GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Ümit YALDIZ
YAZARLAR
16 Ağustos 2012 Perşembe

Dimyat’a pirince giderken…

Sağlıklı demokrasiler genellikle iktidarlarla muhalefetin mücadelesine sahne olur.
Bizim gibi eksik/aksak demokrasilerde mücadele değil kavgadır söz konusu olan.
Garip olan son dönemde muhalefetle muhalefetin ‘kavga’ etmesi…
Terör ve Kürt sorunu konusunda ayrışan MHP ile CHP arasındaki husumet giderek büyüyor.
Oysaki daha birkaç yıl önce söz konusu iki parti ‘ortak miting’ yapma noktasındaydı.
Hatta CHP’lilerin dönemin Genel Başkanı Baykal’a ‘Partiyi MHP çizgisine getirdin’ eleştirisi yükseliyor, CHP’nin ulusalcı kanadı ile MHP’nin milliyetçi kanadı, cumhuriyet mitinglerinde omuz omuza slogan atıyordu.
 
Ne oldu, ne değişti de gelinen noktada iki partinin tabanı hızla birbirinden uzaklaştı.
Tabi ki değişimi öncelikle CHP’de yani Yeni CHP’de aramak gerekiyor. Kılıçdaroğlu’nun Yeni CHP’si partiyi sola çekerken, Baykal’ın biriktirdiği ulusalcı sermaye erimeye başladı.
Hatta 12 Haziran Genel Seçimleri’nde ‘kaset skandalları yüzünden’ zor anlar yaşayan MHP’nin imdadına başta İzmir olmak üzere ülke genelinde CHP’nin ulusalcı kanadı yetişti.
Bizzat şahit olduğum olaylar var bu süreçte.  MHP’nin barajı geçmesi ve meclisteki muhalefetini sürdürmesi adına İzmir’in CHP’li aileleri 12 Haziran’da oylarını böldü.
Yeni CHP’nin politikalarından zaten rahatsız olan kesimin adresi haline gelmeye başlayan MHP, söylemlerini keskinleştirmeye devam ederken Kılıçdaroğlu ulusalcı sermayeyi rahatsız edecek pek çok isimle zenginleştirdiği yeni CHP vitrininde sıkıntılar yaşamaya başladı.
 
Ana muhalefet ile küçük muhalefet arasında taban kayması yaşanırken Başbakan Erdoğan, MHP’nin muhafazakâr kanadını oymaya devam ediyordu. 12 Eylül 2010 referandumundaki ‘Yetmez ama evetçi’lerin’ önemli bölümünü oluşturan MHP tabanını genel seçimde de devşirmeyi başaran Erdoğan, yüzde 50’yi garantiye almak adına milliyetçi söylemlerini arttırdı. Tam da bu dönemde ‘Kürt Açılımı’ dosyasını rafa kaldırıp, bölücü terör konusunda MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’yi aratmayan bir dil kullanan Erdoğan, kabinenin en gözde koltuklarından birine de ‘BDP=KCK=PKK’ diyen İdris Naim Şahin’i oturtarak milliyetçi/ulusalcı kanada önemli bir mesaj veriyordu.
Tüm eleştirilere rağmen Şahin’i koltuğundan oynatmayan Erdoğan, kendi cephesinden yaklaşan Cumhurbaşkanlığı seçimlerini hedefliyor olabilirdi.
Her ne kadar ‘3-5 Mehmet Şehit oldu diye TBMM’yi toplayamayız’ diyen bir parti sözcüsüne sahip de olsa Erdoğan’ın Hüseyin Çelik konusundaki sessizliği de konjonktür ve yaklaşan Büyük Kongre düşünüldüğünde hayra alamet görülmüyor.
Yüzde 50’yi geçmek zorunda olduğu bu kritik seçim öncesi sağı tek bir adreste toplamak için hamle üstüne hamle yapan özellikle Baykallı dönemde CHP’ye kayma eğilimi gösteren Milliyetçi/Ulusalcı oylara ihtiyacı olan Erdoğan, Kılıçdaroğlu döneminde CHP’den uzaklaşma eğilimi gösteren ulusalcı/milliyetçi tabana yönelik politikasını halen sürdürüyor.
 
CHP’yi TBMM içinde BDP ile aynı çizgide göstermeye çalışan Erdoğan, bu konuda zorlanmıyor. Çünkü Kılıçdaroğlu’nun Yeni CHP vitrini ve son dönem eylem ve söylemleri Erdoğan’ın işini kolaylaştırıyor. CHP’yi Türkiye partisi yapmaya çalışırken Batı’da yoğunlaşan ulusalcı tabanı rahatsız eden ancak özellikle son kurultayın ardından ‘ulusalcı’ söylemlerini arttırdığı gözlenen Kılıçdaroğlu’nun işi kolay değil. BDP ile aynı çizgide olmak ya da öyle algılanmak CHP’ye çok ağır bedeller ödetebilir.
 
