GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Ümit YALDIZ
YAZARLAR
17 Ocak 2012 Salı

İnternete düşmek!

Eskiden pavyona düşülürdü.
Siyah beyaz Türk filmlerinin eline erkek eli değmemiş mahalle kızları, kötü adamlarca kandırılırdı filmin başında.  Final sahnesine doğru bir pavyonda şarkı söylerken görürdük biz o kızları. Kötü haber tez duyulur, sözüm ona birbirine düşkün mahalle sakinleri kulaktan kulağa aktarırdı bu bilgiyi…
Tüh! Vah vah diye diz dövenler mi ararsınız, ‘Ben biliyordum zaten o aşifteyi…’ diye nara atanlar mı? Kurtarmak için hiçbir şey yapmadıkları kızlara kimi zaman acınır kimi zaman da acımasızca taşlanırdı kader kurbanları.
Filmler renklendi şimdilerde. Devir değişti.
Bugünlerde moda tabir internete düşmek!  Pavyona düşmek çoktan dama atıldı.
İnternete düşen de masum kızlar değil artık.
Devlet büyükleri, siyasetçiler, cemaat imamları ve askerler.
Özellikle de siyasetçiler ve askerler çok sık düşer oldu internete.
Son ‘kurban’ Hasdal Askeri Cezaevi’ndeki tutuklu bir general.
Ailesiyle yaptığı telefon konuşması dinlenmiş.
Ve anında servis edilmiş. Önce internete, sonra gazetelere..  
Avukatı ses kaydının müvekkiline ait olmadığını savunuyor, savunmasına da…
Kalem çoktan kırılmış. Zaman Gazetesi manşetten çakmış flaş haberi.  
Masumiyet karinesi bir kez daha ayaklar altına alınmış!
Nasıl düştü, kim düşürdü önemi yok! Türk ordusuna yıllarca hizmet etmiş paşanın nal gibi fotoğrafı üstte. Geri kalan çirkinlikler de haber süsüyle altta.
İster istemez internete servis edenlerle gazeteye servis edenlerin benzerliğini düşünüyor insan. Hatta dinleyenlerle…
Genelkurmay Başkanı’nın komuta kademesiyle yaptığı toplantının bile dinlenip ‘internete düşürüldüğü’, MİT Başkanı’nın dinlendiği bir ülkede biz nelerden söz ediyoruz böyle…  
Kim dinledi, niye dinledi, neden internete düşürdü belli aslında. Hizmet ettikleri ideoloji, cemaat, gizli servis ya da ülke farklı olsa da tek bir çatı altında toplamak mümkün bunları…
İnternet gibi çağın icadını kötü emellerine alet edenler.
Modern ve sevimsiz Nuri Alçolar!
Dün Nuri Alço’nun gazozuna ilaç atıp, kötü yola düşürdüğü kızlar neyse…
Bugün insanları banda alıp, kaydedip internete düşürenler aynı mantığın ürünüdür. İkisinin de aldığı hazdan, içindeki ruhtan söz ediyorum.
Hatta Nuri Alço, bugünkülerin yanında bin kez yıkanmış bile kabul edilebilir. Onun zararı sadece ilacına ilaç kattığı kızlaraydı en azından.
Ama Baykal’ı kasete alanlar sadece onun siyasi hayatını bitirmedi ki. Türkiye’nin ana muhalefet partisinin gidişatına darbe vurdu. Hala daha toparlanamıyor CHP. Bana dokunmayan yılan prensibiyle kış uykusuna yatan iktidar bu konuda hiçbir şey yapmadığı için kirli emelli siyaset dizaynörlerinin ikinci durağı MHP oldu. Devlet Bahçeli’nin A Takımı’nı kaset furyasıyla darmadağın eden mihraklar hala bulunabilmiş değil.
Diyeceksiniz ki ‘Hocam hırsızın hiç mi günahı yoktu’
Hırsızın günahı ayrı sorulur.
Ama interneti kötü emellerine alet etmek isteyen modern Nuri Alçoların günahının yanında solda sıfır kalacağı kesin…
Ergenekon, Balyoz, İnternet Andıcı gibi malum kesimler tarafından yürütülen operasyonlarda sık rastlanan bir durumda internete düşmek.
Bazı subayların internete düşürülen kasetler yüzünden intihar ettiğini biliyoruz.
Ancak ve ancak şerefli bir insanın bu durumda intihar edeceğini hesaba katarsak internete düşürenlerin günahını daha net algılayabilirsiniz.
Bakalım internete düşme(!) sırası kimde…
Hangi kurbanın kanına girilecek, kimler bu yolla tasfiye edilecek?
Sizlerin de dikkatini çekmiştir elbet, internete düşürülenlerin hep muhalefet partilerinden, muhalif yapılardan seçilmesi. Hatta Cübbeli Ahmet operasyonunu bile bu çerçevede algılamak mümkün. Aynı yapıların sinir uçlarına dokunan kim varsa sanki bir gün internete düşmeye mahkûm. 
Allah kimseyi bu karanlık ve kirli ellerin eline düşürmesin!
**
İnternet, kuşkusuz çağın icadı. Dünyayı küçülten, küçülttükçe de büyüten dev bir buluş.
Leb-i derya! Ama her türlü istismara da açık!
Bizler gibi bir kente bir bölgeye haber/bilgi vermek için kullanan da var, onlar gibi kafa koparmak, linç etmek, iftira atmak, operasyon yapmak, siyaset hatta ülke dizayn etmek için kullanan da.
Bizler geleceğin gazeteciliğini yapmak için kolları sıvamış bir avuç inançlı, kararlı, temiz yürekli, önyargısız gazeteciyiz. Şimdiden on binlere, yüz binlere ulaşmayı başardık.  İnşallah milyonlara ulaşacağımız günler de yakın! Özgür ve temiz gazeteciliğin İzmir ve Ege’deki adresi egedesonsoz.com oldu sayenizde ve de sayemizde…
Tehdit yok, şantaj yok, çöpçatanlık yok.
Yan iş yok! İhale takibi, yardakçılık, yandaşlık, karşıtlık yok.
Varsa yoksa haber var, bilgi var! Editör arkadaşlarımız her gün 90’a yakın haber giriyor. Ve binlerce yorum onaylıyor. Onlarca yazar güncelleyip, birbirinden ilginç galeriler, videolar paylaşıyor.
Tek kuralımız var.
Olabildiğince, alabildiğince özgürlük…
Kimse egedesonsöz.com’da şuna dokunulmadı diyemez.
Haber neyse odur.
Kişisel düşüncelerini/görüşünü haberin objektifliğiyle karıştırmayan bir genel yayın yönetmeni, mesleğinin başında ama idealist editörler, muhabirler, uzman yazarlar…
Bizler interneti kötü emellerine alet etmek isteyenlerden değiliz.
Tam aksine interneti iyi emellerimiz için, daha özgür daha demokrat bir Türkiye, daha güzel bir Ege ve İzmir için kullanmaya gayret ediyoruz.
Ve sizlerin desteğiyle iyilik kötülüğü yenecek!
Adalet, adaletsizliği, bilgi cehaleti, hak batılı alt edecek. Karanlık aydınlanacak. Çok daha güzel günler göreceğiz.
Ben inanıyorum… Siz de inanın.
 
