GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Ayda ÖZEREN
YAZARLAR
25 Haziran 2022 Cumartesi

Yine yeniden: Kavuşma mevsimi

Müzik Önerisi: Kavuşmak da var – Nadas

Eylül ayında üniversite gençliğini yeni yaşamlarına uğurladıktan sonra biz ebeveynler kendimize zül gelen boşluklarla dolu hayatlarımıza alışmaya çalıştık. Sofra adabının, eve giriş çıkış saatlerinin hatta televizyon kanallarının bile akışının değişmesi hepimiz için oldukça travmatikti. Uzun süre odalarına giremedik sofraya onlar için de birer tabak bardak koyduk, alışveriş hep bir fazla iki eksik geldi. Evin neşesi de sesi de kalabalığı bereketi de onlarla birlikte gitmişti.

Tavanda boşluk, sofrada boşluk, kafalar dolu gözler buğulu burunlarda sızı…

Boş Yuva sendromuydu başa çıkmaya çalıştığımız aslında. Ekimde bu duyguyu uzun uzun yazmıştım (https://www.egedesonsoz.com/yazar/Kuslar-Yuvadan-Ucunca-Bos-Yuva-Sendromu-/16432/)

Özlemle baş edebilmek o kadar kolay olmadı elbette. Hep bir koşturmaca, oyalanma, sürekli bambaşka konulara kafayı takıp asıl meseleden kendini uzaklaştırma ilkbahar geldiğinde artık geri sayımın başlaması…

Ayrılmak varsa kavuşmak da vardı işin sonunda.

Beklemek ve sabretmek…

Can parçanı çok uzaklarda olmasına rağmen yakınında olsun diye yüreğinin merkezine hapsetmek…

Her ne kadar görüntülü görüşme imkanları olsa da koku yok dokunma yok sarılma yok. Hayatın akışında bir parçan eksik. Heyecanını, mutluluğunu, hüznünü anda paylaşabilmek yok.

Duygu alışverişi mekanik bir ileti işte…Çoğu zaman basit bir emoji. Duygu yok…

Hep bir adım geri iki saat erken, on saat ileri, uyumuştur arama, derstedir sonra, yorgundur sabaha…

Ertele, şimdi değil birazdan. Bu gece değil yarına…

Ne yedi ne içti geçiyorsun bir süre sonra. Mutlu mu huzurlu mu, seni mi yatıştırıyor yoksa gerçekten hissettikleri senle paylaştıkları mı?

Ne zorluyor ne üzüyor, neden kaçıyor, neyi kovalıyor, neye gülüyor, nasıl eğleniyor, kimlerle vakit geçiriyor?

Aynı çatı altında olamamanın cehaleti, artık başka bir hayat sürüyor, senle ama sensiz. Sevgin, yıllar boyunca vermeye çalıştığın değerlerin, yanlışın doğrun hepsi onunla birlikte ama sen yoksun vermeye çalıştıkların koruyor onu.

Hasretin en büyük ikilisine gelince…

Koku…Özlediğinden yayılan küçücük zerreciklerin burun çeperinden geçerken sende uyandırdığı duygu, ciğerlerinin dolduracağı kapasitenin en üst sınırında içine çektiğin o özel hissi transfer edecek bir mekanizma yok işte henüz…

Sarılma… Özlediğinin sıcaklığını iliklerine kadar hissetmek için kolları sımsıkı doladığın yek vücut olduğun, kendini teslim ederken kendisinin tüm yükünü taşımaya hevesli ve hazır olduğunu gösterdiğin o sımsıcak eylem…Hem dayanaksın hem kaldıraçsın hem de yüksün eş zamanda. Dokunmayı nasıl mekanik hale getirebilirsin ki?

Teknolojinin dokunmatik gelişimi insanlar arası büyülü dokunma hissini yakalayabilir mi hiç?

 Kavuşunca insan şükürler olsun tüm hasretini, özlemini, çektiklerini, yaşadığı gel gitleri unutuveriyor.

Ayrılığın o en güzel safhasını yaşıyorsun. Kavuşmanın verdiği sevinç, hasrete nokta koyduğun o en güzel an…

Dile geliyor tüm mutluluklar, biriktirdiğin hüzünler dağılıveriyor, her şey birden tam oluveriyor. Eksik, aksak hissetmiyorsun evrende kocaman bir tüm oluveriyorsun.

Şükür…

Tüm ayrılıklar böyle kavuşmalı olsun istemez mi insan…

Her kavuşmanın getirdiği huzuru, mutluluğu ve tamlığı anlatabilir mi?

Bir tutam sabırdı kavuşmayı güzel kılan.

Yol gözleyenlere sabır, yol gözlenenlere selamet, kavuşanlara şahane zamanlar diliyorum bu hafta.

Tasalarımı, kaygılarımı, hüzünlerimi, evhamlarımı bir süreliğine rafa kaldırıyorum.