Özellikle de yaklaşan yerel seçimlerde…
Bir önceki yerel seçimleri hatırlayalım… Sadece İzmir’de değil neredeyse tüm Ege’de CHP ve MHP tabanları birleşmişti. Balıkesir, Manisa ve Uşak’ta MHP’de toplanan ‘ulusalcı/milliyetçi’ taban, İzmir, Aydın, Muğla hatta Antalya’da CHP’yi tercih etmişti.
2009’daki sessiz ittifakın sonucu da AK Parti’ye sandıkta ağır bir darbe vurmuştu.
Ülkenin batısında Denizli dışında hiçbir il belediyesini kazanamayan iktidar, bugünlerde adımlarını aynı hazin sonu yaşamamak adına atıyor. Ancak aradan geçen sürede yaşananların özellikle de CHP’deki lider değişiminin iktidarın ekmeğine yağ sürdüğü söylenebilir.
Eylem ve söylemini Baykallı dönemi unutturacak oranda değiştiren Yeni CHP için, bırakın MHP’nin milliyetçi oylarını almak kendi ulusalcı tabanının oyları bile garanti değil artık.
Hatta Yeni CHP’nin politikalarından rahatsız olan söz konusu kesimin yeni adresinin MHP olması uzak bir ihtimal değil.
 
Ülke güvenliği ve terör konusunda iktidarla yakınlaşan MHP ile ‘Kürt sorunu’ noktasında BDP ile yakınlaştığı gözlenen CHP’nin yolları neredeyse tamamen ayrıldı.
Normal demokrasilerde muhalefetin iktidarla mücadele etmesi gerekirken ülkemiz gibi ‘garip demokrasilerde’ muhalefet birbiriyle mücadele ediyor.
Ve bu savaşın adı ‘taban’ kavgası…
Kılıçdaroğlu, genel seçimde kısmen MHP’ye kayan ve yaklaşan yerel seçimlerde de MHP’ye kayma eğilimi gösteren ulusalcı kanadı tutmak için dilini değiştirip, MHP’yi iktidarın payandası olmakla suçlarken, kavganın İzmir’e de sıçramış olması yaklaşan yerel seçimlerde ilginç sonuçlar doğurabilir. Kocaoğlu’nun yüzde 56,7 oyla Büyükşehir Belediye Başkanı seçildiği, CHP’nin İzmir’in 28 ilçesini silip süpürdüğü 2009 yerel seçimlerinin bu kavganın ışığında tekrarlanması olası görünmüyor en azından…
Özellikle de İzmir’de yakın geçmişte yapılan bazı hatalar nedeniyle ‘Yerel seçim partisi olmayı’ başaramayan MHP’nin tabanı yukarıda özetlemeye çalıştığımız nedenlerle CHP’ye kayıyordu. MHP teşkilatının İzmir ve Ege’deki simge isimlerinden biri olan Müsavat Dervişoğlu’nun adaylığı bile bu durumu tersine çevirmeye yetmedi. 2007’de yüzde 14 oy aldığı İzmir’den 2009’da ancak bunun yarısını alabilen MHP, tabanının yarısının CHP’ye kaydığını gayet iyi biliyordu.
Ancak iki taban arasındaki yakınlaşma 12 Haziran’da da MHP’ye yarayacak, İzmir’in ulusalcılarının bir kısmı ‘baraj korkusu’ yaşayan MHP’nin imdadına yetişecekti.
 
Siyasetle uzaktan yakından ilgilenen hemen herkesin gördüğü/yaşadığı bu gerçekleri İzmir’deki bazı CHP’lilerin görmemesi ya da gördüğü halde gereğini yapmaması şaşırtıcı…
Yaklaşan yerel seçimler öncesi Alaattin Yüksel ve Ali Engin’in MHP’yi hedef alan açıklamalarını o yüzden hayretler içinde okudum.
Ve Nasrettin Hoca’nın ‘bindiği dalı kestiği’ o hikâyeyi anımsadım bir anda…
Son genel seçim verileri ortada…
AK Parti 11 ilçede önde… 4-5 ilçede durum başa baş… İki parti arasında İzmir genelinde 180 bin oy farkı var. Ve bu farkın 90 bini Karşıyaka’da… Özetle yerel seçim öncesi CHP’lilerin yapması gereken son şey MHP’ye sataşmak!
Özellikle de MHP=PKK gibi ağır sözlerle sataşmak…
İzmir’deki MHP tabanı gerek iktidara karşıtlık üzerinden gerekse de Başkan Koaoğlu’na olan ‘güven ve sempatileri’ nedeniyle yerel seçimde CHP’yi tercih ederken, CHP’nin siyasi patronlarının MHP’yi yerden yere vurması hiç de hayra alamet bir durum değil.
Hatta bu durum sadece MHP tabanını değil bu tabanla yakınlaşan ulusalcı CHP’lileri de rahatsız ediyor. Konuştuğum pek çok ‘Ulusalcı CHP’li’ Yüksel ve Engin’e MHP’den önce Hüseyin Aygün, Sezgin Tanrıkulu gibi isimleri hedef almaları gerektiğini hatırlatıyor.
MHP-CHP arasındaki taban savaşı günü birlik kavgalar nedeniyle garip bir hal alırken yaklaşan tehlikeyi görüp duruma müdahale etmekse Kocaoğlu’na kalıyor.
MHP teşkilatlarıyla bugüne kadar seviyeli bir ilişki kurmayı başaran ve MHP’lilerin önemli bölümünün desteğini arkasına alan Kocaoğlu, yakın siyaset arkadaşları Yüksel ve Engin’in yıktığı duvarı tamir etmek için harekete geçti bile.
 
