GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Tayfun MARO
YAZARLAR
16 Mayıs 2012 Çarşamba

Hangi değişimi konuşuyoruz!..

Değişim politikalarının sistemde başlattığı kriz sonunda batı dünyasını ayağa kaldırdı. Avrupa, küresel sistemin getirdikleri ile hesaplaşıyor. Yunanistan’da, Fransa’da, İspanya’da, İtalya’da, Portekiz’de, Almanya’da globalizasyon politikaları çöküyor. Muhafazakarlar ile liberaller arasında oluşan ittifak duvara dayandı.
Buna karşın, büyüme politikalarını savunan sol partiler seçimleri kazanmaya başladı. Keza, büyüme politikalarını savunan milliyetçilerin oylarında gözle görülür artış var.
Batı halkları, kapitalistlerin önlerine koyduğu kriz faturasını ödemeyi reddediyor.
 
Milenyum ile birlikte değişimi konuşmaya başladık. Ve elan konuşmaktayız.
AKP, uluslararası sistemin emrine girmek ve İslamcı bir rejim kurmak olarak anladığı değişimi, halkın %50’sini de bir şekilde ikna ederek sağ siyasetin merkezine koydu. Laik Cumhuriyet’i ve Cumhuriyet’in kuruluş felsefesini yıkılacak hedef olarak görüyor. Kırklı yıllardan itibaren ceberutlaşan devletin zaaflarını iyi kullanarak etkili ittifaklar kurmayı başardı.
AKP, hedef gösterdiği, “2023’te başkanlık sistemiyle yönetilen Federal Cumhuriyet” idealine doğru koşuyor.
AKP ve bağlaşıklarının değişim şiarı, Cumhuriyet devrimi ardıllarının indinde, karşı devrime tekabül ediyor.
 
Deniz Baykal liderliğindeki CHP, küresel dayatmalara karşı durarak, Atatürk ilkelerinin ve laisitenin savunuculuğuna dayalı siyaset yaptı.
Cumhuriyet’in kuruluş ilkelerine sahip çıkmak ve laiklik ilkesini savunmak doğruydu. Değişen dünyayı anlamak ve anlatmak için yeni bir dil kurmaktan uzak durmak yanlıştı. Yeni kavramlara mesafeli durmak yanlıştı. Değişim sürecini nasıl yöneteceğini ve değişim programında neler vaat ettiğini net bir dille söylememek yanlıştı. Kapıkulu bir örgüt oluşturmak yanlıştı.
Deniz Baykal’ın doğrularını ve yanlışlarını tartmak mümkün olsa, kanımca, doğruları ağır basar. Çünkü, doğrultusu tutarlıydı. Tarihsel ve felsefi dayanakları güçlüydü.
Kemal Kılıçdaroğlu ile başlayan döneme gelince;
Başlangıçta, parti içi demokrasinin önünün açılması sonucu örgüt halkla buluşacak ve güçlenecek öngörüsü umut yarattı.
CHP’de dile gelen değişime bağlı olarak, CHP’nin tarihi misyonu ile sosyal demokrasi fikrinin buluşturulacağı sol bir yapılanmanın heyecanı örgütleri canlandırdı. Fakat canlanma uzun sürmedi. Sabırlı bir bekleyişin ardından heyecan sönmeye başladı.
CHP’de ideolojik bulanıklık sürüyor. Dünya problemleri karşısında parti politikaları henüz netlik kazanmış değil. Daha vahimi, “Yeni CHP”nin ülkeyi nasıl yöneteceğini, iktidar programını başta partililer olmak üzere kimseler bilmiyor.
Umutlu bekleyişin yerini endişeye bıraktığı kimsenin meçhulü değil. AKP ile aynı kulvarda koşmak ve benzeşmek arzusunu çağrıştıran “değişim” çabalarının, Kafka’nın ünlü eseri “Değişim”e benzemesinden korkanların sayısı her geçen gün artıyor.
AKP kurmaylarının yol haritasını çizdiği değişim politikalarının zaman zaman CHP tarafından da izlendiğine tanık olan laik Cumhuriyet yanlıları endişe içinde.
CHP’nin yeni yönetiminin din gruplarıyla mesafesinin laisite ve sekülarite ilkelerini çok fazla zorlaması, grup haklarını insan haklarının önüne aldığına dair kuşkuları artırıyor.
Değişimden anlaşılan, yeni dünya düzenine uyum politikaları ise, AKP’nin bir tür sol versiyonunu yaratmak ise, CHP’nin geleneksel tabanının ve CHP’ye oy veren kitlelerin buna “evet” demesi olanaksız.
Bu mesele, Temmuz ayında yapılacak CHP kurultayında açıklık kazanacak. Endişelerimin boşa çıkmasını bütün gönlümle diliyorum.
 
MHP’ye gelince, doğrultusunu hiç bozmadan yoluna devam ettiği için hakkında söylenecek fazla bir şey yok. Ancak, konjonktürel olarak oylarını artıracağını söylemek kehanet olmaz.
 
Meclis’te grubu olan dördüncü parti BDP’nin durumu ise, etnisiteye dayalı bir bölge partisi özelliği taşıması nedeniyle ayrı değerlendirmeyi gerektiriyor. Türkiye’deki siyasal denklemin tam olarak neresinde durduğu henüz netlik kazanmış değil. Değişim politikalarının yönü değişken.
Ama, kendileri kabul etmese de, federal yapı talepleri nedeniyle AKP’ye yakın oldukları su götürmez bir gerçek. Bunu zaman içinde hep birlikte göreceğiz.
 
Dünya yeniden bir değişimin eşiğine gelmişken, CHP yeni bir dil kurmak ve köklerini Aydınlanma fikrinden alan Cumhuriyet’in yeryüzünde duruşuna dair vizyonunu dünyaya ilan edecek diskuru oluşturmak için, öyle umut ediyorum ki, olanca kararlılığıyla çalışıyordur.
Sosyalistlere ve ulusalcı hareketlere siyasal itibarları seçim sandıklarında iade edilirken, Türkiye’de siyaset bu gelişmeleri nasıl okuyacak, ben şahsen merakla bekliyorum.