GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Tayfun MARO
YAZARLAR
23 Eylül 2013 Pazartesi

Sınıf mücadelesinden halk mücadelesine…

1789 Fransız İhtilali, bir dünya sistemi olarak kapitalizmin halk karşısında aldığı en büyük yenilgidir.
Bu ihtilal, dünyanın Efendilerine, halkı hesaba katmadan dünyayı yönetemeyeceklerini öğretti.
Bununla beraber, halkın etkili bir toplumsal güç olmasından rahatsızlık duyan kapitalistler, bu gücü etkisizleştirmekten de hiç geri durmadılar.
Batı burjuvazisi, “mümkün olanın en iyisi” olarak tanımladığı demokrasinin kendisine tanıdığı olanakları daha ziyade bu amaçla kullanıyor.
 
Sınırsız sermaye birikimi olgusunun önünde engel görmek istemeyen kapitalistler, demokratik yönetim biçimlerinde halka katlanmanın yanı sıra toplumsal muhalefeti etkisizleştirmenin koşullarını da oluşturdular.
Bu nedenle, kapitalistler, demokrasilere halk lehine getirilen katılımcılık, çoğulculuk gibi ilkeleri benimser görünmekle birlikte, gereğini yapmaktan özenle geri duruyorlar.
Küreselleşen kapitalist sistem, son kırk yılda, demokratik yollardan, halkın 1789’dan beri elde ettiği kazanımların önemli bir kısmını geri aldı.
 
Demokrasilerde örgütsüz toplumun sürekli kaybedeceğinin farkında olan burjuvazi, halkı tam burada kıstırdı. Halk kendi siyasal örgütlerine sahip değil. Sivil toplum örgütleri, sendikalar, meslek odaları büyük ölçüde etkisizleştirilmiş durumda.
Geçen yüzyılın sonundan itibaren toplumda cemaatleşme eğilimlerinin güçlenmesi sonucu, halk, örgütlü toplum fikrinden iyice uzaklaştı.
İşçi sınıfı, kapitalizme karşı toplumsal mücadelenin öncü gücüydü. Ne ki bu yüzyılda işçi sınıfının kendisi için sınıf olamadığı görüldü.
Beklentilerini karşılamaktan uzak kalan işçi sınıfı mücadelesine inanmayan halk, teslimiyeti seçti.
Marks’ın öngördüğü sınıf mücadelesinde, geçen yüzyılda, burjuvazi bir kere daha mücadeleyi kazandı ve ayakta kalan tek devrimci sınıf olarak varlığını sürdürmeyi başardı.
Üretim araçlarının mülkiyetine sahip olan burjuvazi, üretim zincirinde emeğin payını teknolojik devrim sonucu büyük ölçüde düşürdü. Robot üretim, artı-değeri üreten gücü muğlâklaştırdı.
İşçi sınıfının, bırakın iktidar olmayı, greve çıkacak gücü bile kalmadı.
Tam da kapitalistlerin yeryüzü egemenliğini ilan etmelerinin önündeki bütün engellerin ortadan kalktığını düşünmeye başlamıştık.
İşte tam burada, yeniden “halklaşmaya” başlayan milletlerin ayağa kalktığına tanık oluyoruz.
 
Sınıf mücadelesinden umudunu kesen yoksullar, mazlumlar, eğitimli orta sınıf, köylüler ve gençlik yeniden “halklaşarak” sosyal mücadeleler tarihine geçecek bir mücadeleyi başlattılar.
Gönüllü Köleler, Efendilere bir kere daha baş kaldırıyor.
Küreselleşen kapitalizm, yeryüzü ölçeğinde antikapitalist bir karşı duruş ile karşı karşıya; ve bu karşı duruş, halkın direniş hareketlerinde vücut buluyor.
Halkın talepleri çok yalın; yatay toplum, domestik devlet, demokrasi, insan hakları, özgürlükler ve dünya nimetlerinden payına düşene sahip olmak.
Halklar iktidarlara kısaca şunu söylüyor; “Vaatlerini yerine getir!”
 
Taksim’de Gezi eylemleriyle ortaya çıkan ve hızla ülkeye yayılan Direniş Hareketine gelince, onun da bir halk hareketi olduğunu söylemek gerekir.
Ülkede hızla yayılmasına karşın, Direniş Hareketinin siyasal partisi ve lideri yoktur; çünkü öngörülemez şekilde gelişmiştir.
Mevcut siyasal partilerde bu hareketin karşılığı olduğunu söylemek çok güç; Olan biteni okumak ve söylemek için yeni bir dil kurmak gerekiyor.
Yani siyasetin alacağı daha çok yol var. Ve bilinmeli ki bundan böyle hiçbir şey eskisi gibi olmayacak.
 
1789’dan sonra, 224 yılın ardından halklar yeniden ayağa kalkıyor ve tarih sahnesindeki yerini alıyor. Bir kere daha Dünyanın Efendileri ile Muktedir Köleler arasında bir hesaplaşma olacak.
Bu bin yılda, sosyal mücadeleler tarihine muhtemelen şöyle bir dipnot düşülecek: “Halklar hiç bu kadar güzel direnmemişti…”