GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Gönül Soyoğul
YAZARLAR
17 Ocak 2013 Perşembe

Kocaoğlu-Denizli arasındaki çete…

Ne Seferihisar jeotermal çıkışı, ne 60 yaş kartı, ne işe alınacak itfaiyeciler, ne körfeze alınacak gemiler, ne o, ne bu… Şu:
İzmir Büyükşehir Belediyesi’ne yapılan operasyon, 100’ü Büyükşehir bürokratı/personeli olmak üzere 130 kişinin ‘çete yöneticisi/üyesi’ sıfatlarıyla sanık sandalyesine oturtulması ve (397 yılı Aziz Kocaoğlu’nun payına) bu 130 kişinin toplamı bini geçen yılla yargılanması.
Başkan Aziz Kocaoğlu’nun ‘bam teli’ burasıdır ve AKP İzmir Milletvekili İlknur Denizli ile arasındaki gerginliğin nedeni, bana göre tam da burada yatmaktadır.
Özetle…
Aziz Bey’in Ege Tv’deki ‘Söz Meclisten İçeri’ programında İlknur Denizli ile ilgili patlamasının ardında ‘çete’ davası vardır.
 
‘İki yıldır kan kusuyorum’ diyen Başkan, geçmişte kader birliği yaptığı eski danışmanı Denizli’nin dava sürecinde onu ‘eller kadar’ bile savunamadığı düşüncesiyle… İki yıldır içinde ‘roman’ gibi biriktirdiklerini, lav gibi püskürtmüştür.  
Daha ortada iddianame bile yokken, İzmir’de iddialar ayyuka çıkmışken, AKP’nin Büyükşehir Belediye Başkan adayı olan rakibi Taha Aksoy’un çıkıp ‘Aziz Kocaoğlu’na kasamı yine teslim ederim’ şövalyeliğini hiç unutmayan Kocaoğlu;
Desteğe en çok ihtiyaç duyduğu dönemde, yakın çalışma arkadaşının tek bir kelime dahi söylememesini de unutmamıştır.
İlknur Denizli eğer o günlerde ‘Çalışanların hatası/kusuru/eksiği olabilir. Ama belediyede çete olduğunu düşünmüyorum. Aziz Bey’in de çete reisi olduğuna inanmam. Bunu en iyi ben bilirim, çünkü 3 yıl onunla geceli gündüzlü mesai yaptım’ açıklaması yapsa veya buna benzer sözler söylemiş olsaydı…
Bugün İzmir Büyükşehir Belediyesi ile ilgili hangi eleştirileri yaparsa yapsın, hizmetlerle ilgili ne kadar sert açıklamalarda bulunursa bulunsun, Aziz Kocaoğlu asla onu bu kadar sert sözlerle hedef almazdı; en azından ‘kişiliği/karakteri’ üzerine söz söylemezdi diye düşünüyorum.
 
Böyle düşünmemin sebeplerine gelince...
Büyükşehir’deki çete davasını bir gazeteci olarak yakından izlemenin ötesinde, yayına hazırladığım Çete kitabı nedeniyle ‘uzun bir mesai süreci’ geçirdiğim Aziz Kocaoğlu’nun; bu süreçte sevgili İlknur Denizli lehine veya aleyhine tek bir lafına tanık olmadım.
Ama adı bir şekilde geçtiğinde yüzündeki derin hayal kırıklığını (ve bir yanılgı pişmanlığını) okudum.
O süreçte ona manevi destek verenlerin adlarını anarken, ‘sizin dürüstlüğünüzden bir an bile şüpheye düşmedik’ diyenlerin sözlerini aktarırken ise yüzündeki minneti gördüm.
Bu nedenledir ki;
‘Biri ya da birileri bana rakip olabilir, benim yaptıklarımı beğenmeyebilir, eksik hatta yok bulabilir, yoğurt yiyişime laf edebilir, çok daha iyisinin yapılabileceğini savunabilir. Bütün bunlar siyasetin doğasıdır. Bu yola çıkan insan, bütün bunları kabul etmek zorundadır’ diyen…
9 yıl önce henüz görev sürecinin başında, “yıllar sonra, ‘dürüst insandı’ diye hatırlanmak istediğini” beyan eden Aziz Kocaoğlu’nun eski danışmanına yönelik kırgınlığının/kızgınlığının altında…
O’nun Büyükşehir’e yönelik eleştiri ya da suçlamalarından ziyade, ‘beni savunmadı, partisindeki geleceği adına beni savunamadı’ duygusunun yattığını düşünüyorum.
2009 seçimlerinden sonra Başkan danışmanlığından ayrılan İlknur Denizli AKP’den aday olup milletvekili seçildiğinde, yakın çevresinden ve partililerinden sayısız ‘incitici eleştiriler’ alan ama bunları bir şekilde göğüsleyen Aziz Kocaoğlu’nun, çete davası sürecinde eski danışmanının ‘suskunluğuyla’ ilgili yapılan eleştirilere de katlanmak zorunda kalınca….
Buna, Denizli’nin çok sevdiği eski mesai arkadaşlarının ‘bizi ne cezaevinde, ne de tahliye olduktan sonra bir kez bile ziyaret etmedi’ sitemleri/kırgınlıkları da eklenince…
Kocaoğlu’nun, içindekileri boşaltmaya karar verdiğini tahmin ediyorum.
 
Aziz Başkan’ın, program esnasında benim de anlamakta güçlük çektiğim ve şaşırdığım öfkesini adlandırabilmek pek kolay değil.
Bana göre, anahtar cümleleri ‘iki yıldır kan kustum’ ve ‘Eleştiri farklı bir şey ama yaptıkları gerçekten çok enteresan... Bütün söylemlerin altında kişilik, karakter yapısı var’ olan İlknur Denizli ile ilgili bölümü, 9 yıla dayanan bir izleyicilikle böyle yorumluyorum.
Ama kamuoyunun ne anladığıyla ilgili kuşkuluyum.
Onların, ‘öfkesini kontrolde zorlanan bir başkan’ izledikleri de muhtemel,
Bir izleyen gibi ‘Bu işlerle bizi niye meşgul ediyorsunuz’ diye sormaları da
Bir dostun söylediği gibi, ‘siyasetçilerin patlama lüksü yoktur’ demiş olmaları da…
Yine bir arkadaş gibi, ‘adamcağıza kim bilir yine ne yaptılar ki, bu kadar kızmış’ demeleri de.
 
Bundan sonra ne olur?
Aziz Kocaoğlu, iki yıldır içinde biriktirdiği zehri akıtıp çevresinin/partisinin de ona yönelttiği ‘bir eksiğin mi var da konuşmuyorsun?’ sorularından kurtuldu mu?
İlknur Denizli, sevgili Ümit’in yazdığı gibi artık siyaseten özgürleşti mi?
İki eski yol arkadaşı, 2014 yerel seçimlerinde biri CHP’nin, diğeri AKP’nin Büyükşehir belediye başkan adayı olarak karşı karşıya gelir mi?
Türkiye gibi gündemi an be an değişen, siyasette bir günün bile önem taşıdığı bir ülkede bugünden bu sorulara yanıt vermek imkansız.
Hatta belki, yanıt aramak da gereksiz.
Ama karşı karşıya gelirlerse, (burada Ümit’e itirazım var); bu rekabet ‘tadından izlenmez bir seyirliğe’ dönüşmez.
Zira, -kan revan boks müsabakası sevenleri bilemem de- içine “duyguların/geçmişin ortaklığının” karıştığı bir rekabetten ‘demokratik’ bir tat çıkmaz. Ondan…