GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Ümit YALDIZ
YAZARLAR
17 Ağustos 2012 Cuma

İktidar ve muhalefetin ‘Hüseyinler’le imtihanı!

AK Parti ve CHP’nin başı Hüseyinleriyle dertte. AK Partili Hüseyin (Çelik), namı diğer gaf Hüseyin, ‘3-5 Mehmet şehit oldu diye meclisi mi toplayacağız’ diyerek ortalığı karıştırdı.
Garip bir şekilde kaçırılıp yine garip bir şekilde salıverilen CHP’li Hüseyin (Aygün) nam-ı diğer Dersimli Hüseyin, dağdaki teröristten ‘arkadaşlar’ diye söz ederek AK Partili meslektaşı kadar büyük bir yara açtı.
İki Hüseyin vakasında ayırt edilebilir farklar da var, benzerlikler de…
İlk olarak her ikisi de partilerinin, genel başkanlarının gözbebeği.
Biri iktidar partisinin sözcüsü öbürü muhalefetin kıymetlisi, hatta Kılıçdaroğlu’nun prensi.
Her ikisi de Ankara’nın Doğusunda siyaset yapıyor.
Biri Van’da öbürü Tunceli’de… Yani sert ve zor bir iklimde!
İkisi de Atatürk’ten hazzetmiyor ve Cumhuriyetin kuruluş süreciyle sorunları var. Aralarındaki tek farka gelince; Birine ‘genel başkanı’ hemen sahip çıktı öbürünün genel başkanı suskunluğunu/sessizliğini koruyor.
CHP’li Hüseyin partisini ve de Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Atatürk’e alenen ‘soykırımcı’ dedi aylar önce. Atatürk’ün partisinden birkaç cılız tepki yükseldi sadece, başkaca da ‘çıt’ çıkmadı. Onlar da Kılıçdaroğlu’ndan çok ağır bir zılgıt yiyerek oturdular yerlerine. Tepkicilerden biri şu anda CHP’nin parti sözcüsü oldu hatta.
Dersim bir isyandır diyen Onur Öymen’in yerine ‘Dersim bir soykırımdır’ diyen Aygün’ün tercih edilmesi zaten olanları ve de olacakların habercisiydi.
Aygün’ün kaçırılmadan önceki son ‘bombasını’ hatırlayalım. Alevilik bir dindir çıkışıyla Kılıçdaroğlu’ndan bile ‘tekzip’ yemişti. Kaçırıldı ve beklendiği üzere kısa sürede salıverildi.
Kaçırılma eyleminden dakikalar sonra Twitter hesabımdan, ‘Neden Hüseyin Aygün…?’ diye sormuştum. Çünkü bu memlekette milletvekili kaçırmak bakkal çırağı kaçırmaktan kolaydı. Çoğunlukla yalnız, korumasız ve de ‘avenesiz’ gezen vekilleri düşünüp, ‘isterlerle İzmirlileri bile dağa kaldırabilirler’ diye geçirmiştim aklımdan.
Ama Hüseyin Aygün özel bir misyonun temsilcisiydi. PKK ile değilse de devlete silah sıkmış benzer örgütlerle gençlik yıllarından kurduğu ilişkiyi saklamıyordu.
Kendi ifadesiyle ‘CHP’li değildi, hiçbir zaman da’ olmadı. Kılıçdaroğlu’nun ısrarıyla aday olduğunda seçim broşürlerinde açıkça ‘Ben CHP’li değilim, Dersim ve Aleviliğin sorunları için meclise gidiyorum’ diye yazacaktı.
Ve söz verdiği gibi Dersim konusunda şu ana kadar elinden geleni yaptı.
Geçmişi nedeniyle dağda yürümeye de saklanmaya da alışıktı. İşte bu nedenlerle PKK’nın Hüseyin Aygün’ü tercih etmesi soru işaretiydi benim için. Şamil Tayyar kadar ileri gidip ‘Danışıklı dövüş’ ifadesini kullanmasam da bu ihtimal aklımdan geçmişti.
Pek çok CHP’li arkadaşın da kafasını karıştıran bu kaçırılma durumu, Foça saldırısından sonra itibar kaybeden terör örgütünün Şemdinli’deki kuşatmayı yarma girişimiydi aynı zamanda..
Şu veya bu biçimde AK Partili Hüseyin’in haklı olduğu bir nokta vardı.
Türkiye’de gündemi kanlı terör örgütü PKK belirliyordu.
Ve ne yazık ki ‘kaçırılan vekil’ sonrasında yaptığı açıklamalarla bu duruma çanak tutuyordu.
Ve Kılıçdaroğlu meşhur kılıcını bir kez daha çekti bugün. Ve beklendiği üzere hemşehrisi Aygün’e sahip çıktı, ‘arkasındayım’ dedi. Atatürk’ü soykırımcı ilan ettiğinde onu eleştiren CHP’lileri susturduğu, ‘parmağını kaldırıp’ ‘partiden atarım ha!’ dediği grup konuşmasında olduğu kadar sert olmasa da netti. Yalnız bu kez susturulması gereken 11 milletvekili değildi.
İddia ettiği gibi sadece AKP medyası ya da MHP’li mihraklar da yoktu karşısında. Aygün’ün PKK’lılara ‘arkadaş’ diye hitap etmesinden rahatsız geniş bir kitle vardı hatta. O sözlerin arkasındayım diyerek Kılıçdaroğlu da o talihsiz açıklamaya, tarihi gafa, günaha, yanlışa ortak oluyordu bir yerde. Bilerek ya da bilmeyerek…
 
