GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Tayfun MARO
YAZARLAR
16 Nisan 2012 Pazartesi

Canını seven kaçsın; demokrasi geliyor!..

12 Eylül 1980 darbesini izleyen yıllarda, özellikle sağ cenahta politikacıların birden demokrasi havarisi kesilmeleri dikkatimi çekmişti.

Demokratik hak talepleriyle ortaya çıkan solcuların hayatını karartan politikacılar ne olmuştu da aniden demokrat olmaya karar vermişlerdi.
Zamanla anlaşıldı ki, kapitalizmin metropollerinden gelen talimat böyleydi; bundan böyle demokrat olunacaktı. Yoksa, hidayete erdikleri falan yoktu.

Her şey, yeni dünya düzeninin öngördüğü “Büyük Ortadoğu Projesi” ile başladı.
Geçen yüzyılın başında, İngiltere ve Fransa tarafından Osmanlı İmparatorluğuna karşı ‘bağımsızlık ideali’ ile ayaklandırılan Arap dünyasının haritası soğuk savaş döneminin parametrelerine göre oluşturulmuş ve ortaya yapay devletler çıkmıştı.
Yüz yıl önce çizilen sınırların, uluslararası sistemin yeni dünya düzeninde öngördüğü yapılanma ile uyum sağlamadığı uzun zamandır yazılıp çiziliyor.
Kapitalist sistem, enerji havzalarının yeni güçler dengesinde nasıl kontrol edileceği meselesine bağlı olarak Ortadoğu haritasının yeniden şekillenmesini istiyor.
Tek kutuplu dünyada küreselleşen kapitalizm, yüzyıldır milliyetçilik ve bağımsızlık şiarıyla avutarak sömürdüğü Ortadoğu’yu şimdi yeniden dizayn ediyor.
Emperyal güçler bu defa da, ‘demokrasi ve insan hakları’ şiarıyla Arapların başını döndürerek bölgeyi sömürecekler. Yeni idealin adı, “demokrasi.”

Kapitalistler Arapların petrollerini alıp yerine demokrasi verecekler. Uygar bir alış veriş olacak…
Petrol gelirlerinin serpintileriyle çalışmadan sırtüstü yatarak günlerini geçiren Araplar, petrol gidip demokrasi geldiğinde, ayakları poposuna vura vura iş aramaya başladıklarında görecekler demokrasinin nimetlerini…
Araplar, insan hakları ve demokrasi alarak yoksullaşırken; kapitalistler, enerji kaynaklarına el koyarak dünyaya hükmedecekler.

Yeni yüzyılda kapitalist sistemin iktidar oyunu demokrasi üstüne kuruluyor.
İnsanlığın bulabildiği en az kusurlu yönetim biçimi olma özelliği demokrasiye bir tür dokunulmazlık ve eleştirilmezlik sağlıyor.
Ne var ki, son derece kurallı bir yönetim biçimi olan demokrasi, yoksulluğun ve eğitimsizliğin kol gezdiği, iane ve sadakanın geçim şekli olarak benimsendiği, din normlarına göre oluşan yönetim biçiminin kabul gördüğü toplumlarda nasıl olacak da halklar tarafından tercih edilecek, ben anlayabilmiş değilim.
Şu ana kadar, “sizi demokrat yapacağız” diyen Batı’nın sözünü dinleyerek ayaklanan Araplar birbirini öldürmek ve İslamcı yönetimlere teslim olmak dışında ne elde etti? İslamcı bir rejimde demokrasi olacak şey mi!
Demokrasi ve insan hakları adına Sünniler ile Şiiler birbirini öldürmeye başlarsa; bilinmeli ki, bu savaşın tek galibi, onları savaştıran kapitalistler olacak.
Geçen yüzyılın başında bağımsızlık için savaşan Ortadoğu halkları, bu yüzyılda demokrasi için savaşacak. Arapların bağımsızlık ideali gerçekleşmedi, demokrasi ideali de gerçekleşmeyecek. Çünkü, her iki kavram da Ortadoğu gerçeğiyle örtüşmüyor.

Türkiye’ye gelince; “Demokrasi verelim, yanında bir de federal Cumhuriyet, siz de Türkiye Cumhuriyeti’nden ve üniter devletten vazgeçin” şeklinde özetlenebilecek uluslararası sistemin önerisi üzerine ülkede Cumhuriyetçiler, İslamcılar ve Kürtler birbirine girmiş bulunuyor.
Bu karambolde, AKP de devleti islamlaştırmak suretiyle demokratlaşmak gibi postmodern bir mucizenin altına imza atmak için olanca gücüyle çalışıyor.
İnsan haklarına dayalı devlet ve demokrasi, halkları birbirine kırdırarak inşa edilmez.
Gerçek şu ki, halklar kendileri için demokrasi kuracakları erginlik düzeyinde değiller. Bunu çok güzel anlatan, Kant’ın “Aydınlanma nedir?” sorusuna verdiği yanıtı bir kere daha hatırlatmak istiyorum:
“Aydınlanma, insanın kendi kabahati sonucu ortaya çıkan ergin olmama durumunu aşmasıdır. Ergin olmama, kişinin kendi anlama yeteneğini başkasının yol göstericiliği olmadan kullanamaması demektir. Kendi kabahati olması da, bu ergin olmamanın, anlama yeteneğinin eksikliğinden değil, başkasının yol göstericiliği olmadan bu yeteneği kullanma kararlılığı ve cesareti eksikliğinden kaynaklanması demektir.”

Tepemizde Demokles’in kılıcı gibi salladıkları demokrasi, halkın demokrasisi değildir. Canınızı seviyorsanız uzak durun!