP’yi de Kılıçdaroğlu’nu da umut olmaktan çıkarıyor kısa sürede. Partinin ekseninin kaydığı endişeleri artarken, referandumda hükmedilen yüzde 35’lik hayır bloğu çatlamaya başlıyor.
Çarşaf liste sözü verip blok listeye dönen Kılıçdaroğlu, ön seçim sözü verip atama yapmak gibi tarihi hatalarıyla kendisine inananların güven duygusunu zedeliyor.
Hata hatayı getirirken, zincirleme hata başarısızlığı kaçınılmaz kılıyor.
Sonuçta AK Parti hükümetinin 10 yıllık yıpranmışlığına karşın yepyeni bir ekip ve yep yeni bir CHP anlayışıyla ile yapılan mücadelenin karşılığı olan yüzde 25,9 kimseyi memnun etmiyor. ‘Yüzde 40’ların üstüyle başlayıp en sonunda yüzde 30 alamazsam bırakır giderim’ diyen Kılıçdaroğlu, bir U dönüşü hatası daha yaparak beklendiği üzere istifa mistifa etmiyor. Siyaseti bilmeyen, sokağın/halkın gerçeğinden uzak, toplama bir takımla yola çıkan Kılıçdaroğlu , parti içi iktidarı ele geçirmeye çalışırken iktidar olmasa da iktidar ortaklığına giden treni kaçırıyor.
Kılıçdaroğlu’na tam bir yıl tahammül eden ve gıkını bile çıkarmadan seçimi bekleyen muhalefet, gereğini yapmayan genel başkanın karşısına ilk kez 13 Haziran’da dikiliyor. Onlar, seçimli kurultay için imza toplarken Kılıçdaroğlu, etkili bir hamle daha yapıyor.
‘İçerdeki arkadaşlarımız çıkmadan yemin etmeyeceğiz’ diyor kameralar önünde.
CHP’nin hem kadro hem anlayış hem de ideolojik açıdan başka bir partiye döndüğünü düşünen kesim imza atarken, beklenmedik bu çıkışa kulak verip bu ‘dik duruşu’ alkışlıyor. Ve erken başlanan imza süreci bıçak gibi kesiliyor.
Ve beklendiği üzere tutuklu vekiller Mustafa Balbay ve Mehmet Haberal çıkmadan yemin etmeyeceğiz’ diyen Kılıçdaroğlu ve arkadaşları ‘tıpış tıpış’ yemin ediyor.
Bu duruşun da hatalı ve de sahte olduğu anlaşılıyor ama imza treni kaçılıyor.
Ama muhalefet pes etmiyor. İl il imza kampanyaları başlatılıyor. Başta Ankara olmak üzere pek çok ilde oldukça önemli sonuçlar alıyorlar. Kılıçdaroğlu da boş durmuyor. Örgütteki sancıyı dindirmek için hamle üstüne hamle yapıyor.
Kimi zaman ‘disiplin sopası’ çıkarılıp örgütsel tasfiyeye devam edilirken kimi zaman da demokrasi naraları atılarak, ‘Ölme eşeğim ölme…’ türünden sözlerle örgüt avutuluyor.
‘Eylül 2011’de tüzük kurultayı yapacağız’ diyen Kılıçdaroğlu Eylül gelince Ekim’i Ekim olunca Kasım’ı gösteriyor… Ve Aralık gelip çattığında olağan kongre/kurultay süreci en az 6 ay ertelenmiş, mahalle düzeyinde üye yapılanması tamamlanmış oluyor. Ancak tüzük kurultayından hala haber alınamıyor.
Muhalefet bir kez daha dikilmeye karar veriyor Kılıçdaroğlu’nun karşısına. Hem de tek tek süzgeçten geçirerek yazdığı 80 kişilik Parti Meclisi’nde. Söz verdiğiniz ‘tüzük kurultayını’ yapın diyor 15 kişi. Yapmayacağını bilerek… Gizli oylamada demokratik tüzük talebi Kılıçdaroğlu’nun da içinde bulunduğu 53 kişi tarafından reddediliyor.
Ne gariptir ki dün bu tüzüğü savunanlar/oylayanlar ya da oylamak zorunda kalanlar bugün aynı tüzüğün değişmesi için çaba sarf ediyor. Demirel’in dillere pelesenk olan ünlü özdeyişinde olduğu gibi…
‘Dün dündür bugün bugündür’ anlayışı CHP’de hem iktidarın hem de muhalefetin şiarına dönüşüyor. Dünün düşman kardeşleri dosta, dostları düşmana dönüşüyor. Dahası düşmanımın düşmanı dostumdur anlayışıyla yeni ittifaklar kuruluyor.
Aslında ‘demokratik tüzük’ ne Kılıçdaroğlu’nun umurunda ne de muhalefetin.
Türkiye’ye bir haftada ‘anayasa’ sözü veren Kılıçdaroğlu istese demokratik tüzüğü on kez çıkarmıştı. Taslağı bile hazır çoktan… Geciktirilme nedeni yaklaşan kongreler…
Ya demokratik bir seçim istemiyor Kılıçdaroğlu ya da örgütün demokrasiye hazır olduğuna inanmıyor.
Muhalefetin derdi ise Kılıçdaroğlu’ndan bir an önce kurtulmak. Atatürk’ü bile tartışmaya açan, bir dediği bir dediğini tutmayan ve anketlere göre de her geçen gün eriyen partinin bu yönetimle kan kaybettiğine inanıyorlar. Hem partiyi hem koltuğu kurtarmanın peşindeki muhalefet halkası her geçen gün genişliyor. PM’de reddedilen demokratik tüzük talebini delegeye taşımayı planlayan muhalefet, tüzük kurultayı için gereken 250 imzaya çok rahat ulaşacak güçte. Ve yeni tüzüğe konulacak tek bir madde bile CHP’yi Mayıs’a kadar olağanüstü seçimli kurultaya götürebilir.
Muhalefet biliyor ki bu tüzükle Kılıçdaroğlu’nu yıkmak Ortaçağda İstanbul’u fethetmek gibi bir şey. O nedenle sonuç almak için ilk saldırı ‘tüzük kanadına’ yapılacak.
Yine muhalefet biliyor ki Kılıçdaroğlu ve arkadaşları, ihtiyaca binaen yaptıkları yeni üyelerle, olağan kongre sürecinde örgütteki izlerini tamamen silebilir. Ve parti dönüşü olmayan bir yola saplanabilir. O yüzden ’Dün erkendi, yarın geç. Gün bugün…’ anlayışını benimseyen muhalefet hiç olmadığı kadar kararlı… Ama büyük bir soru(n) var hala cevap/çözüm bekleyen. Parti içi devrimin yeni lideri kim olacak? Deniz Baykal’ın ‘çözümsüzlük halinde ara çözüm’ olmaya aday olduğu biliniyor.
Ama aldığı yaralardan sonra Baykal’ın bu sürece ne kadar merhem olacağı kocaman bir soru işareti. O yüzden daha sağlıklı bir çözüm için de arayışlar sürüyor.
Gelişmeleri anlamaya ve de aktarmaya devam edeceğiz…