Kılıçdaroğlu’nun ‘arkasındayım’ açıklamasının satır arasında ise su götürmez bir gerçek vardı. ‘CHP’yi bölmek, parçalamak istiyorlar’ diyordu Genel Başkan… Bu tespit doğruydu. Ama CHP’yi bölmek isteyenlere en büyük yardım/destek/yataklık CHP’nin içinden geliyordu. Hüseyin Aygün gibi Sezgin Tanrıkulu gibi isimlerden ya da.
Habur’un avukatı, PKK’nın ne yapacağını Amerikalılara günler öncesinden haber veren TR 705 kod numaralı Tanrıkulu ve kanlı, bölücü örgüt mensuplarından ‘arkadaş’ diye söz eden Hüseyin Aygün gibi simalar CHP’nin içine döşenmiş birer saatli bomba gibiydi.  
Tarihi duruşunu/sorumluluğunu giderek yitiren Atatürk’ün partisi CHP, vitrinindeki benzer simalarla zor bir dönemden geçiyor bugünlerde. Ve bu görüntüyle 60 yıldır iktidar limanına yaklaşamayan CHP gemisi her geçen gün su alıyor. Korkarım ki yerel seçimde de Hüseyin Aygün ve benzerleri yüzünden İzmir ve Ege’de de ciddi kan kaybedecek.
Kesin olan şu ki, Kılıçdaroğlu tercihi yapmış görünüyor.
Anlaşılan onun için önemli olan (ne pahasına olursa olsun) Kürt kökenli seçmenden oy almak.
Eldeki kuşu bırakıp daldaki kuşa meyleden Kılıçdaroğlu’nun ve de CHP’nin gidişatı gidişat değil dostlar. Demedi, demeyin… Ve buraya yazıyorum.
Böyle giderse bu yönetimin ömrü uzun olmaz. PM’nin çiçeği burnunda üyesi Metin Feyzioğlu ateşe başladı bile. Arkası gelir bu ateşin… Bu kez gelir!
**
Gelelim AK Partili Hüseyin’e… Kendisi ve kendisi gibi ‘gaf şampiyonu’ birkaç isim dışında şu ana kadar o sözleri savunan apoletli bir parti yöneticisi çıkmadı. Hatta CHP’lilerden fazla eleştiren partililer bile oldu. Dahası CHP’li Hüseyin’in sözleri gündemi o kadar doldurdu ki AK Partili Hüseyin’in ağır gafı unutulmaya yüz tuttu. Ama Başbakan Erdoğan’ın suskunluğunun altını çizmek lazım… Büyük kongresi yaklaşıyor iktidar partisinin… Erdoğan’ın o sözlerinin arkasında olup olmadığı belli olacak yakında… Bekliyoruz!
Sözün özü… Ne iktidar ne de muhalefet Hüseyinleriyle imtihandan ‘geçer not’ alabilmiş değil. En azından şimdilik!
 
