GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Gönül Soyoğul
YAZARLAR
26 Şubat 2013 Salı

Rektör Füzün’ün rüyası gerçekleşecek mi?

Hürriyet yazarlarından Sedat Ergin’in ‘üniversite hastanelerindeki kan kaybına ve yeni Sağlık Bakanı Dr. Mehmet Müezzinoğlu’nun Tam Gün Yasası’nda ciddi bir revizyona gidileceğine’ ilişkin açıklamalarına yer verdiği yazıyı okuyunca…
Sağlık Bakanı Recep Akdağ görevdeyken röportaj yaptığım Dokuz Eylül Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mehmet Füzün’ün sözlerini hatırladım doğal olarak.
Tam Gün Yasası’yla ilgili eleştirilerini açık yüreklilikle anlatan Rektör Füzün, bu konuyla ilgili sözlerine “iki rüyam var” diye başlayıp “birisi dünyanın istenilen yerinden kişilerin proje sunup araştırma yapabilecekleri dünyaya açık ARGE merkezini yapabilmek, diğeri de Dokuz Eylül Üniversitesi Hastanesini eski şaşalı günlerine kavuşturmak…” diye sürdürmüştü.
Üniversite hastanelerinin borçlarının son yıllarda yapılan bir takım düzenlemelerden sonra artmaya başladığını, SGK’nın fiyatlara zam yapmamasının ve Tam Gün Yasası’nın borç yükünde büyük etken olduğunu, yeni düzenlemelerle üniversite hastanelerinin çoğunun kan kaybettiğini vurgulayan Prof. Füzün, hükümetin sağlık alanındaki başarılı düzenlemelerini de göz ardı etmeden konuştuğu programda şöyle demişti:
“Üniversite hastanelerinin fonksiyonları göz ardı edildi. Üniversite hastanesi bir hizmet hastanesinden farklıdır… Ne farklı? Biz doktor yetiştiriyoruz. Çok önemli… Urla’da oturduğum için hep orayı örnek veriyorum. Urla Devlet Hastanesi doktor yetiştirmiyor. Biz araştırma yapmak zorundayız. Urla Devlet Hastanesi’nin öyle bir zorunluluğu yok. Bir üçüncüsü de normal hizmet veren hastanelerde yapılamayan komplike, uç, ekstrem vakalar, organ nakillerinden tutun da kanserin çok değişik büyük vakalarına kadar büyük müdahaleler, koşullar itibariyle üniversite hastanelerinde yapılıyor. Dolayısıyla bizim devlet hastanelerinden farklı üç temel özelliğimiz var. Ama geçtiğimiz süreçte bu farklılıklarımız unutuldu. Gelirlerimiz sadece SGK’ya bağlandı. Hizmetimizin karşılığını SGK’dan alıyoruz, özelden para talep edemiyoruz. Daha önceden bu imkan vardı. Sonuçta sadece SGK’ya bağlı kaldık ama fiyatlar değişmedi. Oysa biz hem çalışanlarımızın fazlalığı, hem hizmetimizin pahalılığı itibariyle farklıyız. Bu göz ardı edildiği için biz Dokuz Eylül Üniversitesi Hastanesi olarak bundan olumsuz etkilendik. Daha önceden full-time sadece hastanede çalışmayı düşünen hekimler topluluğu bu yasadan sonra muayenehaneye geçmeye başladı veya bir kısmı emeklilik süresini doldurmadığı halde özel ünitelere geçti. İki buçuk senelik dönemde 90 tane profesörümüz, 90 değerli hocamız ya muayenehaneye geçti ya da ayrıldı. Az değildir bu rakam, 90!
‘Muayenehaneye geçmiş olabilir ama yine de sorun nedir?’ diyebilirsiniz… Günümüz koşullarında muayenehanesi olan hekimlerimiz maalesef içeride hasta bakmakta ya da ameliyat yapmakta zorlanıyorlar veya kendilerine bu imkan verilemiyor. Dolayısıyla biz muayenehane açan hekimlerimizden yeteri kadar yararlanamıyoruz. İşte bütün bunları bir araya getirince bu tablo ortaya çıktı. Maalesef ki kan kaybediyoruz. Ama ben pozitif düşünüyorum. Bunun düzeltileceğinin sinyallerini alıyorum. Umut ediyorum ki en kısa zamanda üniversite hastanelerine hak ettiği koşullar sağlanır ve hocalarımız da muayenehanelerini kapatıp eskiden olduğu gibi harıl harıl Dokuz Eylül Üniversitesi’nde çalışır, eski günlerimizi buluruz diye düşünüyorum.”
 
Usta-çırak ilişkisine dayanan tıp eğitiminin Tam Gün yüzünden büyük sekteye uğradığını, bazı uzmanlık dallarındaki hocaların üniversiteleri terk etmesiyle eğitimde vahim boşluklar oluştuğunu, konuştuğumuz her üniversite hekimi, medya ortamında olmasa da kişisel sohbetlerde çok trajik örneklerle dile getiriyor uzun süredir.
Ve hatalı yasanın düzeltilmemesi halinde ortaya çıkacak yeni nesil tıp doktorlarının çok cana mal olacağını, çok değil 5 yıl sonra güvenilir doktor bulmakta inanılmaz zorluk çekileceğini açık açık söylüyorlar.
Tam Gün’ün yanı sıra umarım, İzmirli hekimlerin hakkını helal etmediği eski Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın icadı olan performans sisteminden de vazgeçilir, ‘çok hasta bak çok kazan’ zihniyetinin doktorluk mesleğine ihanet olduğu gerçeği de kabul edilir. Füzün Hoca’nın ‘sonuçta performans sistemi belki bir fabrikadaki standart işler için doğru olabilir ama hekimlik için doğru değil’ sözlerine/uyarısına uygun, yeni bir verimlilik sistemi getirilir.
Aksini düşünmek istemiyorum/ummuyorum ama…
Hatada ısrar edilirse, daha çok artı para kazanmak uğruna yapılmaması gereken ameliyatlarla ‘organları eksilen/boşu boşuna doğranan hastalar’ kervanına memleketin yarısı dahil oluverir. Sonuçta Rabbim herkese ‘Cleveland’ demiyor, maalesef!