GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Tayfun MARO
YAZARLAR
30 Eylül 2013 Pazartesi

Durmak yok, yola devam!..

Bu yazıyı yazmak için “Demokratikleşme Paketi”nin açıklanmasını beklemedim. Çünkü Erdoğan yönetiminin ne yaptığından ziyade neden yaptığı üzerinde durmak gerektiğini düşünüyorum.
 
Kanımca olan bitene dair asıl sorulması gereken soru şudur;
Başbakan Erdoğan bu defa da düştüğü yerden doğrulup; “Durmak yok, yola devam” diyebilecek mi?
“Demokratikleşme Paketi”nden ucun ucun sızan bilgilere bakılırsa; yola devam etmesine izin verilmesi ihtimaldir.
Uluslararası sistemin isteklerini bir kere daha yerine getirmek üzere hazırlanan “Demokratikleşme Paketi” açıklandığında, Erdoğan’ın yola devam etmek için gereken tavizleri verdiğini göreceğiz. Çünkü Erdoğan’ı, kolunu büküp duvara yasladılar.
Ancak verdiği tavizler güven tazelemeye yetecek mi, orası meçhul…
 
Mesele şu ki, Erdoğan bunu hep yapıyor; Kim bilir kaçıncı defadır sistemle kavga ediyormuş gibi yaptıktan sonra, dünyanın Efendilerine, istediklerini paket paket veriyor.
Uluslararası sistem bu oyundan memnun; “Tavşana kaç, tazıya tut!” meselesi.
“One minute” vakası asla unutulmamalı. O “bir dakika” için ülkenin nelerden vazgeçtiği, günü geldiğinde elbet de açıklanacak.
 
Erdoğan, “Büyük Doğu” ütopyasının ardından koşabilir, “dünya lideriyim” diyebilir, İsrail’e meydan okuyabilir, savaş çığırtkanlığı yapabilir, halkını baskıyla sindirebilir; yeter ki Batı’nın dizayn ettiği dünya düzeni içinde kendisine verilen rolün gereğini yerine getirsin.
Önümüzdeki haftalarda Kapitalist sistemin rüzgârını arkasına almış bir Erdoğan fotoğrafı kimseyi şaşırtmasın. %50’lik destek anketleri ha keza…
Çünkü bu filmi ilk defa izlemiyoruz.
 
Ortadoğu ve Doğu Akdeniz’de siyasal coğrafya yeniden oluşturuluyor. Küreselleşme sürecinde yeni iş bölümünün dayattığı yeni sınırlar, yeni milliyetler, yeni devletler oluşum halinde. Ulusçuluk ideolojisi geriletiliyor. Yerine ne geleceği ise bir sorun olarak önümüzde duruyor. Kişinin konuştuğu dil ve milliyet bağlamında devlet ve aidiyet ilişkisi sorgulanıyor.
 
Bugünün dünyasında, sebep sonuç ilişkisine dayalı determinist yönetim anlayışı artık iş görmüyor; yerini, süreçleri yönetmeye dayalı yönetim anlayışına bıraktı. Bu nedenle muhalefet zaman zaman olan biteni anlamakta veya anlatmakta zorlanıyor; çünkü sistemle aynı dili konuşmuyor.
Retler ve kabuller üzerine kurulu siyaset deterministtir. Bilişim toplumu ise, toplumsal ilişkileri bir süreç olarak algılıyor ve bu süreci yönetmeye dayalı siyaseti öngörüyor.
 
Cumhuriyet değerlerine sahip çıkan muhalefet işte tam burada açmaza düşüyor; retler ve kabullere dayalı siyaset biçiminden taviz vermediği gibi yeni siyaset dilini ve yöntemini de kullanmıyor.
Oysa dünya artık o bildiğimiz dünya değil. Uluslararası sistemin öngördüğü dünya sistemine karşı çıkarken, durağan durumları değil, dinamik süreçleri konuşmak gerekiyor. Yani siyaset yapma biçimini değiştirmek, yeni bir dil kurmak ve her şeyi yeniden söylemek gerekiyor.
Pozisyon alarak direnmek, statükoyu korumak dışında bir avantaj sağlamıyor. Değişimin kaçınılmaz olduğu dünyamızda toplum dinamiklerinin ve değişkenlerinin nasıl hareket ettiği, değişim süreçlerinin nasıl yönetileceği, siyasetin asıl meselesi olmalı.
Aksi halde Erdoğan düşe kalka yoluna devam edecek. Ama Türkiye düştüğü yerden kalkabilir mi, orası çok karışık.