GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Tayfun MARO
YAZARLAR
23 Mart 2011 Çarşamba

Trajedi bitti, facia verelim...

İnsanlığın en büyük trajedisi henüz yazılmadı. Bu yüzyıl, yitik vicdanlarımızın ateşe attığı hayatlarımızın büyük trajedisinin yazılacağı yüzyıldır. “Trajedi bitti” diyenler yanılıyor.
 
Dersane parasını ödeyemeyen annesi hapis cezası alınca intihar eden öğrencinin dramı, insanlığa bir şey anlatıyor olmalıydı. Sıradan bir vaka gibi unutuldu gitti, bu olay.  Yavrusunu besleyemediği için intihar eden anne ha keza…
 
Açlıktan neredeyse kemikleri derisinden fırlamış, iri kara gözleriyle fotoğraf karesinden bakan Afrikalı çocukların fotoğraflarına sanat eseri muamelesi yapan insanlık aleminin vicdanı, bu fotoğraflarla teselli oluyor…
Çocuklar aç! Gel gör ki, acıkan çocuğun karnını doyuracak insan kalmamış…
 
Komşumuz Irak ABD tarafından işgal edildiğinde, ABD’ni yeni komşu olarak benimsemeyi ahlaki bir sorun olarak görmedik. Yanı başımızda öldürülen komşularımız için kılımız kıpırdamadı.
Afganistan’da her türlü insan hakları ihlali yaşanırken de sesimiz çıkmıyor.
Yugoslavya bölünürken, 250.000 Boşnak burnumuzun dibinde öldürüldü.
 
Batılı koalisyon şimdi de Libya’yı havadan vuruyor. Onu da seyrediyoruz. Her gün, hava raporu sunar gibi, ölü ve yaralı sayısı bildiriliyor. Neyse ki, petrol fiyatları yükselmiyormuş…
 
Bu denli trajik olaylar yaşatan sistemi sorgulamayan insanlık, Japonya’da yaşanan büyük felaketi ancak borsa ve ekonomik zarar boyutunda algılayabiliyor.
Yaşanmakta olan bu faciada ölen insanlardan sadece sayı olarak söz ediliyor. Ölü sayısı iki bin mi, on bin mi, elli bin mi? Bahis oynar gibi…
Çok şükür, borsalarda korkulan düşüş olmamış… Ama ekonomi ağır yara almış…
 
Gerçek yürüyor; borsalarda alınıp satılan kağıtlar ve ekonomik göstergeler insan hayatından daha önemli…
Nasır tutmuş yüreklerimiz ve suskun vicdanlarımızla öylesine bakıyoruz ekranlara… Hayatlarımıza biçilen ‘değeri yoktur hükmünde’ değerin belgesini, dizi izler gibi izliyoruz. 
 
Suskun vicdanlarımız, yüzyılın trajedisini hazırlıyor: Kendi varlık nedenine meydan okuyan insanın trajik sonu…
Türünü yok etmeye kararlı insanlık durumları… Sokak ve sahnenin aynılaştığı, yaşamın teatral niteliğinin yaşamın bizzat kendisi olduğu, yeni tragedya… “Yeryüzüne Veda” adlı tek perdelik son oyun…
 
Dünyanın sonunu hızlandıran, her şeyi tüketerek ilerleyen gelişmeci ve ilerlemeci anlayışa, anti otoriter, hatta bir ölçüde anarşist argümanlarla karşı çıkanları naif bulanlara sormak istiyorum: Vicdanlarımızla vedalaşmak ya da naif kalmak.. Hangisi?
Siz sormadan ben söyleyeyim. Bunun ortası yok. Mesetto (orta yol) kayboldu. Vicdanlarımıza giden yol naif olmaktan geçiyor. Ya başa döneceğiz, ya da uygarlık ateşinde yanacağız.
 
Yaşamakta olduğumuz hayat, tam bir sürükleniş halidir. “Varlık” ile “Hiçlik” arasında, “Facia”dan kaçış ile “Facia”ya koşuş arasında, “Rastlantı” ile “Tanrısal tasarım” arasında, gerilip kalan insanlığın trajedisidir bu.