GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Ayda ÖZEREN
YAZARLAR
9 Temmuz 2022 Cumartesi

Nefretin kurbanı

Müzik önerisi : Saklasam Kendimi – Birsen Tezer

Nedir bu şiddet bu celal?

Bu gözü dönmüşlük, bilgiyi iyiyi görmezden gelmedeki üstün cehalet, kendini haklı görmedeki bencillik, adaleti yok sayma, öldürmeye dövmeye sövmeye şiddet uygulamaya bıçak çekmeye şarjörü boşaltmaya doğramaya delip geçmeye meyil nedir?

Toplumun derin bir buhranı mıdır? Geçim derdi midir? Hor görülme midir? Eğitim seviyesi midir? Kabadayılık neden bu kadar geçerli olmuştur?

Anlamadıkları, olamadıkları, erişemedikleri her güzelliğe iyiliğe kültüre bilgiye nefretleri ile nasıl başa çıkılır, bu saygısızlıkla nasıl mücadele edilir?

Doktorlardan, avukatlardan, kadınlardan, çocuklardan, hayvanlardan, günahsız çocuklardan istenilen nedir? Görevini icra ederken gösterdiği özveriye rağmen bazı meslek gruplarının karşı karşıya kaldığı bu şiddeti cezasız bırakmaktaki amaç nedir?

Cehaletin, sabırsızlığın, terbiyesizliğin, bencilliğin, kaba gücün kolaylıkla her şeyi ele geçirdiği kuralların da kanunların da hiçe sayıldığı bu yaşananlara daha ne kadar tahammül edilebilir?

Ülkenin zor şartlar altında iyi yetişmiş insanlarının katledilmesini, şiddete maruz kalmasını kan kusan nefretin kurbanı olmasına daha ne kadar katlanacağız?

Saldırganlık, hadsizlik, sınır tanımayan vurdumduymazlık, suçluluk duygusunun yok oluşu ile şiddetin kibriyle kötülüğün özgüveniyle iyiler nasıl savaşabilir?

Cahillerin baş tacı edildiği, eğitimlinin değersizleştirilip linç edildiği, hukukun engellendiği, utanç duygusunun kalmadığı, vicdanların suspus olduğu, yok pahasına öldüğün şans eseri yaşadığın insanlık namına yaptığın her türlü iyiliğin kıymetinin bilinmediği başka bir dönem daha oldu mu bu ülkede?

İslamiyet’in en barışık, en birleştirici en affedici sayılan sayılı bayram günlerinde bu şiddet olayları vicdanlarımızı derinden yaralıyor. Hem korkuyor giderek içimize kapanıyoruz hem de gelecek için daha fazla endişe duyuyoruz. Kendimizi kendi komşularımızın arasında, iş yerlerimizde hatta evlerimizde mahallerimizde bile güvende hissetmiyoruz. Hakkımızı savunmayı geçtik susmanın erdem olduğu fikrimizi özgürce ifade edemediğimiz zamanlara tanık oluyoruz.

Konuşursan dayak yersin, korna çalarsan arabana çarparlar, yan gözle bakarsan omuz atarlar, kazara sesini yükseltirsen üzerine yürürler, tartışıp biraz ileri gidersen bıçak çekerler olur da hakkını sözcüklerle savunursan kurşunlarla hayatına nokta koyarlar.

Yetersizlerin eksik hissedenlerin kendini geliştirmek yetiştirmek için çaba göstermesi beklenirken kaba kuvvete sığınmayı marifet sananların barınağı bu şiddet…

 

Çocukluğumun kurban bayramlarında bahçe aralarında sokaklarda akan kan kanımı dondurur, kötülüklerden korusun diye alnıma bulaştırılan bir parmak koyu sıvıdan bile midem kalkardı benim. Doktorun bembeyaz önlüğüne bulaşan oluk oluk kan ise tiksindirdi beni önceki gün…Kahroldum.

Allaha yakın olanların sevgisi, hoşgörüsü ve affediciliği kurtarabilir mi bu vahşete, şiddete, açgözlülüğe, kaba kuvvete kurban verdiğimiz insanlığı?

Geri dönüşümüz olabilecek mi?

Sevgi varsa korku olmaz derlerdi. Korkunun olduğu yerde ise sevgi büyümez.

Çocukken yaşadığımız o şaşalı bayramları kendi çocuklarımıza yaşatabilecek miyiz?

Yardımlaşmayı, insanlığı, hoşgörüyü, geniş yürekliliği, güler yüzlülüğü, sebatı, sevgiyi tekrar hisseder miyiz?

Kaybolup giden insanlığımızı tekrar ayağa kaldırabilir miyiz?

Yıllar önce bir distopya roman okumuştum. Her ruhun bir titreşimi vardı -habislik ya da iyilik merhamet ya da zulüm- titreşimlerin hepsi birbirinden farklıydı ve ölçülebiliyordu. Ruhunda habisliği kötülüğü barındıranların icabına bakılıyor kötülüklerini zulümlerini etrafa yaymadan kimselere zarar vermeye kalkışmadan bertaraf ediliyorlardı. Kötü ruhların hepsi evcilleştiriliyor ve her biri iyiliği merhameti öğrendikten sonra yaşadığı topluma geri salınıveriyordu.

Vay be demiştim: Ruhun evcilleştirilmesi, vahşetin şiddetin kaynağında büyümeden yok edilmesi. Bilimin ilerlemesi bunu mümkün kılacak mı?

Atomu parçalara ayırabilen insanlık kötülüğü şiddet eğilimini ruhun moleküllerinden dikkatlice ayırıp ruhu dönüştürebilecek mi?

Sinmiş vicdanların yılgın yüreklerin yorgun bedenlerin gölgesinde Kurban Bayramı’nızı kutluyor kan ve şiddetin olmadığı ütopik bir dünyanın hayalini kurmaya devam ediyorum.