GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Tayfun MARO
YAZARLAR
27 Eylül 2013 Cuma

Büyük Doğu’yu yeniden inşa etmek…

Başbakan Erdoğan, Necip Fazıl Kısakürek’ten çok etkilendiğini hiç saklamadı. Aksine duygu ve düşüncelerini her zaman yüksek sesle dile getirdi.
Şimdi bir adım daha attı. Bu adım önce tartışılacak, sonra da Erdoğan yeni bir adım daha atıncaya kadar unutulacak.
 
Bahse konu kişi, İslamcı düşüncenin ideologlarından ve aynı zamanda politik aktivist bir şairdir. Büyük Doğu düşüncesinde sergilediği demokrasi karşıtlığı, anti-semitizm, azınlık düşmanlığı ve militarizmle bütünleşmiştir.
Şairin savunduğu Büyük Doğu düşüncesinin Erdoğan’a ilham verdiği biliniyor.
Nitekim 76 milyonun hep birlikte Büyük Doğu’yu inşa edeceğini söyledi.
 
Büyük Doğu ideolojisi nedir?
Bu ideolojiyi, Büyük Doğu düşünce sistemi ve bu sisteme dayalı “Başyücelik Devleti” olarak anlamak mümkün. Devletin başındaki kişi de “Başyüce”dir.
Kısakürek’in yaptığı tanıma göre, Başyüce, milletini tek şahıs içinde yekûnlaştıran baş örnektir.
Başyüce, mükemmellerin mükemmeli olarak toplumun adeta kendisidir.
Bu koşullarda, “Devlet, ben’im!” demesinde de bir sakınca olmamalı.
Sonuç olarak, Başyücelik Devleti’nde öngörülen yönetim biçimi, bir seçkinler yönetimi olup, büyük ölçüde Platon’un ‘Devlet’inden esinlenilmiştir; Buna, “faşist bir ütopya” demek de mümkün.
 
Başkanlık sistemiyle murat edilenin aslında Başyücelik Devleti’ne giden yolları açmak olduğunu düşündürecek talimat, Erdoğan tarafından 76 milyona verilmiş bulunuyor. Bu talimat yeni bir toplumsal yarılmanın habercisidir.
İktidar yandaşlığını yalakalık düzeyinde sürdüren basın durumun vahametini görmezden gelmek için bin dereden su getiriyor. Erdoğan’ın sözlerinin etkisini, Necip Fazıl’ın iki şiirine duyduğu hayranlıkla sınırlıyorlar.
Bu tutumları öyle zannediyorum ki Erdoğan’ı da kızdırıyordur. Herhalde içinden şöyle geçiriyordur; “Ben ne diyorum, onlar ne anlıyor!”
 
Erdoğan almış başını gidiyor. Ona altın tepside sunulan iktidarın ve devletin gücünü çok benimsedi. Muktedir olmanın bütün olanaklarını belli ki sonuna kadar kullanarak bu dünyada derin bir iz bırakmayı kafasına koymuş.
Dünya tarihi böyle düşünen ve davranan insanların derin izleriyle dolu.
Ne ki o izlerin derinliklerinde kan ve gözyaşından başka bir şey yok.
 
Geçen yüzyılın başında dünya faşizme geçit veriyordu. Ama Atatürk’ün yolu oradan geçmedi. Dünya savaşıyla yeryüzü cehenneme dönmüşken ve ikincisinin ayak sesleri duyulurken, Cumhuriyet’i kuranlar halkın iradesini Meclis’e taşımak için mücadele ediyorlardı. Aksi halde Demokrat Parti iktidara gelemezdi.
Oysa bu yüzyılın başında, tam yüz yıl sonra, faşist bir ütopyanın peşinden gidenler, Cumhuriyet ile hesaplaşıyor. Türkiye için büyük talihsizlik.
Cumhuriyet’in bir restorasyona ihtiyacı olabilir. Cumhuriyet’in kuruluş ilkelerini gözden geçirmek gerekebilir. Fakat bunu yapmak için Cumhuriyet’i yıkmak gerekmiyor. Demokrasinin koşullarını geliştirmek yeterli.
 
Bu devlet geçen yüzyılda da ceberuttu, ama bu yüzyılda daha da ceberut.
Erdoğan, ona inananlar için tam bir hayal kırıklığı olacak.