Not: AK Parti İzmir teşkilatının ‘gönül sofrasına’ konuk oldum. Arena’daki muhteşem organizasyonda her şey vardı. İki bakan, iki rektör, Alman vekiller, meslek odaları, gazeteciler…
Ve gecenin ağır konuğu Başkan Aziz Kocaoğlu… İl Başkanı Ömer Cihat Akay’ın İzmir temalı iyi hazırlanılmış şiirsel konuşmasını çok beğendim. İyi bir hatip olan Kültür Bakanı Ertuğrul Günay’ın irticalen yaptığı benzer konuşmaya da diyecek yoktu. İki şiirsel konuşmanın ardından kürsüye çıkan Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım’ın kendisini ‘amele bakan’ diye tanımlayıp beklentiyi düşürmesi de yerindeydi. Siyasi partinin iftarıydı ama siyaset yapılmadı. Hatta Akay’ın İzmir’in aşklarından söz eden şiirsel konuşması iftar sofrasında olduğu kadar Kordon’daki rakı/balık masasında giderdi.
Duada Atatürk ve silah arkadaşları unutulmadı.
Katılım desen hem nitelik hem de nicelik olarak 10 üzerinden 10 alırdı. CHP’li Başkan Kocaoğlu’nun nazik davete icabet etmesi ancak İzmir’in demokratik olgunluğuyla açıklanabilirdi. Neredeyse tüm İzmir oradaydı. Keşke CHP keşke MHP de yapsaydı diye sesli düşündüm bir ara… Cevabı masadaki başka bir gazeteci arkadaşım yetiştirdi. ‘CHP ancak kurultay toplar’ dedi ve ben yorumsuz, öylece kaldım.

Önemli Dipnot’a yanıt… Dünkü yazının altına ‘önemli bir dipnot’ eklemiştim. Partisinin İl Başkanları toplantısına davetli iken Ankara’ya çektiği ‘mazeret faksında’ İTO ve EBSO programı olduğunu yazan ancak Foça’da ‘arıtma tesisi açılışında görüntülenen’ CHP İl Başkanı Ali Engin, kendisini gölge gibi takip edenlere ateş püskürdü.
Öncelikle ‘genel sekreterliğe’ çektiği mazeret faksının İzmir’deki bir gazetecinin eline geçmesinden duyduğu şaşkınlığı aktaran Engin’in sözlerinden şüpheliler listesinde birkaç belediye başkanı olduğunu anladım.
Ardından salvoya başladı Engin… “O gün gerçekten de İTO ve EBSO’da olacaktık. Ancak onların yoğunluğu nedeniyle program ertelendi. Ayrıca Örgütten Sorumlu Genel Başkan Yardımcım Adnan Keskin’le görüştüm. Söz konusu toplantının ‘o kadar da önemli’ olmadığını anladım. Ve İzmir’deki yoğun temaslarımıza odaklandım. Ayrıca o toplantıya Türkiye genelindeki il başkanlarının yüzde 70’inin gelmediğini öğrendim. Ayrıca ben o gün ne yapmışım, asıl ona bakmak lazım. Menemen, Aliağa ve Foça’daki yoğun temaslarımız, partimizi temsilen açılışlarımız oldu. Dönüştü Karabağlar’da Başkan Sıtkı Kürüm’le tam 4 saat ilçeyi dolaştık. Belediyenin yaptıklarını, hizmetlerini gördük, eksiklerimizi, yapacaklarımızı öğrendik. O gün Ankara’ya girip 1 saat süren o toplantıya katılmak yerine CHP için İzmir’de en az 15 saat mesai yaptım. Meslek kuruluşlarına da bir gün sonra ziyarete gittim. Ne var bunda? Bu tür oyunlarla bir yere varmaya çalışacağını düşünen arkadaşlar yanılıyor. Beni izleyen arkadaşları en kısa sürede bulacağımdan emin olabilirsin. Bir hafta sürmez onları bulup, ben de onları izlemeye alacağım.”
Gördüğünüz gibi İl Başkanı Engin, kendisini adım adım izleyenlere çok kızgın… Ve gerçekten 15 saat mesai yapmışsa (ki sözlerinden o anlaşılıyor) Ankara’ya gitmedi eleştirisi yerinde değil. Ancak MYK protestosu yine de dikkate alınması gereken bir ihtimal!