GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Ayda ÖZEREN
YAZARLAR
14 Mayıs 2022 Cumartesi

Kötülüğün sıradanlığı

Müzik Önerisi: The Good, The Bad and The Ugly –Ennio Morricone

İnsanlık tarihi boyunca kötülüğün dünyada yarattığı tahribatı düşünün…

Savaşlar, soykırım, şiddet, bencillik, terör, can yakma, haksızlık, ihmalkârlık…

Kötülük yapanların bencilce, cahilce, sadece kendi menfaatlerini düşünerek etraftakileri yok saymak gibi bir yapısı var.

Bir insan neden kötüdür? Kötülük doğuştan mıdır? Kötülük bile bile niye tercih edilir?

Alman Filozof ve Siyaset Bilimci Hannah Arendt “kötülüğün sıradanlığı” kavramı ile akıl almaz kötülükler işleyen insanların şeytan veya canavar değil de normal birer insan olduğunu savunur. Bu kavramla aynı ismi taşıyan kitabında Yahudi soykırımının mimarı olarak sunulan Adolf Eichmann duruşmasından yola çıkarak, bu kişinin psikopat, sadist bir canavardan ziyade korkutucu derecede sıradan ve hatta fazlasıyla sıkıcı bir insan olduğuna dikkat çeker. Eichmann iddianameye göre kasten, bilerek, isteyerek yaptıklarının suç unsuru olduğunu bile bile hareket etmişti. Gerekçeleri ise o asla bir pislik veya canavar değildi, emredileni yapmıştı.

Dönemin Almanya'sında Hitler'in sözü harfiyen uygulanır hale gelmişti. Artık yasa, Hitler'in söylediği şeydi. Örneğin, kendisine, "insanları öldürme” emri verildiğinde Eichmann, bunu hiç sorgulamadan kabul etmişti. Yargılandığı İsrail mahkemesindeki savunmasında ise kendisinin bir çarkın dişlisinden başka bir şey olmadığını, kendisinin özel olmadığını, bu görevi kendisi yerine getirmeseydi kolaylıkla başkalarının bu iş için ayarlanabileceğini söylemişti.

Aynı durum Hiroşima’ya atom bombasını atarak 100bin üzerinde kişinin ölümüne sebep olan Paul Tibbets de de görülmüştü. Emir kuluydu, emirler sorgusuz ve sualsiz uygulanmalıydı. Vicdan muhasebesi görevine karşıydı, insanlığa değil.

Düşünme ve muhakeme yetilerini kaybetmiş olmaları kötülüğü bir görev sorumluluğuna indirgemişti. Kötülük sıradanlaşmıştı.

Ama ne sıradanlık!

Bu kişilerin kötülüğü tercih etmiş olmaları Dünya tarihini değiştirmişti geriye dönüşü olmadan. Tarihteki dönüm noktalarının çoğu işte o dönemlerde yaşanan “ahlaki çöküşü” gözler önüne seriyordu aslında.

Hz. Adem'in oğullarından Habil ve Kabil'in hikayesi de iyilik ve kötülüğün yeryüzündeki ilk çarpışmasıdır. Kabil kendi özgür iradesi ile hırs, kıskançlık, kin, nefret duygularıyla Habil'i öldürmüştü. Bu cinayetle tüm güzelliklerden, iyi değerlerden uzaklaşmış ve yeryüzündeki ilk insan katlini gerçekleştirerek kendinden sonra binlerce, yüz binlerce Kabil'in türemesine sebep olmuştu. Kabil içindeki kötülüğü besleyip büyüttüğü için Habil’in hayatına son vermişti.

Kötülüğün sonu iyiliğin de sonsuzluğu muydu acaba Habil’ in ölümü?

İyiler sonunda hep kazanmıyor muydu kitaplarda, efsanelerde, masallarda?

Ölüm, ölümsüzleşmek miydi iyilik için?

Teknoloji çağında 21. Yüzyılda benzer bir yozlaşma benzer bir ahlaki çöküntü…

İyilik ölürken giderek uzaklaşıyor sanki bizden, ölümsüzleşmeden yok oluyor sanki.

Kötülükler ise hep ensemizde, ardı arkası kesilmeden yanı başımızda korkuyoruz zarar görmekten, yok olmaktan, hor görülmekten.

İnsanlığın sadece kendine hizmet etme çabası, ego savaşları, amaç için her aracın mubah sayılması kanımızı donduran vahşeti, şiddeti, haksızlığı, adaletsizliği de beraberinde getiriyor.

Kötülük, haksızlıkla yolsuzlukla iyiliğin sonsuzluğunda ve sessizliğinde büyüyor sanki.

Yaşanan onca kötülüğün insanlığa getirdiği “vicdansızlık”, “şuursuzluk” sonra da “düşüncesizlik” ne yazık ki!

Vicdanı olmayan fikri olmayan insanların sisteme itaatkârlığı, olan bitene sorgusuz sualsiz kabullenişleri de sıradan oluyor böylelikle.

Kuklalar sıradan, kötülükler olağan…

İyilik ebediyette, iyiler cennette…

Kalan azınlıktaki iyiler ise çoğul kötülüğü görev sayanlara ve kötülüğe ayak uyduranlara rağmen dünyayı daha yaşanabilir bir yer yapma çabasında…