GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Tayfun MARO
YAZARLAR
20 Eylül 2013 Cuma

Ateistlere cennetin yolları…

La Repubblica gazetesinin yazarlarından Eugenio Scalfari’nin sorularını yanıtladığı mektubunda Papa Francis günahı şu sözlerle tanımlamış;
“Günah tanrıya inanmamak değil, vicdanına aykırı hareket etmektir.”
Papa’ya yöneltilen soru şu; “Hıristiyanların Tanrısı inançsızları affeder mi?”
Papa da yanıtlamış; “Kendisine pişmanlık ve samimiyetle yönelen kişi için tanrının bağışlayıcılığının sınırı yoktur. İnançsızların yapması gereken vicdanlarının sesini dinlemektir.”
 
Gerçi Papa II. Jean Paul de zamanında benzer bir açıklamada bulunmuş: “Tanrı katına, hayatın acılarına sevgiyle katlananlar, yüreği saf olanlar, adalet yolunu seçenler, yeryüzünün adilleri çıkacak.” Demiş.
Bizim din adamlarımız ise,” cennete kimin girip giremeyeceğine Papa değil, Allah karar verir” diyerek konuyu kapatmışlar.
Çünkü Kuran hükümlerine göre bir Ateistin ya da Allah’a ortak koşanın cennette yeri yok; Ateistlerin sürekli olarak cehennemde kalacağını belirten ayetler var. İslam dinine göre cennet Allah’ın ikram yeri…
 
Hıristiyan batı ile Müslüman doğu arasında bir tür gerilim hattı oluşturan anlayışın temelinde şöyle bir paradoksal durum var;
Batı düşüncesi soru sormaktan hiç vazgeçmiyor. İslamcı düşünce ise Kuran’da verilmiş yanıtlarla yetiniyor.
Bir Müslümana göre evrene ve insana dair bütün cevaplar Kuran’da verilmiştir. Sorulacak soru yoktur.
Batı düşüncesini oluşturan toplumlarda ise durum hayli farklıdır; evrene ve insana dair soru sormaya, bundan en az üç bin yıl önce başlamışlar. Felsefe yaparak düşünmeyi böylece öğrenmişler.
Üç büyük din aynı topraklarda doğmuştur. Bu üç büyük dinin mensupları, Ortadoğu, Doğu Akdeniz ve Anadolu’da birlikte yaşamışlardır. Ne ki Hıristiyanlar soru soruyor, Müslümanlar soru sormuyor.
Batı’nın başkaldıran insanının dünyayı değiştirme iddiası karşısında, Doğu’nun her şeyi olduğu gibi kabul eden munis, itaatkâr insanı…
 
Bu yol ayrımı İslamiyetin ve Hıristiyanlığın ortaya çıkışından daha eskiye dayanıyor. Antik Çağ, hatta öncesinde “neden” ve “nasıl” gibi düşünce tarihini başlatan sorular sorulmaya başlamış. Hz. Musa ve Hz. İsa ardılları da bu soruları sormaktan vazgeçmemişler; öyle ki Orta Çağın ardından Reform ve Rönesans hareketlerini başlatabilmişler. Üstelik Antik çağ düşüncesinin kaynaklarının önemli bir kısmına islam kaynaklarından ulaşmışlar.
Hal böyle iken, İslamcı düşünce, bilimi cami avlusuna kapatarak din ile bilim çatışmasının, dolayısıyla da toplumsal gelişmenin önüne geçmiş.
 
Bugün Hıristiyanlar Ateistlerin cennete gidebileceğini, bunun bir vicdan meselesini olduğunu söyleyebiliyorlarsa, özgür düşüncenin önündeki barikatları yıkmaktan korkmadıkları içindir.
Müslümanlar ise insanın değerini hiç dikkate almadan Ateistlerin cehennemlik olduklarını söylemeyi sürdürüyorlarsa, özgür düşünceden korktukları içindir.
 
Hiç kuşku yok ki bir Ateistin cennete veya cehenneme gitmek umurunda değildir. Burada kayda değer olan, hümanist bir bakış açısıyla insanın değerini öne çıkaran Papa’nın dogmatik düşünceden kafasını kaldırıp insana bakabilmesidir.
İnsanın değerini yok sayan ve din dogmalarını mıh gibi hayatımıza çakmayı marifet bilen din adamlarının söylediklerine bakarak bir insanın özgürlüğün bilincine varması ihtimal dışıdır.
 
Varlık ile Hiçlik arasında sıkışıp kalan insan elbet de soru soracak ve alamadığı yanıtların peşinden koşacaktır. Hiçbir kutsal kitap bunu sürgit engelleyemedi. Bilim böylece doğdu, uygarlık böylece kuruldu.
 
Yeryüzündeki en büyük günah vicdan yitimiyle ortay çıkmıştır. Bu binyılın en önemli sorunu, yitik vicdanların yarattığı yeryüzü cehenneminde insanın başına gelenlerdir.
Papa Francis, “günahın vicdana aykırı hareket etmek” olduğunu söylerken Ateistleri değil ama Hıristiyanları onurlandırdı.
Darısı Müslümanların başına…