Not: N.K nedir? Bu kısaltmanın ne anlama geldiğini elbet bilenleriniz vardır. Ama ben daha dün öğrendim. 22 Kasım’dan bu yana sesini duyamadığım, yüzünü göremediğim bir dostumu tutuklu bulunduğu Buca Cezaevi’ne ziyaret niyetiyle gittiğimde hem de. Hayatım boyunca ilk kez gittiğim cezaevinde tutuklularla görüşmek savcılık iznine tabi… Birkaç arama noktasından geçtikten sonra daha önceden doldurduğunuz dilekçeyi savcının önüne koyuyorsunuz. Savcı, yüzünüze bakarken bir yandan da dilekçenin üstüne N.K yazıyor.
Anlamını bilmediğiniz bu kısaltmayı ona sorma şansınız yok! Kapıdaki görevliler şaşkın şaşkın bakışımızdan anlıyor vaziyeti ve açıklıyor. N.K yani Nizamiye Kapısı… Yani dış kapının mandalı… Görüşme talebinin reddedildiğinin kısaltılmış hali. Eğer bir gün sizin de yolunuz cezaevine düşer ve savcının önüne uzattığınız dilekçenin üzerine N.K yazarsa… Benim gibi aval aval bakmayın diye anlattım bu hikâyeyi.