Bayram’ı fırsat bilen Kocaoğlu, çiçeği ve çikolatasıyla ziyaret ettiği MHP’den adeta özür diler gibiydi.
Bu kavganın derinleşmesi halinde kabağın yerel seçimde kendi başına patlayacağını gören Kocaoğlu’nun girişimleri CHP-MHP kavgasını en azından İzmir ölçeğinde yumuşatabilir.  Yalnız Kocaoğlu’nun sadece MHP’yi ziyaret etmesi kavgayı tamamen bitirmeye yetmeyecektir tabi ki. O nedenle bir an önce yakın siyaset yoldaşları Yüksel ve Engin’e de gerekli uyarıyı yapması hatta Genel Başkanı Kılıçdaroğlu’na da 2009 yerel seçimlerindeki ‘taban ittifakını’ anlatması/hatırlatması gerektiği kanısındayım.
AK Parti cephesi ise gerek ülke genelinde gerekse İzmir’deki CHP-MHP kavgasından ziyadesiyle memnun. Muhalefetin parçalı yapısından yararlanma stratejisini bir adım öteye taşımayı düşünen iktidar cephesi, MHP tabanının İzmir ölçeğinde CHP’den uzaklaşması halinde yerel seçim iddiasını da güçlendirebilir.
MHP’lilere gelince;
Onlar daha çok şaşkın… CHP’nin sert bir dille kendilerine saldırmasına anlam vermeye çalışıyorlar. Sanayi Ticaret Eski Bakanı Tanrıkulu’na göre CHP’liler, MHP’ye kayan tabanlarını tutmaya çalışıyor böyle yaparak. Bana göreyse MHP’ye saldıran CHP’liler ulusalcı tabanlarını MHP’den uzak tutmaya çalışırken yerel seçimde kendilerine akan MHP oylarını uzaklaştırıyor. Dimyat’a pirince giderken evdeki bulgurdan oluyorlar ya da…
 
Önemli bir dipnot: CHP’nin TBMM’yi toplantıya çağırdığı gün yani iki gün önce ilginç bir bilgi aldım Ankara’dan… CHP İl Başkanı Ali Engin Foça’da Başkan Kocaoğlu ile ‘arıtma tesisi’ açıyor. Aynı gün Kılıçdaroğlu, il başkanlarını Ankara’ya çağırmış. Olağanüstü başkanlar toplantısına… Ama Ali Engin, Foça’da… Yerine Hüseyin Mutlu Akpınar’ı göndermiş. Akpınar da TBMM çatısı altında meclis grubuna ‘güzel’ bir sunum yapmış. Yani İzmir’i ziyadesiyle temsil etmiş Akpınar… Ama bilgi ilginç… Belgesini görmesem inanmazdım. Kılıçdaroğlu’nun olağanüstü gündemle il başkanlarını Ankara’ya davet ettiği gün Engin’in Foça’da işi ne? Emin misiniz Engin’in Foça’da olduğuna diye soruyordu telefonun ucundaki ses… Arıtma tesisi açılışından Kocaoğlu ile yan yana fotoğrafını görmesem o uyarı üzerine durup düşünebilirdim. Ama fotoğrafı da açılış haberinin içindeydi işte…
Telefonun ucundaki sesin önünde Ali Engin’in CHP Genel Merkezi’ne çektiği ‘mazeret faksı’ vardı. Ve o faksta Engin’in İTO ve EBSO ile ‘önceden planlanmış’ programı olduğu yerine İl Başkan Yardımcısı Hüseyin Mutlu Akpınar’ı görevlendirdiği yazıyordu.
Faks CHP Genel Sekreterliği’ne çekilmişti.
Engin’in İTO ve EBSO ile programı o gün değildi. Program Foça’daki arıtma tesisi açılışıydı. Telefonun ucundaki sese göre bu durum bir skandaldı. Hatta MYK’ya tek bir İzmirli bile almayan Kılıçdaroğlu’na açık bir protestoydu. Yalnız protestoyu yapan Engin değil onu Foça’daki arıtma tesisine götüren Başkan Kocaoğlu’ydu.
Telefonun ucundaki ses ciddiydi. Engin’in Foça kaçamağı Ankara’dan takip edilmişti.

Hem de sıcağı sıcağına…