GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Tayfun MARO
YAZARLAR
10 Ekim 2013 Perşembe

Türkiye’nin yüzyıllık geçmişi yeniden mi yazılıyor?

AKP iktidara geldiği 2002 yılını sanki milat ilan etmiş; 2002 yılından geriye doğru, kendi İslamcı ideolojisine uygun olarak yakın tarihte olanları farklı bir bakış açısından yorumluyor, adeta tarihi yeniden yazıyor.
İddiaları odur ki, 100 yıllık yanlışları düzeltiyorlar. Cumhuriyet sil baştan…
Düzeltme hareketi sonucu, doğaldır, Cumhuriyet’in resmi tarihi ile İslamcı tarih arasında gerilim hattı oluştu. Oluşan gerilim hattında ortaya çıkan kör bir kamplaşma şiddetini giderek artırıyor.
Bu gelişmelerin hemen yanı başında, Kürtler de kendi özel tarihleri üzerinden bir Türkiye tarihi dizayn ediyorlar.
Ülke, olağanüstü bir dönemden geçiyor. Yaşananlar öyle on yılda bir rastlanan bunalımlara benzemiyor; bir devleti yok etmenin, yeni bir devlet kurmanın koşulları var yaşadığımız bunalımda.
 
Yeryüzünde emperyal dönem son bulurken, bütün imparatorluklar gibi Osmanlı İmparatorluğu da sona erdi. Eski yapılar tarih sahnesinden çekildi, ulus devletler ortaya çıktı. Türkiye de ulus devletler arasındaki yerini aldı.
Doksan yılın ardından, binyılın başında, gerek Kürtler gerekse İslamcılar tarafından ulusal mutabakat tartışmaya açıldı. Kürtler ve İslamcılar ulusal mutabakattan çekildiklerini de facto ifade etmeye başladılar. Ve bu durum bir paradigma çökmesi olarak tanımlandı.
 
Şimdi Türkiye bu üç parçalı yapısıyla yola nasıl devam edeceğini tartışıyor. İslamcılar ve Kürtler kendi tarihlerini yazarak kurucu kimliklerini oluşturmaya çalışıyorlar. Türkler ise savunmada.
Üniter Devlet, İslam Devleti, Federal Devlet. Üç devlet modeli, iki millet, bir ümmet. 1923’te bu yapıdan bir ulus devlet çıkmıştı; bugün ne çıkar, göreceğiz.
 
Burjuvazi, Cumhuriyet’in laiklik ilkesinden ve üniter devletten taviz vermeyen Türkleri ikna edecek siyasal parti olarak CHP’yi görmektedir.
Deniz Baykal’ın tasfiyesiyle başlayan bu süreç başarılı olur mu? Bu, büyük ölçüde Ulusalcı ve Yenilikçi kanatların nasıl politika yapacağına bağlı.
CHP’de oluşan Yenilikçi kanat hareketi başarılı olamazsa, CHP, Türk milliyetçilerinin partisi olarak MHP ile rekabet içinde yoluna devam eder.
 
Türkiye, kamusal alanda sıkıntılı bir değişim süreci yaşıyor. Yeni bir toplumsal mutabakat kaçınılmaz. Ne ki mutabakatın adresi giderek belirsizleşiyor. Kürtler ve İslamcılar, Türk milliyetinin kültürel bir kimlik olarak birleştirici rolünü artık benimsemiyor. Üniter devlet yanlıları, Kürtlerin ve İslamcıların talepleri karşısında sadece direniyorlar; çözüm üretmek yerine 90 yıllık mutabakatı yeniden dayatıyorlar.
Kemalist sübjektivizm, salt kendi doğruları üzerine kurulu, tek parti dönemini anımsatan otoriter tutum içinde, geçen yüzyılın Türkiye’si hayaliyle yaşıyor.
 
Aslında dayatmacı siyaset dört bir tarafımızı kuşatmış durumda; belki Kürtler uzlaşmaya biraz daha yakın duruyorlar ama üç ana akımın da temelde ülke için iyi şeyler ortaya koyacak yaklaşımlardan uzak olduğunu görmek gerek.
Ülkeyi gerilim hattından almak istiyorsak, öncelikle kavga dilini terk etmek gerekiyor. Barışın dilini oluşturmak ise, her şeyden önce hepimizin bunu istemesine bağlıdır.
Ya kavga edeceğiz, ya da barış içinde yaşayacağız. Arzumuz nedir?