GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Gönül Soyoğul
YAZARLAR
18 Şubat 2013 Pazartesi

Sıtkı Şükürer, Körfez konusunda haklıymış…

Dün internet, bugün de yazılı basında renk renk fotoğraflarla bezenmiş haberlerden öğreniyoruz ki;
Deniz yıldızları geri dönmüşler.
Deniz tavşanları, deniz çayırları, deniz şakayıkları, solucanlar, süngerler, mercanlar, deniz atları da…
Ne zaman balıklardan konuşsak, büyüklerimizin anlata anlata bitiremedikleri, derin bir iç çekişiyle noktaladıkları “ah o kefaller, barbunlar, karagözler, kupezler” de…
Onlar da göç etmeye başlamışlar eski yurtlarına… Bir zamanlar nefes alamadıkları için terki diyar ettikleri, tanıdık/bildik sularına…


Dokuz Eylül Üniversitesi tarafından gerçekleştirilen “Büyük Kanal Projesi’nin İzmir Körfezi Denizel Ortamında Fiziksel, Kimyasal, Biyolojik ve Mikrobiyolojik Etki ve Sonuçlarının İzlenmesi” başlıklı çalışma kapsamında hazırlanan 2012 raporunda, Körfez’in su kalitesinde büyük bir iyileşme yaşandığı ve buna bağlı olarak da denizdeki biyolojik çeşitliliğin ve popülasyonun giderek arttığı açıklaması yer alıyor gazetelerde.
Urla İskele, Narlıdere Güneybatı Atık Su Arıtma Tesisi, İnciraltı Sahilevleri, Konak ve Bostanlı iskeleleri olmak üzere beş ayrı bölgede dört mevsim çekilen su altı fotoğraflarında, bol oksijenli sularda yaşayabilen deniz atları ve deniz çayırları, temiz suları yaşam alanı olarak seçen deniz yıldızları, deniz şakayıkları ve deniz tavşanları ile temiz sularda yaşayan ve Türkiye’de sadece Urla’da görülen taş mercanlarının fotoğrafları süslüyor haberleri.
Körfezi terk eden canlıların, biyolojik atık su arıtma tesislerinin devreye alınmasıyla başlayan iyileşme sürecinin sonucu olarak geri döndüklerini, göç ettiklerini müjdeliyor bilim adamları.
İçim açılıyor…
Sokakları denize açılmayan bir yerde uzun süre yaşayamayacağını düşünen biri olarak, uzun süre sonra bir haberle yüzüm gülüyor.
Aklıma, bir süre önce sevgili Sıtkı Şükürer’le yaptığımız sohbetteki sözler geliyor. (Röportajlar bölümünde görebileceğiniz) O sohbette diyor ki sevgili Şükürer,
 “Biz hep konuşuyoruz, ‘İzmir nasıl bir cazibe kenti olacak vs’ diye… Belki de en kritik nokta Körfez… Bir biçimde, anlaşılmaz sebeplerle 1960’lı yıllardan itibaren dünyanın en büyük kanalizasyon çukuruna bakar haldeyiz… Bunun, kentin moralitesini müthiş etkilediğini düşünüyorum. Yani hepimizin İzmir’e dair son derece olumsuz söylemlerde bulunmasıyla, bu kanalizasyon çukuruna bakıyor olmanın net bir ilişkisi vardır diye düşünüyorum. Bereket versin ki, Özfatura-Piriştina dönemleri ve şimdiki Sayın Başkan’ın döneminde bu program öne alındı. Dolayısıyla tertemiz, berrak bir Körfez’in olduğu, marinaların oluştuğu, plajlarla çevrili bir Körfez… Tüm bunlar hayata geçirilmeye çalışıyor ve bu kent yabancılar için tıpkı bir Barcelona gibi enteresan bir hale geliyor…”
50 yıldır kanalizasyon çukuruna bakıyor olmamız, denizin dibinde olup da denize giremiyor, dibini göremiyor, balığını yiyemiyor, iyot kokusunu içimize çekemiyor olmamızın moralimiz üzerinde etkili olduğunu söyleyen Sıtkı Şükürer’in sözlerini o gün de kayda değer bulmuştum ama…
Şimdi birbirinden renkli deniz hayvanlarının/bitkilerinin fotoğraflarını incelerken yüzüme yayılan gülümsemeye, içimde yeşeren umuda az/biraz şaşarak bakıyorum da… ‘Vay canına, Körfezde doğal dengenin yeniden oluşmaya başlaması bizim de kent olarak dengemizi bulmamıza önayak olacak demek ki…’ demekten kendimi alamıyorum.
Bir de Körfez’de yüzdüğümüzü düşünsenize…
Evden sırt çantasına bir mayo, bir terlik, bir havlu atıp 50 yıl önce olduğu gibi Yalı sahilinden denize girdiğimizi hayal etsenize…
 
Çok değil 10 yıl önce bu sözlerle ‘anlat anlat, çok heyecanlı oluyor’ diye dalgasını geçen pek çok kişi gibi ben de..
Bu hayalin peşinde koşmuş, seçmen gözünde ‘ölü yatırım’ olan bu düşe trilyonlar akıtmış Burhan Özfatura’ya, -ruhu şad olsun- Ahmet Piriştina’ya ve inatla/ısrarla kentin her tarafına ileri biyolojik arıtma tesisleri yapan/yapmaya devam eden Aziz Kocaoğlu’na haklarını teslim etmemiz gerektiğini düşünüyorum.
Bir de… Olumlu, kavgasız, müjdeli, umut veren haberlere ne kadar hasret olduğumuzu…