GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Gönül Soyoğul
YAZARLAR
30 Ocak 2013 Çarşamba

Eskişehir’den ‘avluda kuş sesleri’ne…

‘Eş durumu’ndan, zaman zaman gittiğim kenttir Eskişehir.
Bazen her yıl, bazen iki yılda bir ama 30 yıldır düzenli.
O yüzden, Eskişehir’in bugününe hayran olanlardan daha hayranımdır kente.
O kenti yeniden yaratan, Anadolu’nun sıradan/vasat kentini minyatür bir Avrupa şehrine dönüştüren, çamur gibi akan/çevresi mezbelelik Porsuk’u, çevresine hayat veren bir nehir yapan Başkan Yılmaz Büyükerşen’e.
 
Kentin estetiği değişirken, o estetiğin ve zarafetin, insanları da nasıl etkileyip güler yüzlerin artışına tanıklık etmiş biri olarak işte…
Eskişehir Belediyesi’ne yapılan operasyona takıldım dünden bu yana.
İzmir’deki operasyonda canı yanmış insanların mağduriyetlerine benzemeyeceğini umsam da, operasyondaki kimi benzerliklere ‘biz bu filmi görmüştük’ tadında gülümsedim yine de.
Avrupa Yatırım Bankası kredisi ile yapılan Porsuk, Masal Şatosu ve (içinde plaj olan) Kentpark ihaleleriyle ilgili yolsuzluk iddiaları üzerine yapılan operasyonda, 24 kişinin yine alacakaranlıkta evlerinin basılarak gözaltına alınması…
Bakanlık müfettişleri ve Sayıştay denetçilerinin üç projede de herhangi bir usulsüzlük saptamadıklarına dair raporlarına rağmen, bu kez Eskişehir Başsavcılığı’nın harekete geçip bilirkişiler vasıtasıyla ‘usulsüzlük’ raporu elde edilmesi…
O bilirkişilerin raporları doğrultusunda operasyonu yapan polisin proje kapsamında ‘ekilen çimleri, dikilen direkleri, köprü korkuluklarını santim santim ölçmesi…’
 İzmir Büyükşehir Belediyesi davasındaki absürtlükleri bilenlere, söz gelimi İZSU’ya ait boruların toprağa kaç santim derinlikte gömüldüğünü ölçüp biçmiş, bu şekilde kamu zararı oluşup oluşmadığına bilimsel bakış(!) atmış bilirkişileri görmüşlere de hiç yabancı gelmedi ve şaşırtmadı kuşkusuz.  
Eskişehir Belediyesi avukatlarından Cemal Okan Yüksel’in dediği gibi, “artık şaşırma refleksimizi kaybettik” çünkü.
Bir gün maazallah mesela Melih Gökçek’in Belediyesi, ya da hepsi ak kaşıktan çıkma herhangi bir Ak Partili belediye sabaha karşı bir polis operasyonu ile basılır, bürokratları/personeli derdest Emniyet sorgusuna götürülür, tünellerin/al geçitlerin/üst geçitlerin uzunlukları ölçülür, dikilen laleler/bitkiler vs. sayılırsa, kaybettiğimiz refleks yerine gelir herhalde…
Muhalif belediyelerin basılmasına, muhalif olanların ihbar mektupları, dijital veriler/dosyalarla gözaltına alınıp sorgulanmasına, nefes alıp verişimizin dahi dinlenmesine, uzun tutukluluklara, uzun tutukluluklarının tahliyesine sevinmeye, mahkemelerden beraat yerine tahliye beklemeye alıştırıldık sonuçta.
Yargılananların suçlu olduğunu kanıtlamanın iddia makamının işi değil de suçsuzluklarını kanıtlamak zorunda kalanların işi olduğunu öğrendik.
İtibarsızlaştırma çabalarının seçim kazandırıp kazanmayacağını ise…
Bir yıl sonra yapılacak yerel seçimlerde öğreniriz artık…
 
BİR KUPLE DE ŞİİR…
 
İsveçli psikanalist Jung, “Başımıza gelen her kötü şey, her acı aslında bizim Tanrımızdır” diyor.
Gözaltı/tutuklamalarla hayatları karartılanları da kapsar mı bu ‘iyimser’ bakış bilemem ama başına gelen kötü şeyden ‘insanın içine hüzün ve sıcaklık yayan’ bir şiir kitabı çıkaran Halim Yazıcı, bana bu Jung sözünü anımsattı.
İzmir Büyükşehir Belediyesi’ne Kasım 2011’de yapılan ikinci operasyonda tutuklanıp 226 gün Buca Cezaevi’nde mahpusluk yaşayan şair Yazıcı, “İzmir Buca Cezaevi’nin tecrit koğuşunda ve diğer koğuşlarında, ranzalarında, avlularında, Maltalarında, kelepçe ve sessizliğin pembe soğuk demirlerinin eşliğinde” yazdığı ‘avluda kuş sesleri’ni, 2 Şubat Cumartesi günü Yakın Kitapevi’nde saat13.00-15.00 arasında gerçekleştirilecek tanıtımda imzalayacak.
 
İzmir Büyükşehir Belediyesi Çete davasında ilk açılışı ‘Çete’ kitabıyla Aziz Kocaoğlu yapmıştı.
Aynı davada yargılanan Halim Yazıcı’nın, ‘avluda kuş sesleri’ kitabı da bu davanın ilk şiir kitabı.
Cezaevindeyken kitap yazmaya başladığını verdiği röportajlarda dile getiren Genel Sekreter Pervin Şenel Genç’in kitabı, bakalım ne zaman piyasada olacak.
Bir de… Sıkı bir entelektüel ama en önemlisi iyi bir kalbe ve sıkı bir kaleme sahip olan sevgili Ali Sabuktay’ın ‘633 günlük esaret’te aldığı notların nasıl bir kitaba dönüşeceğini de sabırsızlıkla/merakla beklemekteyim.
 
Yaşanan acılarla tarihe düşen notlar belli ki artacak; bizim payımıza düşen de ‘okuyarak sahip çıkmak’ deyip yazıyı buruk bir tatla; şair Halim Yazıcı’nın ‘avluda kuş sesleri’ kitabından seçtiğim ‘orkestra’ başlıklı bir şiirle noktalayalım
 
“Otuz üç devirli
bir plakta yaşıyorum
 
davulda
matlada kapılar
 
nefesli çalgılarda
alnımızda duvarlar
 
klavyede
demir parmaklıklar
 
bas gitarda
voltada fareler
 
vokalde
çığlık çığlığa serçeler
 
otuz üç adımlık
bir avluda yaşıyorum
 
plak dönüyor
anılar
 
özgürlük partisine
davetlisiniz
 
kadehlere
aşkınızı dökersiniz
 
kanınıza karışsın diye
otuz üç kere
caz yerine.